Bana bir şey olmaz çünkü her açıdan tedbirli davranırım diye düşünürüm her zaman…

Ama hastalık en ufacık bir ihmali dahi lehine çevirmek için kuşatıveriyor, gün geliyor da insanı…

Öyle bir hücumu savuşturmak için veriyorum mücadele şu sıralarda…

Etrafımdaki neredeyse herkes, sağlık yönüyle sorunlu gibi…

Girip, soğuk algınlığı almış başını gidiyor…

Geçen hafta sonuna doğru, İstanbul’daydım…

Bu büyük şehirde yürümeyi özlemiş olmalıyım…

Sultanahmet’ten Aksaray’a, oradan da Taksim’e etraftaki değişiklikleri seyrede seyrede yürümenin dayanılmaz keyfiyle, terlediğimin bile farkına varmadan yol almışım…

Dönünce şehre bir halsizlik, bir yorgunluk… Hiç böyle bir hal gelmiş değildi başıma…

Grip desem değil, nezle hiç değil…

Ufak bir soğuk algınlığı teşhisi koydum…

Üç yıldır “doğal antibiyotik” olarak kabul edip eşe dosta, okuyucularımıza tavsiye ettiğim paça çorbasını ihmal ettiğim geldi aklıma önce…

Devirdim peş peşe birkaç kâse…

Bu da yetmez, ardından sauna ve istirahat…

Gribe dönüşme eğilimi içerisindeyken, soğuk algınlığı baktı ki pabuç pahalı, “bize bu sofrada ekmek yok” deyip, çareyi uzaklaşmakta buldu…

Mevsim geçişlerini doktorlar hep tehlikeli bulur ve önlem alınmasını önerir...

Benim formülüm belli… Bilenler bilir…

Yürümek ama uygun şartlarda (İstanbul pek sıhhatli olmadı) ve illa ki bol acılı, sirkeli, limonlu paça çorbası, haftada iki kâse yeter…

Tabii hal böyle olunca, açıp telefonu “Etkinliğimizde sizi de görmek istiyoruz” şeklindeki davetlerin çoğunun gereğini yerine getiremedim…

Bu kısa süreyi dile getirmemin sebeplerinin başında, ilaçsız yaşamanın sırları gizli tabii ki…

Tüm okuyucularıma, arayan soran, geçmiş olsun dileklerini ileten güzel insanlara, siyasetçi, bürokrat, sporcu, herkese ve her kesime “Her şeyin başı sağlık” parolasıyla, rahatsızlık günlerinde doğallıktan ayrılmamalarını diliyorum…