Yüzyıllardır kıştayız.

Açız. 

Çıplağız.

 

Azıcık güneş yüzü görsek kıskanırlar.

Bahçemizde bir ağaç çiçeğe durmaya görsün, baltaları hazırdır.

 

Bir lokma ekmeği çok görürler.

Kuru ekmeğe katık mı bulduk, burnumuzdan getirirler.

 

Sırtımız pek olmasın, yalın ayağımıza diken batsın isterler.

 

Akif'in İstiklal Marşı'nı yazarken paltosu yoksa, tesadüf değildir.

Sana ince mintan vermezler ayazda.

Pamuk da, keten de, yün de senin değil onlarındır.

 

Ayazda, güneşte, derin kemiğine yapışmış kimin umrundadır.

 

Yüzyıllardır kıştayız.

Açız.

Çıplağız.

 

Neden korkuyorlar senin baharından başka?

Ekmeğinden.

Elbisenden başka.

 

İdlib'de çocukları sarin gazıyla boğanlar, zannediyor musun senin çocuklarını seviyor.

 

Zalimler için mazlumların adlarının, ülkelerinin, inançlarının, dillerinin bir önemi var mı sanıyorsun?

 

Zalimler, kendilerinden başka hiç kimseyi insan yerine koymadığı için zalimdirler.

 

Selahaddin Eyyubi'nin durdurduğu zulümle, Çanakkale'de geçit vermediğin zulüm aynı zulümdür.

 

Çörçil denen şişko viskicinin, İngiltere meclisinde, Çanakkale'deki askerlere zehirli bomba atma teklifi, "insanlara kimyasal silah kullanamayız" diye reddedilince, "onlar insan değil ki, müslüman" dediğini unuttun mu?

 

İdlib'de masum çocuklar sarin gazıyla boğulurken sen neredeydin?

 

Küçük hesaplar peşinde miydin?

Nargile mi içiyordun?

Antalya otellerine erken rezervasyon mu yapıyordun?

Yuro dolar hesabı mı yapıyordun referandum sonrası için?

Kaza namazı mı kılıyordun?

Ramazana kaç gün kaldı diye mi düşünüyordun?

Ramazanın son on günü umre planı mı yapıyordun?

Karpuz kabuğu peşinde miydin yine, kimin ayağını kaydırsam, yoksa muz kabuğu mu kullansam, ne yalan uydursam, hangi pis iftirayı atsam da, şirkette, partide, okulda kıskandığım birinin daha yolunu kessem diye.

 

Sen hiç utanmaz mısın?

Kış pusu, sisi etrafını sarmış, mahallen yanarken ayna, tarak aranıyorsun, boyanmak süslenmek derdindesin.

Sen nesin?

 

Düşmanın kış pusu, sisi dağılıyor diye çıldırıyor.

Sırtın yumuşak döşek, karnın sıcak yemek gördü diye deliriyor.

 

Senin durdurulman lazım.

Çünkü sen yemeyip yedirirsin, giymeyip giydirirsin, garip gurebaya kol kanat gerersin, selamın gönüldendir, tebessümün hayata bağlar.

 

Bütün tuzaklarını sana tahsis etmiş beyaz avcılar.

Sen kendi evinde kavga içindesin.

Sen pusuyu görmedinse Sisi'yi de mi görmedin?

 

Bak nasıl da rezil, nasıl da yaltak, el pençe divan durmuş sarışın zalimin karşısında.

Kardeşini zindana tıkmış.

Yaşlı zalimi salıvermiş.

Nasıl da sırıtıyor, dileniyor, eğilip bükülüyor, yalvarıyor üç günlük iktidarı için.

 

İdlib'de çocuklar sarin gazıyla boğuluyor.

 

Sarışın zalim, karşısında sen de el pençe divan dur, eğil, bükül, yılışarak yalvar yakar ol istiyor.

 

Senin çocukların da İdlib'deki masumlar gibi nefessiz kalsın istiyorsan, kimse o çocukları kurtaramasın, sen kendi paçanı, paranı kurtar da isterse dünya yansın diyecek kadar alçaksan, ben sana ne diyeyim?

 

Ecelin çok yakın. 

 

Milyonlarca masumun, mazlumun, açın, çıplağın zayıf ve kemikli elleri boğazındadır.

 

Benim de!

 

Ben 16 Nisan'da sandıkta oy kullanmadan önce, Sisi denen darbeci asker bozuntusunun sarışın emlak kralı karşısındaki aşağılık fotoğrafına bakacağım.

 

Bir de Ulus'taki birinci meclis binasının resmine.

 

Sonra da Beştepe'deki Külliye'nin.

 

Paltosuz Akif'in yazdığı İstiklal Marşı'nın okunduğu ilk meclis binasının sadece taşı tuğlasıyla değil duasıyla da, manasıyla da, yüz yıl bile geçmeden hangi heybet ve haysiyetle Beştepe'ye dikildiğini düşüneceğim.

 

Baş eğilmedikçe gövde eğilmez.

Eğilmeyeceğim.

Zalimin neyin peşinde olduğunu düşüneceğim.

Düşmanın kime düşman olduğunu düşüneceğim.

 

İdlib'deki canın benim canım olduğunu.

 

Dünyanın bütün çocuklarının benim çocuğum olduğunu.

 

Mazlumun benden başka dostu olmadığını düşüneceğim. 

 

Yüzyıllardır kıştayız.

Açız.

Çıplağız.

 

Fakat bir çiçek açtı işte. 

Yetmez deme.

Her bahar bir çiçekle başlar. 

 

"Evet" deyip çıkacağım. 

Çıkınca da Bismillah.