Zaman beni sürükleyen bir nehir, ama nehir benim,
Beni parçalayan bir kaplan, ama kaplan benim.
Beni tüketen bir ateş, ama ateş benim.
Evren, ne yazık ki gerçek, ben ne yazık ki, Borges’im.
Bu cümleler Büyülü Gerçekçilik olarak adlandırılan türde yazdığı kısa öyküleri ile tanınan Jorge Luis BORGES’in Kum Kitabı isimli kitabında yer alıyor.
Edebiyatta sıra dışı olanın sıradanlaştırıldığı bir teknik olarak ortaya çıkan Büyülü Gerçekçilik, gerçekle hayalin kesiştiği bir anlatım biçimi olarak kabul edilir. Mantığın sınırlarını zorlayan durumlar ve olaylar içermekle birlikte, kalıplara sokulmaması gereken bir türdür. Bu türün en önemli ustalarından olan Jorge Luis Borges’in “Gerçek, mantıklı ve inandırıcı olmayabilir.” Düşüncesi ile yazdığı hikayeler, benim bu türe ilgi duymamda önemli bir rol oynadı.
Yeni Sakarya Gazetemizde bildiğiniz gibi yaklaşık 4 yıldır bu köşede hayal gücünün ve Yenilikçi düşüncenin, insanın ve insanlığın gelişiminde çok önemli bir rol oynadığının her zaman altını çizen ve nasıl daha mutlu, daha faydalı ve tatmin edici bir hayat yaşayabiliriz sorusuna cevap arayan yazılarım yayınlanıyor. Bu yazıların yanında yine Şehrimizde yayın hayatına başlayan ve 49 yıldır aralıksız olarak her ay yayınlanan Zafer Bilim Kültür Ve Sanat Dergisinde de yine yaklaşık 4 yıldır hikayelerim yayınlanmakta.
Bu yazdığım hikayeler de çoğunlukla, düşsel dünya ile somut dünya arasındaki çizgilerin ortadan kalktığı ve hayal gücünün özgürce hareket ettiği bir atmosferde geçiyor. Karakterler ise hayatlarındaki sıra dışı olaylara rağmen sıradan yerlerde yaşayan sıradan kimseler.
Fakat böyle kesin sınırlar ve tanımlarla yazmak gibi bir kaygım hiç olmadı. Benimki sadece “hayalin derinliklerinde” bir hakikat arayışından ibaret.
Fantastik ve gerçeküstü olarak adlandırılan tür ise mekan, zaman ve kişiler dahil her şeyin hayal ürünü ve gerçek dışı olduğu eserleri kapsıyor. Bu konuda beni en çok etkileyen yazar Filibeli Ahmet Hilmi oldu. Onun Amak-ı Hayal: Hayalin Derinliklerinde isimli muhteşem kitabı, kanaatimce bu türün en iyi örneklerinden biri.
Yayınlanan öykülerden derlediğimiz ilk öykü kitabım Hayalbaz’da hayalin derinliklerine bir yolculuğa çıkmış ve ne kadar derinlere inersem öykülerimin gerçeğe o kadar yaklaştığını deneyimlemiştim.
İki hafta önce yayınlanan ikinci öykü kitabım Büyülü Gerçek’teki hikayeleri yazarken de “hakikatin, hayalin derinliklerinde gizli bir hazine” olduğunu daha yakından hissettim.
Büyülü Gerçek’te yer alan hikayelerdeki karakterlerin hiçbiri bir süper kahraman misali süper güçlere sahip değil, ancak birçoğu hiç beklemedikleri yer ve zamanlarda, süreklilik arz etmeyen olağanüstü duyulara sahip oluyor. Bir hikayemde karakterimiz hiç beklemediği bir anda, duyamayacağı kadar uzakta olan kişilerin fısıldayarak konuştukları korkunç şeyleri duymaya başlıyor. (Ölüm Saati) Bir diğerinde karakter, koku alma duyusunda çok önemli bir farklılık yaşıyor ve bir cinayeti çözüyor. (Koku) Bir başka karakterim, okuduğu bir hikayedeki adamın kendisi olduğunu düşünüyor ve onun uğradığı felaketi ve dehşeti birebir yaşıyormuş gibi hissediyor. (Enkaz Altında) Bir diğerinde kahramanımız kimsenin göremediği bir adamı görebiliyor. (Kimsenin Hatırlamadığı Adam) Tanıdığı birinin mezarının başında, hiç tanımadığı bir ölünün kendisine seslendiği ve borçlu kaldığı kişi ile görüşmesini istediği bir kahramanımız da var. (Frekans)
Büyülü Gerçek’te o ana kadar kendisinde olmayan bir yeteneği deneyimleyen karakterlerin olduğu bu hikayelerin dışında, gelecek kurgusu içeren hikayeler de yer alıyor. Bunlardan biri, güneş dahil bütün enerji kaynaklarının enerji kaynağı olmaktan çıktığı, ateşin bile yakmadığı ve yapay zekanın sonunun yaşandığı bir zaman diliminde geçiyor. (Ateşin Yakma Gücü) “Farklı
Bir Seksenler” ise bir “alternatif tarih” hikayesi. Diğer bir ifadeyle 80’lerin bildiğimiz gibi olmadığını iddia ediyor. Üstelik hikaye 2005 yılında geçiyor. Hiçbir olağanüstülük içermeyen “Dünya Telaşı” ise altı çocuğundan sadece ikisinin, hepsi yetişkin on altı torunundan ise sadece altısının cenazesine katıldığı, bir huzur evi sakini olan Şerife teyzenin hikayesi. Aslında tüm hikayeler içinde en fazla olağanüstülük barındırdığı da söylenebilir. Çünkü, Mark Twain’in dediği gibi “Hakikat kurmacadan daha tuhaftır.”
Aynadaki Rüya’yı okuduğunda “Borgesvari bir hikaye” yorumunu yaparak hikayenin ismini de belirleyen 2024 yazında kaybettiğimiz Sakaryalı yazar Ekrem Berber’i de bu vesileyle saygı ve özlemle anıyorum.
Büyülü Gerçek, gerçeklerin mantıklı ve inandırıcı olmayabileceğinin altını çizen hikayeleriyle sizi, hayalin derinliklerinde bir yolculuğa davet ediyor. Çünkü hakikat hayalin derinliklerinde gizli bir hazine ve bu hikayeler o hazineyi bulabilmek için yazıldı…