Dünya Sağlık Örgütü’ne göre ruh sağlığı; bireylerin hayatın stresleriyle başa çıkabilmeleri, kendi yeteneklerinin farkında olmaları, verimli öğrenmeleri ve çalışmalarının yanı sıra toplumlarına katkıda bulunabilmeleri durumudur. Ancak toplumda ruh sağlığı uzun yıllar boyunca gizlenmesi gereken, zayıflık ya da delilik gibi algılanmış ve damgalanmıştır. Aslında ruh sağlığı da en az fiziksel sağlık kadar doğamızın bir parçasıdır. Kalbi ağrıyan biri doktora gitmekte tereddüt etmezken, ruhu acıyan biri çoğu zaman sessizce köşesine çekilir.

Bu sessizliğin temelinde, kültürel miras olarak aktarılan duyguların bastırılması yatmaktadır. Duygularını ifade eden bireyler "garip" olarak nitelendirilirken, duygusal güçlükler yaşayanların yardım talep etmesi zorlaşmaktadır. Zaman zaman dini inançların da yanlış yorumlanmasıyla ruhsal hastalıklar hakkında hatalı algılar oluşmaktadır. Ruhsal olarak kendini iyi hissetmeyen kişilere yalnızca ibadet etmeleri veya Kur’an okumaları tavsiye edilebilmektedir. Oysa inanç sistemi ruh sağlığının desteklenmesinde önemli bir yere sahip olsa da herhangi bir müdahale olmadan yalnızca inanç zayıflığına bağlanan sorunlar kişi daha da çaresiz hissedebilir.

Peygamber Efendimiz bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmuştur: “Her hastalık için Allah bir şifa (ilaç) yaratmıştır.” (Buhârî, Tıb 1). İnançlı bireyler hastalıkları bir imtihan olarak görebilir; ancak aynı zamanda tedavi aramak da hem bir sorumluluk hem de şükretmenin bir biçimidir.

Toplumda "deli" kavramı sıklıkla psikozlarla özdeşleştirilmiştir. Hatta insanlar bu kelimeyi hakaret olarak kullanmakta ve medya da "deli" karakterleri genellikle ya tehlikeli ya da mizahi figürler olarak sunulmaktadır. Bu durum, ruh sağlığı ile ilgili sorun yaşayan bireylerin doğrudan etiketlenmesine ve içe kapanmasına sebep olmuştur. Psikolojik destek alacağını söyleyen bireylerin görüşeceği uzmanlar için hâlâ “deli doktoru” gibi etiketler kullanılabilmektedir. Özellikle ataerkil toplum yapısında, erkeklerin güçlü, dayanıklı ve duygusuz olması gerektiği yönündeki beklentiler, onların bu hizmetlere ulaşmasını daha da zorlaştırmaktadır.

Tüm bu önyargılara rağmen, yeni nesille birlikte bu tabular yavaş yavaş yıkılmaya başlamıştır. Son yıllarda sosyal medyada psikolojiye dair içerikler oldukça yaygınlaşmıştır. Ruh sağlığı uzmanlarının videoları, terapi süreçlerine dair paylaşımlar ve danışanların değişim hikâyeleri; ünlülerin ekran karşısında yaşadıkları ruhsal sorunları açıklamaları bu sürecin normalleşmesini hızlandırmıştır. Genç kuşaklar, örnek aldıkları insanların da zaman zaman duygusal zorluklar yaşadığını görmekle birlikte, kendi yaşadıkları sıkıntıları kabullenmeye daha yatkın hale gelmiştir. Daha önce psikolojik destek alması önerildiğinde bunu hakaret olarak algılayan kuşakların çocukları artık açıkça "Terapiye gidiyorum" diyebilmektedir. Ruh sağlığı hakkında konuşmak artık ayıp değil; aksine bilinçli bir birey olmanın göstergesi hâline gelmektedir.

Elbette hâlâ aşılması gereken yapısal ve sosyal engeller vardır. Kırsal bölgelerde ve ileri yaş gruplarında psikolojik destek almak hâlâ tabu olarak görülmektedir. Devlet kurumlarında psikolojik destek için randevu bulmak oldukça zor. Randevu alabilen bireyler ise kısıtlı süre ve ortam nedeniyle yeterince verim alamamaktan şikayetçidir. Özel psikolojik danışmanlık hizmetlerine ulaşmak ise birçok kişi için maddi imkânsızlıklar sebebiyle zorlayıcıdır. Okullarda sunulan psikolojik hizmetlerde bir uzmana düşen öğrenci sayısı oldukça fazladır; bu da ihtiyaç duyan her çocuğa ulaşmayı neredeyse imkânsız hâle getirir. İş yerlerinde ise ruh sağlığı, fiziksel sağlık kadar ciddiye alınmamaktadır. Yeni nesil bu konuda konuşmaya ve destek almaya daha açık hale gelmiş olsa da sistem bu değişim hızına ayak uydurmakta zorlanmaktadır.

Toplumumuzun psikolojik sağlığı yalnızca kriz anlarında değil, gündelik yaşamın doğal bir parçası olarak görülmeye başlandığında iyileşme süreci başlayacaktır. Bu geçiş döneminde hepimize, kendi etki alanlarımızda önemli sorumluluklar düşmektedir. Ruhu iyileşen birey, toplumu da iyileştirir. Değişim için artık hep birlikte harekete geçme zamanı.