Türkiye’de,bilindiği gibi, televizyonda en çok belgesel kanalları izlendiği için şu anlatacaklarım hemen hatırlanacaktır.Kuzey Amerika’da, kilometrelerce uzunluktaki nehirlerde yaşam yolculuğunu sürdüren somon balıkları birkaç yıl sonra nihayet hedefleri olan okyanusa varır. Ancak yolculuk bitmemiştir, iyice olgunlaştıktan sonra bu kez istikamet tersine döner, geldikleri nehre. Yolculuklarının sonunda yani döngü tamamlandığındabalıklar nehrin sığ bir bölgesine çekilerek yumurtalarını bırakır ve aynı yerde de ölürler. Somonların doğal dengesi bu, bir hayat son bulurken diğerlerinin başlamasına vesile oluyor. Aynı yerde ve aynı zamanda, hem hayat hem ölüm, ikisi bir arada!

Dünyanın düzeni de böyle. Her şey değişiyor; yeni olanlar eskirken, bakmışız, eskiyenler de yenileniyor. Kaybolduğunu, yitip gittiğini sandıklarımız aslına rücu etmiş, biz fani tarafta kalakalmışız!

“Her şey aslına döner!” Evet, dönüyor elbet ama biz farkında mıyız?

Ortaçağda yaşamış ünlü İtalyan bilgin Galileo, dünyanın hem kendi hem de güneşin etrafında döndüğünü keşfetmişti. Ancak bunu dönemin baskıcı ve yoz kafalı papazlarına anlatması başına türlü işler açtı. Zindana atıldı, aç susuz bırakıldı ve sonunda çareyi bu düşüncesinden vazgeçmekte buldu. Af diledi, söylediklerinin yanlış olduğunu ifade etti… Ama sadece sözde! Ölüm cezasından kurtulur kurtulmaz en yakınlarına şu sözü fısıldadığı söylenir:

“Ama dünya yine de dönüyor!”

Galileo’yu mahkûm edenler dünyanın döndüğünün farkında değildi, ama bu, dünyanın döndüğü gerçeğini de değiştirmiyordu elbet. Galileo da bunun farkındaydı işte.

Biz biten şeylere tümden elimizden çıkmış gibi üzülürken, her şeyin mutlaka aslına döneceğini, ölüm denen şeyin bile yeni bir hayata kavuşmak olduğunu unutmuyor muyuz çoğu zaman?

İşte ramazan bitti bile! Daha dün bu kutlu aya merhaba derken bugün onun son bulmasının hüznü var içimizde. Ama Allah büyük! Bu ayrılığın hüznünü bize bayramı hediye ederek gideriyor.

Ve şimdi bayrama kavuşmak üzereyiz. Ama nasıl?

Kimlerin göz pınarları kurudu ağlamaktan, kimler eşini, kardeşini, dostunu verdi kara toprağa şu son bir ayda? Bayramı karşılamaya hazırlanırken dünyası kararan, bayramı değil matemi yaşayan insanlarımız ne olacak?

Dıranas’ın o iç burkan dizeleriyle;

“Dışarıda bayram

Bayram bize mahrem”

Öyle mi sahiden? Bayram bize mahrem mi?

Acıları unutmuyoruz; bombalar, pusular, alçakça suikastlarla yitirdiğimiz canları… Hepsi içimizde, yüreğimizde bizim. Nasıl silinir aklımızdan ki?

Dünya nereye gidiyor bilmiyoruz, sadece Ortadoğu da değil, her coğrafyada bir kargaşa, itiş kakış, kavga gürültü var. Bir tür kıyamet provası sanki! Bu hengâmenin içinde, bizler, yaşamak zorundayız!

Ve her şeye rağmen, bayram da bizim! Biz bayramı bütün acılara rağmen idrak etmek zorundayız. Niçin mi? Çocuklar için! Onların o büyük, şaşkın ve korku dolu bakışlarını sevince dönüştürmek için! Çünkü bayram en güzel çocukken yaşanır. Unutulmayan bayramların hepsi çocukluktadır. Çocuklarımıza bayramı yaşatalım, şairin dediği gibi, eğip kasketimizi üstüne acılarımızın…

Hepimizin bayramı mübarek olsun.

(Bu akşam merhum özdeyiş yazarı Selahaddin Şimşek (Ş.) anısına, Çark Mesire’de, yazarın yeğeni, değerli Necmeddin Şimşek ağabeyin misafirliğinde, iftar yemeğinde buluşacağız. Ş.’yi bilen, okuyan, sevenlerle orada görüşmeyi umut ediyoruz.)