“Ve kendisi artık bunun, ayrılık zamanı olduğunu anlar” Ayet

Kral Ban kötü bir şekilde düştü. Kendine geldiğinde ağzından, burnundan, kulaklarından kırmızı kan geldiğini fark etti: “Gökyüzüne bakıyor ve dili döndüğünde “Ah ulu Tanrım, bana yardım et, zira görüyorum ve biliyorum ki sonum geldi” diyordu. Görüyorum ve biliyorum.

Roncevaux’da Roland “ölümün onu bütünüyle zapt ettiğini hisseder. Tepeden tırnağa, “zamanın bittiğini” hisseder. Tristan “hayatının yitip gittiğini hisseder, öleceğini anlar” İnsan ister keşiş olsun ister doktor ister mümin olsun “ölümün yakın olduğunu biliyordu” Don Quijote ne kadar deli olursa olsun: “Yeğenim, kendimi ölüme yakın hissediyorum” der. Tolstoy’un üç ölüm adlı eserinde “Ölüm burada, işte olan bu” demektedir.

Ölüm kimine göre tevbe ve pişmanlık anı, kimine göre ise müjde anıdır. Kimine azar işitme, kiminde ise göz aydınlığına kavuşma zamanıdır. İnsanlardan kimisi ölümü hayatının her anında beklerken kimisi yatağında, bir diğeri ise yoğun bakımda beklemektedir. Ölüm birileri için merasimken, ölen için asla törensel bir değeri yoktur. Ölümden uzak tutulan eğitim ve hayat ölümü daima soğuk ve ürpertiyle karşılamıştır. Canlıların dünyası şehirlerin merkeziyken, ölülerin dünyası ise şehir dışı olmalıydı. Evet ölüm kapitalist dünya için çok uzak bir konuydu. Yoğun bakım adına ölüm odaları ihdas eden dünyamız, acısını görmek istemeden yaşamak arzu ediyor. Bir de ölüm vasıtasıyla miras bakımından açgözlülüğümüzü müşahede ediyoruz.

Geçenlerde bir TV programında M. Kemal için "Atatürk'e rahmetli deme, Atatürk rahmetli değil. Atatürk daima yaşıyor” bilgisizliğine düşüldüğü gibi, bir tarihte de mezarlık kapısında yazılı olan “her nefis ölümü tadacaktır” ayetin kaldırılması istenmiştir. Çünkü bu ayet yaratıcıyı hatırlatmakta, hesabı düşündürmekte ve hayata çeki düzen vermektedir. Maalesef insanların bazıları ölümü heykelleştirerek ruh aleminden koparmışlardır. Kutsallaştırılmış sahte mekanlar ile ölümü hayata kurban etmişlerdir. Aslında önce “ölüm” vardı sora hayat başladı. Ölümü unutturan hayat algısı, tekrarlanacak olan gerçek hayatı da yok saydı.

Nice kürsü ve söz sahiplerimiz var ki ölümden gafil yaşar ancak merasim esnasında sanki ölümü biliyormuş gibi dinleyenlerine bağırıp çağırır eğer ölümü bilseydi belki de sesi kesilir, nefesi daralırdı. “O gün insanlar, Hakkın davetçisine hiçbir tarafa sapmadan uyarlar. Rahman'ın azametinden dolayı sesler kısılmıştır. Artık bir fısıltıdan başka bir ses işitemezsin.” Taha suresi.

Ölüm bizde tek tek ele alınırken Gazze’de ise toplu katliamla gün yüzüne çıkmaktadır. Ateşler ve yıkıntılar arasında parçalanmış bedenlerle beraber mahremiyetin yok edildiği bir günü yaşıyoruz. Günümüzde en az konuşulan konu ölüm ve sonrasında ise ahirettir. Halbuki bazı ayet ve hadislerde “Allaha ve ahiret gününe inanana kimse…” ifadesini çok görmekteyiz.  İman esasın anlatımında tevhid ve ahiret inancı üzerinde özellikle durulur, bazen de tevhit, nübüvvet ve ahiret diye özetlenir.

İdeolojilerin ve siyasal sistemlerin ölüme dair bakışları çok sığdır. Onlar insanı sadece faniye hazırlarlar bakı olanı ise unuttururlar. “Din gününün sahibi” diye ifade edilen ayet bize ibadet ve istianeden önce öğretilmiştir. Çağdaş dönemde ölüm üzerinde hayatın faniliği değil yaşamın kutsiyeti vurgulanmaktadır. Özellikle tören ve merasimlerde ölüm cahili bir söyleme şahit olmaktayız ayrıca adına belediye denen hizmetin sarıklı görevlileri ise her cenazeye sahte övgüler düzmekte kendini ve dinleyenleri yanıltmakta ve yalan söylemektedir.

Tarih, mezarlardan ve ölülerden dahi intikam alınan günleri görmüştür. İnsanların madden ve manen ölümün tadını hissedecekleri zaman ve imkanı onlara vermek gerekir. Unutmadan söyleyeyim eskiden bir vasiyetname geleneğimiz vardı şimdi ise vasiyet daha çok dünyevi taksimi çağrıştırmaktadır. Gerçek vasiyet ise: “Çünkü rabbi ona, “Bana teslim ol” buyurmuş; o da, “Âlemlerin rabbine teslim oldum” demişti. İbrâhim de bu dini oğullarına vasiyet etti, Ya‘kūb da. “Oğullarım! Allah sizin için bu dini seçti; öyleyse yalnız O’na teslim olmuş müminler olarak can verin!” (dediler).Yoksa Ya‘kūb son nefesini verirken siz orada mıydınız? O sırada Ya‘kūb oğullarına, “Benden sonra kime kulluk edeceksiniz?” demiş; onlar da “Senin, ataların İbrâhim, İsmâil ve İshak’ın ilâhı olan tek Tanrı’ya kulluk edeceğiz; biz sadece O’na teslim olduk” demişlerdi.” Bakara suresi.