15 Temmuz kalkışmasının ve çevremizde olanların daha iyi anlaşılabilmesi için tarihi biraz geriye almak gerekmektedir. 15 Temmuz darbe girişiminin yalnız bir terör olayı olarak görmek, biraz bunu planlayıp uygulayanları hafife almak demektir.

Ben hiç de öyle basit olmadığı kanaatindeyim. Olayların başlangıç tarihini Usame Bin Ladin’den başlatabiliriz. Fakat konuları uzun yazdığımdan dolayı gördüğüm tepkileri göz önüne alırsak, yazıyı kısaltmak için ABD’nin Irak’ı işgal tarihini milat olarak alabiliriz.

Bu işgale üçüncü Dünya savaşının başlangıcı diyebiliriz. Görünen o ki Dünyayı idare eden devletlerin planları en az elli yıllıktır. ABD üç büyük badireyle ki bunlar Vietnam-Afganistan-Irak işgalleri ile kendi halkı önünde idare edenler manevi olarak toplumlarında büyük güven kaybına uğramıştır. Bu üç savaştan dünyada parayı idare edenler büyük miktarda kazanç sağlasalar da savaş için gösterdikleri bahaneler halklarını ikna etmeye yetmemiştir.

Kendi milletinden bu savaşlarda ölenlerin çokluğu, onları yeni bir sistemin devreye sokulması gereksinimi duymuşlar ve kiralık savaşçıları devreye girmiştir. Burada yaptıkları katliamları örtmek için bir bahane gerekmekte idi.

Bunu da hemen isimlendirdiler. Bahanenin adı terördür. Toplumlarına bunu kabul ettirmenin en kısa yolu da arkasına kendilerinden olmayan bir hedef göstermek gerektiğinde ise “İslam” ismi buna yetmiştir. Adı da “İslami terör” olmuştur. Bunun ilk uygulaması ABD’nin kurduğu ve kullandığı Usame Bin Ladin ismi ile El Kaide’dir.

Bu örgüt adı altında yaptıkları terör faaliyetlerini Dünyaya “İslami terör” olarak kabul ettirerek marka haline getirmişlerdir. İkiz kulelerin patlatılması ve kimyasal silah varlığını da bahane ederek Irak’a girmişler. Saddam’ın en güvendiği 500 bin Irak Devrim Muhafızı’nın akıbeti bile belli değildir. Araştırılması gereken bir konu… Hiçbir ciddi direnişle karşılaşmadan istediklerini almışlar, sonradan terk edince bu boşluğu kendi kurdukları paralı terör örgütlerine silahlarını bile bırakarak terk etmişler, sonra sıra diğer Akdeniz ülkelerinin tümünün, Mısır hariç dizayn edilmesi ile mola verilmiştir.

O sıralarda Mısır’da onların istemediği bir kadro işbaşında idi. Onu da bir takım –ki bundan evvelki yazılarımın birinde yazmıştım- sahte bayrak operasyonu ile yıkmışlar, kendi kuklaları olan bir iradeyi başa geçirmişlerdir.

Yönetimini değiştiremedikleri iki ülke kalmış idi. Türkiye ve İran. Bir de şunu belirtmekte fayda var. Ürdün’de yaprak oynamamıştır ve ilanihaye oynamayacaktır.

Sebep kralımız İngiliz eniştesidir. İran’ı birtakım küçük rotasyonlarla istedikleri seviyede olmasa bile katlanabilir oranda şimdilik kaydı ile beklemeye almışlardır.

Irak ve Suriye’de istedikleri kaosu meydana getirmişler ellerini bile sürmeden, buradaki enerji kaynaklarının sahibi olmuşlardır.

Dünyada devlet düzeyindeki terör hadiselerinde bunu bir devlete mal etmek biraz saflık olur dersem abartmış olmam gibi geliyor bana. Bunlar büyük devletlerin istihbarat teşkilatlarının ortak operasyonlarıdır. Başka türlü olmaz. Olmaz çünkü diğerleri de sonuçta elde edilecek olanda pay sahibidir. Eylemler ortak kararın sonucudur.                                                                                      

Gelelim Türkiye’ye…

Ülkemizde elli yıllık bir çalışmalarının sonucu başta parayı koordine etmek için bankalar, devletin sivil ve askeri bütün kan damarlarının ele geçirilmesi için elli yıllık bir çalışmanın sonucunda kendilerine göre “bu işi bitirdik” dediklerinde 28 Şubat hareketi ile düğmeye bastılar.

Ergenekon olayı kendilerinden olmayanları ordumuzun ve polis teşkilatımızın adalet mekanizmasının içinden tasfiye etme hadisesidir. Büyük miktarda başarılı da oldular.

17-25 Aralık hadiseleri ile büyük taarruzun sinyalini verdiler. Derken 15 Temmuz... NATO başta olmak üzere dünya devlerinin müşterek planı çerçevesinde yapılan en büyük olay. Başarılı olsalardı bu milletin ve devletin kendini toplaması ne kadar mümkün olabilirdi belli değil.

“Abartıyorsun” diyenler NATO’nun kendi internet sayfasında yazılan makalelerde bunu açıkça görebilirler. Son anayasa değişikliği hadisesinde dünya basınını biraz takip edenler nasıl müşterek çalıştıklarını ve Dünyanın başka işi yokmuş gibi harcayamadıkları Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın aleyhine gösterdikleri performansı görünce şaşırmaları gerekmektedir.

“Yeni anayasa geçmesin” diye yapmadıklarını bırakmadılar. Dertleri inanın yeni anayasa değil, toplumda bu vesile ile kaos ve belirsizlikleri çoğaltıp toplumu dizayn etmek. Fertlerin kafalarındaki suallerin çokluğu yarın için atılmış birer tohumdur.

Zamanla onları yeşertmek için muhakkak bir planları vardır. Dertleri ülkemizi bölmek ve kolay yutulur lokmalar haline getirmektir. Tıpkı diğerlerine yaptıkları gibi. Gene olmadı, millet evet dedi...

Bu evet bunların planlarının bir kısmını tehir etmelerine sebep olmuştur. Bunların vazgeçtiklerini zannetmek en büyük saflık olur. Çok dikkat edilmesi ve birlik ve beraberliğimizin bozulmaması için ne yapılması lazımsa yapılması gerekmektedir. Üçüncü Dünya Savaşı devam etmektedir. Bunun böyle bilmemiz lazım. Dersem katılır mısınız?