2019 yılında, Sakarya Eğitim Araştırma Hastanesi (SÜEAH) bünyesinde kurulan, başkanlığını nefroloji mütehassısı Doç. Dr. Hamad Dheir’in yaptığı, Böbrek Nakli Merkezi, başarılı transplantasyon ameliyatlarına imza atarak; böbrek hastalarına şifa dağıtmaya devam ediyor.

Sağlık İl Müdürü Prof. Dr. Aziz Öğütlü, dönemin SAÜ Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ramazan Akdemir, dönemin SÜEAH Başhekimi Prof. Dr. M. Akif Çakar, SÜEAH Nefroloji Bilim Dalı eski Başkanı Prof. Dr. Savaş Sipahi ve Doç. Dr. Hamad Dheir’in büyük gayretleriyle kurulan Böbrek Nakli Ünitesi; alanında uzmanlaşmış genel cerrahların maharetli elleri ve başarılı nefrologların engin tecrübeleri sayesinde, hastalarına adeta, yeni bir yaşamın kapılarını aralamaktadır.

Prof. Dr. Fehmi Çelebi, Prof. Dr. Fatih Altıntoprak, Böbrek Nakil Merkezi Başkan Yardımcısı Öğr. Gör. Dr. Necattin Fırat, Öğr. Gör. Opr. Dr. Emrah Akın gibi, transplantasyon cerrahisi konusunda uzman doktorların yaptığı başarılı ameliyatlar sayesinde, gerek ilimizdeki, gerekse çevre illerdeki birçok böbrek hastası, büyük şehirlere gitmekten kurtularak; daha konforlu ve daha az maliyetli bir tedavi alabilme imkanına kavuşmuştur.

SÜEAH Böbrek Nakli Merkezi, Sağlık Bakanlığı'ndan aldığı sağlık turizm belgesi sayesinde, 2020 yılından itibaren, yurt dışından gelen hastaları da kabul ederek; uluslararası alanda da hizmet vermeye başlamıştır.

Böbrek Nakli Ünitesi’nde görev yapmakta olan nefroloji uzmanlarının, yan dal asistan doktorlarının (Dr. Musa Pınar ve Dr. Kenan Evren Öztop), genel cerrahların, nakil koordinatörlerinin, hemşirelerin ve diğer personelin özverili çalışması sayesinde, Sakarya Üniversitesi Eğitim Araştırma Hastanesi, inanıyorum ki; ilerleyen yıllarda, daha fazla nakil ameliyatları yapacak ve Türkiye'nin en başarılı böbrek transplantasyon merkezleri arasına girecektir.



Organ Bağışının Önemi…

İlk böbrek nakil ameliyatını, 4 Nisan 2019 tarihinde gerçekleştiren, SÜEAH Böbrek Nakli Merkezi, şu ana kadar yüz adet nakil ameliyatı yaparak; tüm dünyayı kasıp kavuran pandemi şartlarına rağmen, önemli bir başarıya imza atmıştır.

Konuyla ilgili olarak görüşlerini aldığımız; Doç. Dr. Hamad Dheir ile Böbrek Nakli Merkezi Koordinatörleri Gülercan Şenel ve Y.Fatma Okçelik, yapılan nakillerin 91 tanesinin canlı vericiden, 9 tanesinin ise kadavradan alınan böbreklerle yapıldığını belirterek; özellikle organ bağışının önemine değindiler.

Ayrıca, nakil koordinatörlerinden Gülercan Şenel, ülkemizde organ ve doku bağışının, ne yazık ki, yeterli düzeyde olmadığını, bu yüzden kadavradan nakil ameliyatlarının Türkiye genelinde oldukça az olduğunu dile getirerek; tüm yurttaşları organ bağışı konusunda daha duyarlı olmaya davet etti.

Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre; ülkemizde yapılan tüm organ ve doku nakillerinin, %75'i canlı donörlerden, %25'i ise kadavradan alınan organ ve dokulardan yapılmaktadır. Oysa ki; Avrupa ülkelerinde ise, canlı vericiden ziyade, daha çok kadavradan organ ve doku nakil ameliyatları tercih edilmektedir. Avrupa’da, organ bağışı kültürünün daha ileri seviyede olmasının yanı sıra, aile/akraba ilişkilerinin daha mesafeli ve resmi bir havada seyretmesi, bu ülkelerde yapılan kadavra nakillerinin sayısını arttıran en önemli iki neden olarak gösterilmektedir.

Türkiye’de organ ve doku bağışı oranı, milyonda dört iken; Almanya’da bu oran, milyonda on dört, Fransa’da milyonda yirmi beş, Belçika’da milyonda yirmi sekiz, İspanya’da ise milyonda otuz beş civarında seyretmektedir. Bazı, Uzak Doğu Asya ülkelerinde, Şintoizm, Konfüçyüsçülük ve Taoizm gibi, organ bağışına sıcak bakmayan inançlardan dolayı, organ bağışı yok denilecek kadar düşük seviyededir.

Şu an itibariyle, Türkiye Organ ve Doku Bağış Bilgi Sistemi’ne (TODBS) kayıtlı gönüllü organ bağışçısı sayısı, 607.669 kişi olup; nüfusu 80 milyonun üzerinde olan bir ülke için, bu sayı oldukça düşük seviyededir. Beyin ölümü gerçekleşmiş hastaların, geçmişte organ bağışı başvurusu olsa bile, kanunen bu kişilerin ailelerinden de onay alınması gerekmekte olup; onayı talep edilen ailelerin ise ancak, %20’lik küçük bir kısmı, yakınlarının organlarını bağışlamayı kabul etmektedir. Organ ve doku bağışı bilincinin, ülkemizde bir an önce geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması, hayati bir öneme sahiptir.

Sağlık Bakanlığı’nın 2021 yılı verilerine göre, ülkemizde 26.894 kişi organ beklemektedir. Bu sayının, yaklaşık % 85’lik bölümünü böbrek hastaları oluştururken, bu hastaları kornea, karaciğer, kalp, akciğer ve pankreas hastaları takip etmektedir.

Gerçi son yıllarda yapılan kampanyalar ve tanıtımlar sayesinde, Türkiye’de eski yıllara göre, organ bağışında ciddi bir artış olmuştur. Bu olumlu gelişmelere rağmen, ülkemiz organ bağışı konusunda, ne yazık ki; hâlâ Batılı ülkelerin düzeyine ulaşamamıştır.

Nitekim, ülkemizde her gün 8, bir yıllık süreçte ise, toplamda 2928 kişi organ ve doku beklerken, hayata veda etmektedir.

Yapacağımız organ ve doku bağışları sayesinde, bu ölümlerin bazılarının önüne geçebilir; mutlu sonla biten eşsiz bir hikayenin, başrol oyuncusu olabiliriz.

Beyin Ölümü ve Bitkisel Hayat Ne Anlama Gelmektedir?

Son yıllarda, medyada sıklıkla duyduğumuz tıbbi bir terim olan beyin ölümü, çoğunlukla bitkisel hayat veya koma hali ile karıştırılmaktadır.

Halbuki ki, bu kavramlar, birbirlerinden tamamen farklı, üç tıbbi durumu tanımlamaktadır.

Beyin ölümü ifadesinin, tıbben ne anlama geldiği, yurttaşlarımız tarafından, tam anlamıyla bilinemediği için, kamuoyu bu hususta büyük bir kafa karışıklığı yaşamaktadır.

Pekala, beyin ölümü nedir? Bitkisel hayat ile arasında ne tür farklar vardır? Bu soruların doğru, net ve toplumun anlayabileceği basitlikte cevaplandırılması, ülkemizdeki organ bağışına yönelik mesafeli bakışı, ciddi anlamda değiştirecek; yurttaşlarımızın bağış konusundaki yersiz korkularını da ortadan kaldıracaktır.

Beynin tamamının, beyincik ve beyin sapının, iyileşme şansı olmaksızın, tüm fonksiyonlarını kaybetmesi ve bu organlarda kan dolaşımının olmaması durumuna beyin ölümü denir. Beyin ölümü gerçekleşen hastaların, solunum sistemleri ve kalpleri yaşam destek ünitesi sayesinde çalışmaya devam etmektedir.

Gerçi, beyin ölümü tanısı konmuş bazı hastaların, makine desteğine ihtiyaç duymaksızın, kalplerinin çalışabildiği görülebilen bir durumdur. Ama bu hastaların, diğer organları işlevlerini tamamen kaybettiği için, tekrardan sağlıklarına kavuşabilme şansları yoktur.

Beyin ölümü gerçekleşmiş hastalar, uzman doktorlardan oluşan bir heyet tarafından, muayene edilip, detaylı bir incelemeden geçtikten sonra, ailelerinin de onayı alınarak, belli bir süre sonunda, yaşam destek ünitesinden çıkarılırlar.

Tıp tarihi boyunca, şu ana kadar; beyin ölümü tanısı konmuş, tek bir hasta bile, tekrardan hayata döndürülememiştir.

Bitkisel hayata gelince, bu durumda hasta bilincini kaybetmiş olsa da, beynin belli bölgeleri ve beyin sapı işlevini tamamen kaybetmemiştir. Solunum, kalp ve dolaşım sistemi gibi hayati fonksiyonlar hala beyin tarafından yapılabilmekte olup; bu hastaların bir kısmı tekrardan iyileşebilmektedir.

Organ Bağışında İlk Beş Şehir...

Ülkemizde en fazla organ ve doku bağışının yapıldığı il İzmir’dir. İzmir’i sırasıyla İstanbul, Manisa, Kocaeli ve Muğla izlemektedir. Bağışın en az olduğu şehirler ise, Bayburt, Iğdır, Hakkari ve Bitlis’tir. Türkiye’ de en fazla bağışlanan organ ve dokular böbrek, karaciğer, kalp, akciğer, pankreas, ince bağırsak, kalp kapakçığı, kemik, kemik iliği ve korneadır.

Organ Bağışı Nasıl Yapılır?

18 yaşını doldurmuş, akıl ve ruh sağlığı yerinde olan her birey, kendi hür iradesiyle, organ ve dokularını, nakil için bağışlayabilme hakkına sahiptir.

Tamamen gönüllük esasına dayanan organ bağışı başvuruları, e-Nabız sistemi üzerinden, hastanelerden, sağlık ocaklarından ve Sağlık İl Müdürlüklerinden kolaylıkla yapılabilmektedir.

Nakil Hemşireleri Haftası...

Her yıl, 25 Nisan-2 Mayıs tarihleri arasında kutlanılan, Nakil Hemşireleri Haftası münasebetiyle, tüm nakil hemşirelerini gösterdikleri insanüstü performans nedeniyle, gönülden tebrik ediyor ve meslek hayatlarında kendilerine başarılar diliyorum.

İyi ki, varsınız...

Organ Bağışı'nın Dini Yönü...

Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yayımlanan, 3 Mart 1980 tarih ve 396/13 sayılı fetvaya göre; İslam dini açısından organ ve doku nakli caiz görülmektedir. Beyin ölümü vakaları ile ilgili olarak da, 14.02.2006 tarihinde toplanan, Diyanet İşleri Başkanlığı Fetva Kurul’u, eğer uzman doktorlardan oluşan bir heyetin yapacağı her türlü tetkik, tahlil ve değerlendirmeler neticesinde, hastada tıbben kesinleşmiş bir beyin ölümü tanısına karar verilirse; söz konusu hastanın yaşam destek ünitesinden çıkarılmasında, dinen bir sakınca yoktur, fetvasını yayımlanmıştır.

Ayrıca, Kuveyt Vakıflar ve Din İşleri Başkanlığı'nın 14 Eylül 1981 tarih ve 87/81 sayılı verdiği fetvası ile İslam Konferansı Teşkilatı İslam Fıkhı Akademisi'nin 11 Şubat 1988 tarih ve 4/1 sayılı fetvasında da, belli şartlar çerçevesinde organ ve doku nakli caiz görülmüştür.

Yine, Mısır el- Ezher Üniversitesi Fetva Kurulu ve Suudi Arabistan merkezli Dünya İslam Birliği de, organ ve doku nakline cevaz vermiştir.

İran İslam Cumhuriyeti'ndeki, Şii alimler de organ ve doku nakillerini dinen sakıncalı bulmamaktadır. Hatta, İran Sağlık Bakanlığı, canlı donörlerden yapılan organ nakillerinde, alıcı ve verici arasında bir akrabalık/kan bağı şartı bile aramamaktadır.

İslam Dünyası' nın birçok ülkesinde organ ve doku nakli ameliyatları başarıyla yapılabilmekte olup; İslam alimlerinin ekseriyeti organ bağışına, tıbben hayati bir tehlike söz konusu ise, cevaz vermektedir.

Son sözü, her zaman olduğu gibi, İ’lâ-yi Kelimetullâh'a bırakıp; organ ve doku bağışı gibi, son derece hassas bir konuyu, vahyin ışığı altında, bir kez daha değerlendirelim.

“Her kim, bir hayatı kurtarırsa, bütün insanlığı kurtarmış gibi olur." (Maide:5/32)

Hadi gelin, Rabbimizin bu büyük müjdesine nail olabilmek için, organlarımızı vakit kaybetmeden bağışlayalım ve organ bekleyen tüm hastalara, koca bir umut ışığı olalım…