İnsanlık tarihi boyunca kütüphaneler; toplumların medeniyet, kültür, sanat ve bilim alanında gelişmesi, bilgi birikiminin gelecek nesillere aktarılması ve kolektif bilincin/hafızanın oluşması hususunda çok önemli bir rol oynamıştır.

Kütüphaneler, bilginin toplanması, muhafaza edilmesi ve aktarılmasını sağlayan müesseseler olarak  bir toplumun gelişmişlik düzeyinin en önemli göstergesidir.

Nitekim bilim ve teknoloji alanında ileri seviyede olan ülkeler, küçük yaşlardan itibaren çocuklara kitap ve kütüphane sevgisi aşılayarak bilinç ve kültür düzeyi yüksek, kendine güvenen, mantıksal düşünme yeteneğine sahip, birey olmanın farkındalığını edinmiş nesiller yetiştirmeyi gaye edinmişlerdir.

Ülkemizde de başta çocuklar ve gençler olmak üzere toplumun geneline, kitap okuma ve kütüphaneye gitme alışkanlığının kazandırılabilmesi için  çeşitli farkındalık  çalışmaları yapılmaktadır. Bu amaçla her yıl,  “27 Mart-2 Nisan”  tarihleri arası “Kütüphane-cilik Haftası” olarak kutlanmaktadır.

Panel, çalıştay, konferans, kültürel gezi gibi birçok etkinliğin düzenlendiği bu haftada; kütüphanelerin medeniyet ve kültür gelişimindeki yeri, kütüphanecilerin yaşadıkları sorunlar, mevcut kütüphanelerin durumu, kütüphaneciliğin geleceği, dijital yayınlar, topluma kitap okuma alışkanlığının kazandırılmasının yolları, kişi  başı okuma oranlarının arttırılması gibi konular ele alınarak kütüphaneler/kitaplar hakkında toplumsal bir bilinç oluşturulmaya çalışılır.

Yine bu hafta münasebetiyle düzenlenen çeşitli programlarda Türk Kütüphanecilik Tarihi’ne damga vurmuş ünlü kütüphanecilerimizin aziz hatıraları da  yâd edilir.

Her ne kadar milletimiz tarafından çok fazla tanınmasalar da asırlar boyunca sayısız nadide eserin günümüze kadar ulaşabilmesi için büyük gayret göstermiş kütüphanecilerimiz, milli ve kültürel hafızamızın yılmaz muhafızları olarak medeniyet ve kültür inkişafımızda çok mühim bir rol oynamışlardır.

İşte o kütüphanecilerimizden biri de 1857 yılında Diyarbakır’da dünyaya gelen “Kitabistan Mülkünün Sultanı” olarak da adlandırılan “Ali Emîrî Efendi”dir.

Maliye müfettişi, defterdarlık, arşivcilik  gibi çeşitli görevlerde bulunan Ali Emîrî, memuriyeti nedeniyle birçok ili gezmek zorunda kalmış  ve gittiği her yerden binlerce kitap, hat, harita gibi önemli eserler toplamıştır.  Bu merakı sayesinde, son derece kapsamlı ve içinde eşsiz el yazma eserlerin bulunduğu büyük bir kütüphaneye sahip olmuştur. Öyle ki Kâşgarlı Mahmud tarafından yazılan “Dîvânü Lugâti’t-Türk”ün tek nüshası da bu kütüphanede yer almaktadır.

Kütüphanesi’nin ünü sadece yurt içinde değil yurt dışında da duyulmuş, birçok Avrupalı koleksiyoner ve üniversite, kütüphaneyi satın almak istemiştir. Gelen tekliflerin hiçbirini kabul etmeyen Ali Emîrî, kitaplarının tamamını Fatih Feyzullah Efendi Medresesi’nde bulunan Millet Kütüphanesi’ne bilâ ücret bağışlamıştır.  Kurucusu olduğu bu kütüphanede, vefat edene kadar müdürlük de yapan Ali Emîrî,  hayatı boyunca binbir emek ve büyük meblağlar harcayarak oluşturduğu kütüphanesini (ilim ve sanat hazinesini), meftunu olduğu necip milletinin hizmetine sunarak büyük bir vefa ve milli duruş örneği göstermiştir.

Ali Emîrî Efendi tarafından başlatılan Millet Kütüphanesi geleneği, ne mutlu ki günümüze kadar ulaşabilmiştir. Ülkemize birçok önemli eser kazandıran Cumhurbaşkanımız, Ankara Beştepe Külliyesi’nde yeni bir “Millet Kütüphanesi” inşa ettirerek bu geleneği adeta taçlandırmıştır.

Türkiye’nin en büyüğü olan Beştepe Millet  Kütüphanesi, 125.000 metrekarelik bir alana 5 katlı olarak yapılmıştır. Aynı anda 5.500 kişinin rahatlıkla faydalanabileceği bu devasa  yapıda; 2.3 milyon basılı kaynak, 14 bin basılı dergi, 750 bin e-kitap, 7 milyon elektronik tez, 120 bin civarında e-dergi ve bu dergilere ait 240 milyon makale-rapor benzeri yayınlar bulunmaktadır.

Dünyanın sayılı kütüphaneleri arasında gösterilen Millet Kütüphanesi, mimarisiyle de hayranlık uyandırmaktadır. Selçuklu ve Osmanlı motiflerinin yanı sıra modern mimariden de esintiler barındıran bu muazzam eser, Türk-İslam Medeniyeti’nin dünya tasavvuruna vurgu yapan çok önemli sembol ve detaylara sahiptir.

Bu yönüyle  Millet Kütüphanesi’nin  Cihannümâ salonu mutlaka görülmelidir. Salonun tavanı geleneksel mimarimizde olduğu gibi kubbe şeklinde inşa edilmiştir. Tavan yüksekliği 33 metre olan bu kubbeyi, Cumhurbaşkanlığı forsundaki Türk Devletlerini temsilen 16 adet sütun tutmaktadır. Alâk süresinin 4. ve 5. ayetlerinin meali olan "O, kalemle yazmayı öğretendir. İnsana bilmediğini öğretendir."  lafzının  olduğu kubbe, 7 kat olarak inşa edilerek Kur’an-ı Kerim’de sıklıkla kullanılan “Yedi gök/sema” tasvirini akıllara getirmektedir. 

Salonun zemininde bulunan dünya küresi, kubbenin hemen altına gelecek şekilde  konumlandırılarak Türk-İslam mefkûresinin cihan hakimiyeti ideali ile Millet Kütüphanesi’nin evrensel boyutu anlatılmak istenmiştir.

Millet Kütüphanesi ayrıca bir müze ve sergi sarayı görevi de görmektedir. Selçuklu ve Osmanlı dönemine ait el yazma kitaplar, hat, minyatür, ferman, sicil gibi tarihi önemi olan eser ve belgelerde  sergilenmektedir.

Ali Emîrî Efendi’nin gayretleriyle ilk  olarak  Fatih Feyzullah Efendi Medresesi’nde filizlenen Millet Kütüphanesi, Beştepe Millet Kütüphanesi’yle adeta dev bir çınara dönüşerek kadim bir medeniyetin,  her türlü menfi çabalara rağmen hala ayakta olduğunu ve  idealleri için var olmaya devam edeceğini   ispat etmektedir.