Fahri Abi, seninle bu akşamdan itibaren yeni bir söyleşi dizisine başlıyoruz. Adı Yaşayan İyilik Padişahları. Bir şair olarak beni de çok mutlu eden bir kavram ‘iyilik padişahı’ terimi. İyilik padişahı ne demek abi?                                                                                                                                       

   Yeni söyleşi dizimiz hayırlı olsun öncelikle. Seninle dördüncü sezona yeni bir çerçeve ile başlamak benim için de mutluluk verici. Hassaten çok teşekkür ediyorum. Devamlılık çok önemli bir şeydir zira. Padişah ve iyilik. İyilikler padişahı. Yaklaşık on yıllık bir geçmişi var zihnimde, bu kavramın. İlk de 2015’te, yüreğimden kalemime döküldü. Malum, ‘padişah’ geçmişte kalan masalsı bir kavram. Masallarda duyuyor, filmlerde görüyoruz. Keloğlan, padişahın kızına âşık olmuş, filan. Bir de iyi insanlar gelip geçmiş dünyadan. Çevrelerini hep mutlu eden. Padişahın mevkii makamı ülkesi halkı var. Gücü tahtı var. İyilik padişahının ise iki şeyi var: Çevresine - halka yaptığı iyilikler, bir. Bunun karşısında gönüllerde yer tutan, sevgisi, iki. Halk tarafından sevilmesi. Halkın gönlündeki tahtı yani. İyilik padişahı kavramını böyle üretti zihnim, Kadirciğim.

Peki, niçin ‘yaşayan’ kavramını da ekledin buna? Buna niye ihtiyaç hissettin peki?                                     

     İnsan zihninde şöyle bir kabul vardır: Bütün iyi insanlar, masalsı güzellikler hep geçmişte kaldı. Çocukluğumuzda. Artık dünya bozuldu. Her yan savaş, kan, çıkar, menfaat, soygun, gasp, rüşvet, adam kayırma, taraf tutma örnekleri ile dolu. Hayat yaşanmaz hâle geldi. Bütün iyilikler ve güzellikler tarihte kaldı. Ve masallarda. Dünyaya çok geç gelmişiz, çok. İşte ben, bu ‘yaşayan iyilik padişahları’ söyleşi dizimizle bir şeyi ispatlayacağım: Hayır efendim. Yanılıyorsunuz. Hayatımızı güzelleştiren iyilik padişahları bugün de var, dünyamızda. Aramızda yaşıyorlar. Vallahi de varlar billahi da varlar. İte siz ispatı. Bazılarını anlatacağım size işte, demek istiyorum. Ve Mardinli Şeyhmus Amca’dan başlayarak, elan aramızda dolaşan ve dünyamızı güzelleştiren bu insanları anlatacağız, izleyicilere. Ve bir şey daha demiş olacağız: Kıyamete kadar iyiler, iyilikler yaşıyor, yaşayacak. Umudunuzu yitirmeyin, lütfen!    

Abi, senin ‘Kırk Güzel İnsan’ diye bir kitabını da hatırlıyorum ben. İhsan kavramının üzerinde durduğun. ‘İhsan’ kavramıyla bu ‘yaşayan iyilikler padişahları’ serisinin bir ilgisi var mı?                   Öncelikle bu vahşi çağda, Kapitalizmin 8 milyar insanı kasıp kavurduğu bu hain çağda, - medeniyetimizin en güzel en nadide kavramlarından birisi olduğu hâlde- en çok unutulmaya yüz tutan terimlerinden biri ‘ihsan.’ İhsan, yani iyilik, yani güzellik, yani estetik. Yani şiir, yani edebiyat. Yani müzik. Yani tebessüm. 2017’de yayımlanan ve içinden Mardin’den Kosova Prizren’e… değişik şehirlerde tanıdığım, - iyilik padişahı olduğuna tanıklık ettiğim - 40 yazılık o kitabımla, ihsan kavramının bugün de tüm dünyada yaşadığını ortaya koymaya çalışmıştım. Bir de sürpriz: Altı yıl önceki o kitabım da Mardinli Şeyhmus Amca il başlamıştı, bu söyleşi dizisi de Mardinli Şeyhmus Amca ile başlıyor. Hayr’olsun, bereketlensin, sayıları artsın, inşallah.

Fahri Abi, niçin Şeyhmus Erginoğlu ile başlıyoruz, sekiz ay sürecek bu diziye. Onu ne zaman nerede tanıdınız? Onun en belirgin vasfı neydi, sizinle onu dost yapan?                                                                       Eyvallah. 2010 yazında Mardin’de tanıdım ben onu. Dönemin Mardin Valisi Hasan Duruer dostumun sofrasında tanıdım. Ben de o yıllarda GAP Kültür Birliği’nde, Hasan Duruer’in özel danışmanıydım. Masal şehir, şiir şehir Mardin’de masal gibi günlerdi onlar. Gerçekten ama. Orada olduğum her Cuma, namazı eda etmek için Şehidiye Camii’ne gidiyorduk. Çıkışta da caminin avlusunda, yarı açık mekânda Yusuf Usta’nın meşhur Mardin kebabını taam eyliyorduk. Vali Beyin masasında Cuma yemeklerinden üç kişi olmaya başladık. Kara kuru orta boylu tertemiz yüzlü, yüzüne baktıkça sesini duydukça sizi içine içine çeken bir güzle kalpli insan. Yemek gelene kadar bekliyorduk beş on dakika. O sırada baktım Hasan Vali onun suyunu dolduruyor, özel ihtimam gösteriyor. Hasan Valiyi çok iyi tanırım, mala mülke makama zengine zerrece önem vermez. İçimden bu zatta özel ir şey var, yakın ol Fahri bir ses duydum. Yakın oldum o andan itibaren. Şeyhmus Amca’da beni çeken, lebalep iyilik ve merhamet duygusuyla dopdolu kalbiydi elbette.

Mardinli Şeyhmus Erginoğlu kimdir, mesleği nedir, işi gücü nedir, neyle uğraşır?                                                                

       Bir Allah dostu, bir güzel insan işte. Bu tarafı da pek bilinmiyor aslında. Yirmi kere yüz yüze, elli kere de telefonla konuşmuşuzdur. Valla, merak edip de sormadım. Duyduğum, zihnimde kalan; Mardin merkezden Arap kökenli bir ailenin çocuğu. Ki, Mardin, Siirt ve Bitlis’in merkezi Arap kökenlidir, hâlâ. 70 yaşlarında. Tanıdığımda emekliydi. Duyduğum, kamyon yahut otobüs şoförüymüş. Hiç evlenmemiş. Cep telefonu kullanmaz. Abisi Hayrettin’i, yeğenleri Oya ve Uğur’u tanıyorum, telefon konuşmalarımızdan. Şeyhmus Amca, varsa yoksa Mardin için, şehri için, insanlar için çalışır. Gece gündüz. Bayram seyran demeden.  Yakın dostu olan dönemin valisi Hasan Duruer’in tabiriyle de Mardin’in en zengin adamıdır. Zira 25 Ekim 2010’da Mardin’i ziyaret eden dönemin cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e, Şeyhmus Amca’yı ‘Mardin’in en zengin adamı’ diye takdim etmişti Hasan Vali.

Sahiden çok zengin mi Şeyhmus Amca? (Artık benim de amcam oldu bu güzel insan.) Zenginliği ailesinden mi geliyor?                                                                                                                                              Orasını bilemeyeceğim. Bildiğim, Şeyhmus Amca, emekli bir kamyon şoförü. Bağkur veya SSK’dan emekli. Bugün için 7.500 lira emekli maaşı olan bir trilyoner. Trilyon dolarları olan bir güzel insan. Bunu ispatlayabilirim. Ama izin verirsen söyleşimizin sonunda.

Şeyhmus Amca’yı sizin tabirinizle ‘iyilikler padişahı’ yapan iyilikleri neler abi?                                 

                  Aslında onun iyilikleri iki ana başlık altında toplanabilir: Mardin’in tüm kurumuş çeşmelerini akıtması, bir. Ki sayıları 55 (elli beş) kadar. Mardin’in değişik yerlerine toplamı 55.000 adedi bulan ağaçlar dikmesi, iki. Ki, tüm Mardin’de zaten 110.000 ağaç ya vardır ya yoktur. Neredeyse yarısını tek başına Şeyhmus Amca dikmiş bulunuyor.

Nasıl açmış çeşmeleri? Suyu nereden bulmuş? Şehir şebekesinden mi?                                                    

             Ülkemizdeki her şehirde olduğu gibi Mardin’de de 1970’lerin sonuna kadar, halk, içme ve kullanma suyunu, caddelerdeki sokak başlarındaki çeşmelerden elde ediyormuş. Çeşmelere su ise Mardin Kalesi’nin altından, yerin birkaç metre altında, damlama yoluyla oluşan küçük dereciklerden geliyormuş. Allah’ın kanunu bu. Binlerce senedir halk böyle içmiş suyu. Sonra 1980’lerin başında sokaklara su şebekesi döşenmiş. Herkes evine su bağlatmış. Sokaklardaki çeşmelere de ihtiyaç kalmamış. Yüzüne bakan da. Kalenin altından gelen derecikler ise toprak çökmeleri sonucu tıkanmış, sular kesilmiş, çeşmeler kurumuş. Hasan Duruer, 2009 başında Mardin Valisi olunca, Şeyhmus Amca ona gelmiş, ‘Vali Bey, ben çöken su yollarını çocukluğumdan iyi bilirim. Onları bilen birkaç kişi kaldık koca şehirde. Bana malzeme temin ederseniz, Mardin çeşmelerinin hepsini akıtırım’ demiş. Vali Bey de ‘hem malzeme veririm hem de ücretini’ diye ısrar ettiyse de Şeyhmus Amca, ‘bizim öteki dünyaya götürecek iyiliğimiz olmasın mı. Vallahi kabul edemem’ diye cevap vermiş. Hasan Vali’nin tüm ısrarlarına rağmen de ücreti almamış. Şeyhmus Amca, günlerce yerin altında, asker gibi sürüne sürüne girip nacakla kaza kaza, eşe eşe, aça aça su boruları döşemiş ve 55 çeşmeyi akıtmayı başarmış bir kahramanımız o bizim. Yaşayan, gerçek bir halk kahramanıdır Şeyhmus Amca. Asla övünmeyen. Israrla sorulmadıkça da anlatmayan üstelik.

Şeyhmus Amca’nın, ağaç dikme hikâyesi?                                                                                                        

                                      Evet, Şeyhmus Amca’nın ikinci büyük kahramanlığı da – neredeyse – tüm Mardin’deki ağaçlarının yarısını, 55.000 ağaç dikmiş olması. Sadece Mardin Çöplüğünü arındırıp 15.000 ağaç dikmesi bile balı başına dev bir eylem. Dikmek derken, toprağı kazıp fidanı dikmek… akla gelir değil mi? Öyle değil. Katiyen değil. Yaptığı şu: Fidanı dikiyor, yüzlerce, binlerce, on binlerce fidanı. Belediye parkları fidanlıkları yolları sular ya hani. Kurumasınlar diye. Ekip kurar, arazöz satın alır yahut kiralar. Su parası da cabası. Dünya paralar öder buna. Şeyhmus Amca, kaleden gelen, doğal dereciklerden akan sulara bir aparat geliştirmiş, diktiği fidanları damlama yoluyla suluyor. Her gece üçte kalıyor, öğlene kadar sulama yapıyor, on binlerce ağacı. Bir kuruş elektrik harcamadan, bir yudum su gideri olmada. Ekip de yok. Tek kuruş devlete millete yük olmadan suluyor, on binlerce ağacı. Hepsi de tutuyor tabii, ağaçların. Şeyhmus Amca Mardin dışına hiç çıkmaz mesela, kaç kere Edirne Valisi iken Hasan Duruer davet etti onu. Ben Adapazarı’na davet ettim kaç kere. Ki askerliğini Arifiye’de Tank Palet Askeri Fabrikasında yapmış. Oraya da bir çeşme yapmış. Onu da merak ediyor, sorup duruyor. ‘Gelemem, ağaçlarım sulanacak, onları bırakamam. Affedin’ diyor hep. İşte böyle bir güzel adam Şeyhmus Amca. İyilik ve merhamet zengini.

Söyleşimizin sonuna doğru yaklaşırken, ‘Şeyhmus Erginoğlu’nun Mardin’in en zengin adamı’ ola hikâyesine geldik artık sanırım, Fahri Abi?             

                                                                                       Ben vali danışmanı olarak on sekiz ay kaldım Mardin’de. Daha doğrusu Güneydoğu’da. Çok zengin, fabrikatör, varlıklı insanlar da tanıdım. Ağalar tanıdım. Çoğu da güzel kalpli, iyi insanlardı. Kızıltepe Ovasında Kikan Aşireti Ağası Vedat Timurağaoğlu yakın dostumdur. Harika bir insandır mesela. Vedat Ağa gibi olmayan, sevimsiz, kibirli zenginler de var, uzaktan gördüm. Bildim. Hasan Duruer Vali, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül geldiğinde, devlet öyledir, Cumhurbaşkanı onuruna 500 kişilik yemek verdi, bir otelin balo salonunda. Duruer Vali, sağına soluna Mardin’in fabrikatörlerini, zenginleri almadı, tanıştırmadı. Aldı ‘Efendim, size Mardin’imizin en zengin, en varlık kişisi Şeyhmus Erginoğlu’nu takdim etmek isterim’ sözleriyle Cumhurbaşkanı Gül’le tanıştırmıştı. Çünkü Hasan Vali, bu dünyada paha edecek eserlere sahip olanları değil, ahirette zengin olacak birilerine değer veriyordu. Başa dönelim tekrar; çeşmeleri akıtmak için, günlerce yerin alında çalıştığı halde, Vali Beyin ısrarına rağmen, bir tek kuruş ücret kabul etmeyen, şehrine 55.000 ağaç dikip devlete tek kuruş maliyet getirmeden, kurduğu sistemle her gece yarısı kalkıp sabaha kadar onları sulayan hayırsever kişi, Mardin’in en zengin adamı değil de nedir, sizce de?

Bazen bir iyi insan, bir şehir mi demek oluyor abi?                                                                       

                Benim Mardin’den çok dostum var elbette. Hepsi de ayrı ayrı çok değerlidir. Ama ‘Mardin eşittir, kimdir?’ diye bir soru sorarsan, hiç düşünmeden, ‘yaşayan iyilikler padişahı, Şeyhmus Amcadır’ derim. Her şehirde iyi ki Şeyhmus Amca gibiler var. Ve dünya Şeyhmus Amcalar sayesinde ayakta bugün.

Bize Şeyhmus Amca gibi bir güzel insanı tanıttığın için sana ne kadar teşekkür etsek azdır, abi. Kasım ayının konuğunu belirledin mi? İkinci programda kimi anlatacaksın bize?                                       Estağfirullah Büyük bir zevkle. Seninle yapacağımız ‘Yaşayan İyilik Padişahları’ program dizimizin ikincisinde, yani Kasım ayının son haftasında ise ‘Yaşayan Nasreddin Hoca; Hâfız Hasan Çolak’ı konuşacağız, kısmetse. Esrileriyle insanların yüzünde tebessüm oluşturarak dini insanlara ne kadar sevdirdiğini anlatacağız onun.

Bu ilk program için ben de sana çok çok teşekkür diyorum Kadirciğim. Unutmayalım ki, dünyayı iyilik ve iyiler kurtaracak. Yaşasın iyilik ve iyiler.