Felaketin boyutu her geçen gün artıyor, henüz tam ne olduğu anlaşılmadan depremin artçıları devam etmekte. Hatay, Defne İlçesi merkezli 6,4 ve 5,8 büyüklüğünde depremler meydana geldi.

               Dillerimize pelesenk olmuş “deprem öldürmez, binalar öldürür” sözü her sarsıntıda doğruluğunu kabul ettirircesine insan yaşamları üzerinden test gerçekleştiriyor.

               1999 depremi olarak yerini almış Marmara depreminden itibaren hayatımızda yer alan, merhum deprem dede Prof. Dr. Ahmet Mete Işıkara’ya ait olan “deprem öldürmez, binalar öldürür” sözü bu son yaşanan depremlerde maalesef acı tecrübelerle yaşadık.

               Anlaşılan anlayış değişmediği sürece benzer acıları maalesef yaşamaya devam edeceğiz.

               Işıkara, “Türkiye’de nereye giderseniz gidin, deprem üretim odaklarıyla karşılaşırsınız. Kaçarınız yok. Cennet bir ülkede yaşıyoruz ama deprem açısından maalesef özürlü. Depremle yaşamayı öğrenmeliyiz.” Diye de hatırlatmalarda bulunurdu.

               Marmara depremi sonrasında sıklıkla karşılaştığımız hatırlatmalar, depremle yaşamayı öğrenmek öğretisi her fırsatta ezber yaptırılmaya çalışıldı. Sonuç; hayatın akışında oluşmuş bir karşılık yok, pratiğe dönüşmüş önlemler alınmış, yaşam alanları depreme göre planlanmış ve hatta deprem toplanma alanları oluşturulmuş planlı bir yaşamda söz etmek nerede ise mümkün değil. Bunu sadece deprem yaşamış 10 ili etkisine almış coğrafya için söylemiyorum.

               En başta içinde yaşadığımız Sakarya ve yakın zaman için önemli uyarılarda bulunulan metropol kent İstanbul için söylüyorum.

               1999 depreminden kısa bir müddet sonra imar düzenlemesi yapıldı ve kat adedi 2 olarak sınırlandırıldı, ardından tekraren bir düzenlemeye gidildi kat adedi 3 olarak belirlendi. O esnada ne oldu, zemin sıvılaşmasının önüne geçildi daha sağlam zeminlerde oluşturuldu, dünden farkı neydi? Uzun yıllar hep tartışılmıştır, imar düzenlemesi niçin keyfiyete göre yapılmakta.

               Depremden kalma hasarlı binalar stokumuz maalesef henüz tam olarak belirlenmiş durumda değil, yakın tarihe kadar hasarlı okullar tartışması yaşadık varla yok arasında yıllarca hasarlı binalarda eğitime devam edildi. İçinde bulunduğumuz dönem itibariyle hasarlı okul durumumuz nedir bilemiyorum, bu hususta tespit edilmiş bina stokumuz var mı açıkçası endişeliyim. Hasarlı kamu binalarımız var mı?

               Yine 1999 depreminde hasar almamış çok katlı binalar sorunumuz var, çok katlı olmasının meydana getireceği olumsuzluk nedir, ancak çok katlı binalar ve hemen yanı başında deprem sonrası imarı düzenlenmiş kimi 2 katlı kimi 3 katlı yapılar.

               Yani imar adına düzensiz bir şehirden söz ediyorum, oysaki yaşadığımız deprem dersler alınması gereken düzeyde iken, ders almak bir yana düzensizlik hâkim maalesef.

               Ülkenin en öncelikli sorunu deprem, artık bu gerçeği biliyor olmalıyız. Ağır bedeller ödendi ve ödenmeye devam edilmekte. Yaşanılan can kayıpları ve üzerimizde bıraktığı izleri ve acıları yarıştıracak halde değiliz. Son olsun artık, deprem can almasın. Depremle yaşamayı öğrenelim, deprem sonrası yaşadığımız dayanışma ile övünmektense depremi kayıpsız geçirmiş olmakla övünmeli, buna ilişkin örnekler sergilemeliyiz.

               Dayanışma üzerinden verilen, birliktelik ve paylaşma kültürüne ilişkin verilen mücadeleleri değersizleştirme adına söylemiyorum pek tabi, insan yaşamı üzerinden talihsizlikler yaşanmasın, deprem gerçeğine uygun yaşam alanları planlansın ve yaşadığımız ağır tablo son olsun istiyorum.

               Son olsun ki bu acılar tekrarlanmasın, yeter artık denmiş olsun. Marmara depreminden gerekli dersleri almadığımız ortada, umarım Kahramanmaraş merkezli ve 10 ili etkisi altına alan asrın felaketi ders almamız için yeterli olacaktır, olmalıdır da.

               Bina güvenliği önceliğimiz olacaktır, ezber yaptığımız kentsel dönüşüm için kaybedilecek en ufak vaktimiz kalmadı.