Cemal Kamacı’yı ilk kez, Ali Sami Yen’de stat ortasına kurulan ringde Fransız rakibi Zambi’yi yendiği 67 kg Avrupa Şampiyonası’nda tanıdım.
Onu benim gibi çok kişi de o müthiş maçın ardından tanıdı.
Renkli, başarılı, hareketli geçen bir sporculuk hayatından sonra, rahmetli Erbakan Hoca’nın daveti üzerine siyasete atıldı...
Kızının vefatı sonrası farklı ve de duygu dolu bir dünya ile tanıştı.
Yeni ortama kısa sürede uyum sağladı...
İtibar edilip, saygı duyulup sevilen bir kişi olarak ilgi gördü, yeni camiasında...
Refah Partisi Sakarya İl Başkanlığı’nı sıkıntılı ve zorlu dönemlerde üstlendi...
Sivri dilli, sözünü dudaktan, gözünü budaktan sakınmayan bir mücahit olarak girdi gönüllere...
Daha zor hizmetler için hedef büyüttü.
Bu doğrultuda faaliyetlerinde istediği noktaya varamadı ama itibarından da hiçbir şey kaybetmedi.
Belli ki ona partide biçilen ve yakıştırılan görev “Ağabeylik” idi...
O da bu görevi ziyadesiyle yerine getirdi...
AK Parti’de Kurucular Kurulu üyeliğine getirildi.
Bu da gösteriyor ki Kamacı, “Vazgeçilmesi zor bir dava adamı” idi.
Her sabah yaptığı sağlıklı yaşam sporu ile aktif sporculuk günlerini arattırmayan bir zindeliğe kavuştu...
Partinin bilirkişileri arasına girerek, etkinliğini sürdürdü, bugüne değin...
Geldiği yer, hiç de küçümsenecek bir yer değildi.
O yeri korumak da sanıldığı gibi kolay değildi...
Kamacı’nın son aylarda ortaya çıkan Büyükşehir Belediye Başkanı Zeki Toçoğlu’nu suçlamaları, ne ona ne de partisine yakışıyor...
Kamacı eğer bütün bunları dava adına yapıyorsa, Toçoğlu’na gelene kadar ele alacağı çok başarısız belediye başkanı var...
Ama niye, niçin ve inatla Toçoğlu’nu karalıyor, bunu anlamakta zorluk çekiyorum...
Gazetemizdeki köşesinde ülkenin ve ilin sorunlarına yaklaşımının aksine, söz Toçoğlu’na gelince asabileşiyor.
Verip veriştiriyor...
Büyükşehir Belediye Başkanı’nı yanlıştan döndürecek uyarılar bir yana, ağır bir dille suçlamak bir yana...
Bu hal Kamacı’yı giderek gönüllerdeki o saygın yerinden uzaklaştırıyor...
Bu görüşe sahip partili sayısı, giderek artıyor.
Serdivan’a başkan olması için tüm gücünü kullanan Kamacı’nın, bütün bunları unutup bugün en sert ve kırıcı muhalefeti yaparken, bu nedenle biraz durup düşünmesi gerekmez mi?
“Bu işin içinde bir iş var ama çözmek de çok zor” deyip, Kamacı’ya Bizim Bahçe’den iri bir demet “Fesleğen” gitsin istedik...
ÖFKEYLE KALKIP ZARARLA OTURMAK
Hükümetin dershaneleri kapatma konusunda başlattığı girişimlere gelen yoğun tepki, öyle kolay göğüslenebilir gibi değil.
Böyle olduğunu gösterir gelişmeler var şu sıralarda, ülkenin gündeminde...
Bunun altından kalkmak, sanıldığı kadar kolay olmaz...
Bırakın hükümeti, bunu siyasal ve sosyal güçlerin tümü dahi karşılamakta zorlanır.
Yerine yapılanı ve yapılacak olanı kamuoyuna kabul ettirmedikten gayri, dershaneleri kapatmayı bir oldu bittiye getirmeyi izah etmek kolay olmasa gerek...
Sanırım AK Parti’de akil adamlar devreye girdi ve hazırlıksız, altyapısız bir şekilde “Bir inat, bir murat uğruna” kalkışılan karardan dönülme eğilim ortaya çıktı, son dakikada...
Devlet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç’ın açıklamaları da bunu gösteriyor...
“Ben yaptım oldu” anlayışının dışına taşınan, ortak akılla ve katılımcı bir zihniyetle tartışmadan çıkan sonuca göre hareket edilecek.
Böylece hükümet, öfkeyle kalkıp zararla oturmaktan da kurtulmuş olacak.
Olayın kahramanları olarak dershane sahipleri, veliler, öğretmenler ve her şeyin ötesinde öğrencilerin görüş, fikir ve düşünceleri alınacak.
Çıkan sonuç Bakanlar Kurulu’na götürülerek değerlendirilecek.
Tarafların olaya dahil edilmesi, hükümet adına alınmış son derece yerinde bir karar...
Bu tablodan, tarafların her ikisinin de kazançlı çıkacağına inanıyoruz.
Yeni sürecin Milli Eğitim camiasına, özel eğitim kurumlarına ve dershanelere hayırlı olması adına Bizim Bahçe’den, bu konuda çözüm adına taşın altına elini koyan her yetkili ve etkiliye “Beyaz güller” gönderelim istedik.
GENEL SEKRETER KÜÇÜKYILMAZ’IN TAYİNİ
İlimizde görev yaptığı sürede sağlık açısından büyük hedeflere koşan SAÜ Tıp Fakültesi Dekanı ve Eğitim Araştırma Hastanesi Başhekimi Osman Nuri Dilek’in hedefi hasta yatak sayısını 3 binlere çıkaracak tam teşekküllü bir sağlık kampüsü oluşturmaktı.
Ama çalışmaları ne yazık ki arzuladığı noktaya gelemeden, onu ülkenin üç metropolünden biri olan İzmir’e, yeni devreye sokulan Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreteri olarak atadı bakanlık...
Yerine genç bir doktor olan Ünal Küçükyılmaz getirildi.
Başlangıçta şehre yabancı olmaktan kaynaklanan yanlışlarına rağmen, Genel Sekreter Küçükyılmaz ilerleyen süreçte Dilek’in bıraktığı yerden aldığı hizmeti başarıyla yürüttü...
Temsil ettiği kurumu bu sürede iyi tanıdı ve doğru olanı yapmaya koyuldu.
İşte bu noktada Genel Sekreter Küçükyılmaz için de “Perde arkası” oyunlar girdi devreye...
Sağlık Bakanlığı çalışmasına, başarılı olup olmadığına bakmaksızın, yapılan şikayetlerden yola çıkarak, şehre ve kuruma iyice ısınıp verimli olacağı bir dönemde, ne hikmetse genç doktoru Yalova’ya postalayıverdi...
Böyle olduğu sürece bu sahada yakılan kazan kaynamasını sürdürecektir, hiç şüphesiz...
Olan da hastane kapılarında çile çeken vatandaşa ve arkasında hizmet yolunda tutulacak güvenli bir dalı olmayan Ünal Küçükyılmaz gibi işini seven, çalışkan, düzgün, enerjik hekimlere olacaktır.
Çok yazık...
Şimdi yerine gelecek olanın yapacağı acemiliklere, yanlışlara hazırlanalım...
Daha dün denilecek bir zamanda göreve getirdiği ve başarılı bir performans sağlayan yetkilisini bu denli ucuz bir şekilde harcayan Sağlık Bakanlığı, ne yapmak istiyor...
Ünal Küçükyılmaz’a, yeni görev yerinde başarılar dilemeden önce, gecikmiş bir vefa borcu nedeniyle Bizim Bahçe’den “Beyaz güller” gönderelim istedik...