Annelerimiz…
O elleri, ayakları öpülesi annelerimiz… Ve onları dünyaya getiren, yokluğun bir kuyu misali içine çektiği çilekeş anneannelerimiz ve babaannelerimiz…
Yokluk, günden güne çeker içine insanı. Sen çıkmak istesen de o kuyu seni en derinlere doğru çeker. Eski dönemlerde kime sorulsa, büyük yoksulluklar çektiklerini söyler. Ben de annemin anlattığı bir anıyı aktarmak isterim sizlere, değerli okurlarım. Annem, gözleri dolarak şöyle anlatıyor:
“Rahmetli babam çiftlikte çalışırdı. Benimle birlikte yedi çocuğu vardı. Soframızda dört beş çeşit yemek olmazdı. Ya bir çorba ya da bulgur pilavı… İkisi aynı anda hiç olmadı. Kahvaltı soframızda ise ben ve kardeşlerim zeytini iki üç ısırıkta yerdik ki ertesi güne de kalsın.”
Evet, değerli okurlarım, annem böyle anlatıyor yokluk günlerini. Evlendiğinde de hayatında yine yokluk varmış. Sanki annem, aynı şeyleri tekrar tekrar yaşıyormuş. Bu sefer hayatındaki tek fark; ben ve iki kardeşimin varlığıymış.
Yokluğun İçinde Büyümek
O dönemde üç kardeştik. Yine anneme yokluk düşmüştü. Biz de zeytini iki üç ısırıkta yiyorduk; çabuk bitmesin ve doyalım diye. Yumurtayı bile her gün alamazdık, belirli günlerde alınırdı. Hatta kardeşlerimle yumurtanın dibini yiyebilmek için didişirdik; çünkü yumurtanın dibi çıtır çıtır olurdu.
Yine belirli günlerde taze ekmek girerdi eve, dumanı üzerinde… Annem ve babam, biz çocuklarını yokluk içinde büyüttü… Tıpkı anneannemle dedemin, annemi ve diğer çocuklarını yokluk içinde büyüttüğü gibi. Bu yüzden ben ve iki kardeşim yokluğun ne demek olduğunu çok iyi biliyorduk. Bir şey isteyeceğimiz zaman kırk kere düşünürdük: “Ya o an paraları yoksa?” diye.
Yeni Neslin Değerleri
Şimdi büyüdük. Kimimiz özel eğitim öğretmeni oldu, kimimiz babadan kalma çay ocağını işletiyor. Bizler, yokluk içinde büyüdüğümüz için “yok”un ne demek olduğunu bilenlerdeniz.
Bir çocuk “yok”tan anlamalı… “Yok.” denildi mi susmalı. “Kaç yaşındaki çocuktan bahsediliyor?” diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Çok küçük yaştaki çocuklar bunu anlamayabilir; fakat unutmayalım ki ağaç yaşken eğilir. Bir yaş grubu verecek olursam, 7, 8, 9 yaş grubu diyebilirim. Ama 2-3 yaşlarındaki küçük çocuklarınıza da şöyle bir yöntem uygulayabilirsiniz:
Mesela bir bakkala veya markete gittiniz; çocuğunuza şöyle tembihte bulunun:
“Bir tane bir şey alma hakkın var. Yiyecek mi, içecek mi, oyuncak mı? Ne istiyorsan al ama sadece bir tane.”
Ben sadece bir örnek verdim. İsteyen bir, isteyen iki adet aldırır. Önemli olan; çocuğun ilerleyen yaşlarında da hesaplı ve tutumlu olmayı öğrenmesidir.
Gazze ve Vicdan
Maddi durumu normalin üzerinde olanlar, çocuklarının her isteğini karşılıyor olabilir. Fakat bir konuda dikkatli olmalarını öneririm:
Bir çocuğun sahip oldukları, diğer bir çocuğun özentisi ve üzüntüsü olmasın.
Biraz da Gazze’den bahsetmek istiyorum… Çünkü asıl yokluğu onlar çekiyor.
Gazze, katil İsrail’in hem açlıkla hem de ölümle pençesinde… Bir avuç un için çocuklar ölüyor.
Asıl yoksulluk Gazze’de, asıl vicdansızlık dünyanın kalbinde yaşanıyor. Gözler önünde çocuk katliamı yapılıyor ve Müslüman ülkeler, “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın.” dercesine suskun kalıyor. Oysa yılanın başını el birliğiyle ezmek gerekirken susuluyor.
Allah’tan dilerim ki; siz sözde Müslümanlar, bu vahşete nasıl sessiz kalıyorsanız, Peygamber Efendimiz de ahirette sizin için şefaat etmez inşallah.
Bu bedduam, “Gazze’den bana ne.” diyenler içindir.
Değerli okurlarım, Gazze’yi unutmayalım ve boykota devam edelim. Katil İsrail’in en çok değer verdiği şey paradır. Biz de o parayı verip bu vahşete ortak olmayalım.
Kaynak: YENİ SAKARYA GAZETESİ