Sakarya, halkımız için farklı çağrışımlar yapan ve değişik ırkların kardeşçe yaşadığı bir ilin adı olduğu kadar, geçtiği her ilin topraklarına bereket katan bir nehrin de adıdır aynı zamanda…
Bir dönem şehit kanlarıyla al renge boyanan, içinde barındırdığı lezzetli balık türlerini insanımıza sunan, çevresine hayat veren bir akarsu yatağını kirletmek, zehirlemek ve çöp deposu haline getirmek, neyle ve nasıl izah edilebilir!
Bunu hoş görmek, sessiz kalmak ve de caydırıcı olmayan yasalarla sonuca gitmek mümkün değil ne yazık ki…
O nedenledir nehre yönelik her habere duyduğumuz ilgi…
Akarsa kendine has rengi ile sessiz sessiz seviniriz de ölürse o güzelim balıklar vurursa su yüzüne, o dramatik görüntü içimizi yakar, her zaman olduğu gibi…
Yurt içi ve yurt dışında gezip gördüğümüz böylesi yerlerdeki berraklık ve temizlik gelir aklıma zaman zaman…
Hayıflanırım, üzülürüm, dönüp baktığımda Sakarya Nehri gibi hoyratça ve merhametsizce kirletilen, Mevla’nın bizlere cömertçe sunduğu nehir ve göllerimiz adına…
İşte yine böylesine üzücü bir haber düştü, dün gazetemizin ön yüzüne “Sakarya Nehri can çekişiyor” şeklinde…
Sadece nehir değil, habere bakıp yüreklerimiz de can çekişiyor adeta…
Yaşanan kirliliğe görünce, bizzat bu fiili işleyen fabrikalar yanında, caydırıcı olmaktan uzak tedbirleri gündeme getirenleri de uyarmak sanırım kaçınılmazdır…
Bu vebal öyle kolay taşınır gibi değildir asla… 
Çevre koruma diye, sorumlu bir merci var…
Durup durup fırsat kollayarak bütün atık sularını nehre boca edenleri, ağır yaptırımları olan bir müeyyide ile cezalandırmadıktan gayri bu türden uyarı, ikaz, figan ve feryatlar dün olduğu gibi yarınlarda da fayda etmeyecektir…
Kumu, balığı ve geçtiği her toprağı bereket tarlası haline getiren suyuyla Sakarya Nehrini korumak, kollamak sadece yetkililerin işi olamaz…
Bu bilinçle, halkın da Necip Fazıl üstadın şiirlerine konu tarihi nehre sahip çıkması ve hak ettiği önemi göstermesi gerekir…
Ancak o zaman bu dertli nehrin gözyaşlarını dindirebiliriz ve kirlilikten kurtarabiliriz…