“Betondan bir duvarın dibine düştü, barış güvercininin o naif yüreği... Toprak, usulca sarıp sarmaladı avuçlarına konan  bu muazzez emaneti... Ak kefen, bir gelinlik  gibi, sardı  Ebu Akile’nin  kana bulanmış zarif bedenini... Beyazlara bürünmüş  İsevi kadın, sanki  Mesih'in on üçüncü havarisi... Katletseniz ne olur; sanmayın kısılır hakkın sesi, yeri gelir haykırır hakikati, asi  bir kelebeğin son nefesi…”

***

Mazlum ve mustazaf Filistin halkının, yıllardır verdiği özgürlük mücadelesini tüm baskılara ve engellemelere rağmen, dünya kamuoyuna her fırsatta duyurmayı başarabilmiş; gazeteci/savaş muhabiri Şirin Ebu Akile, Hristiyan bir Arap olarak; birçok Müslümanın,   İsrail’e karşı gösteremediği, cesur ve ilkeli tavrı, canı pahasına her daim sergileyebilmiştir.

Ş. Ebu Akile, İsrail ordusunun Batı Şeria’da bulunan Cenin mülteci kampına, 9 Nisan 2022 tarihinde başlattığı askeri operasyonu, savaş muhabiri olarak yakından takip edebilmek   için, hemen operasyon bölgesine intikal etmişti.

Üzerinde basın (press)  yazılı çelik yelek ve kafasında kurşun geçirmez kask olmasına rağmen;  operasyona katılan,  İsrail ordusuna mensup profesyonel bir keskin nişancı tarafından, 11 Mayıs'ta kasıtlı bir şekilde,  yüzünden vurularak, acımazsızca katledildi.

Kadın muhabirin öldürülmesi, başta Filistin olmak üzere, birçok ülke tarafından tepkiyle karşılanırken, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi  olay hakkında soruşturma  açılmasını  talep edip; üzüntü verici bu olayı,  uluslararası boyuta taşıyarak; göstermelik de olsa, çok önemli/kritik bir karara imza atmıştır.                      

                        ***

Beytüllahim şehrinde yaşayan Hristiyan bir ailenin kızı olan Şirin Ebu Akile, 1971 yılında Kudüs’te doğmuştu. Ortaöğrenimini Kudüs’ün Beit Hanina beldesinde tamamladıktan sonra , Ürdün Bilim ve Teknoloji Üniversitesi’nde  bir yıl mimarlık eğitimi almış, daha sonra Yermuk Üniversitesi’ne geçerek, bu üniversitenin  Gazetecilik ve Medya  Bölümü’nden mezun olmuştu.

Okulunu bitirir bitirmez, ülkesi Filistin’e  dönen Akile,  Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı’nda (UNRWA), Filistin’in Sesi Radyosu’nda, Amman Uydu Kanalı’nda, Miftah Vakfı'nda ve Monte Carlo Radyosu’nda görev yapmış; buralarda sergilediği başarılı performans sayesinde, 1997 tarihinde, yirmi beş yıl  boyunca çalışacağı, Katar merkezli  Al Jazeera (El Cezire) haber kanalına transfer olmuştu. Ş. Akile,  hayatını adeta mesleğine adamış başarılı bir savaş muhabiri  olarak; tüm dünyada ses getiren, önemli  haberlere imza atmıştı.

Özellikle İsrail Devleti’nin zalimane politikalarını, Filistin halkının mağduriyetini, Filistinli tutukluların yaşam koşullarını  gözler önüne seren haberleriyle, Arap coğrafyasında ünü  iyice artmış;  öyle ki, Arap kamuoyu  kendisine “Filistin'in sesi” lakabını takmıştı.

Ş. Akile’nin yaptığı haberler ve hazırladığı bazı raporlar Tel Aviv’e oldukça sıkıntı veriyor;  başarılı muhabir  Mossad ajanları tarafından adım adım takip ediliyordu. Bütün bunların farkında olan cesur kadın,  gözü kara bir medya mensubu olarak; hiçbir şeyden çekinmiyor; doğru bildiği gerçekleri, ne olursa olsun, ifade etmekten    geri  durmuyordu.

Şirin E. Akile, “Ben Kudüs'ün kızıyım…” diyecek kadar,  Nasıralı İsa bin Meryem’in doğduğu topraklara aşk ve tutkuyla gönülden bağlıydı. Tek bir isteği vardı, üç semavi din için kutsal olan bu aziz coğrafyaya barışın gelmesiydi. Bu uğurda canını bile feda etmeye  hazırdı.
 

Ebu Akile,  basın mensubu olmasının yanı sıra, aynı zamanda, ünlü aktivist  Rachel Corrie’yle de birçok ortak noktaya sahipti. Her iki kadın da, ehl-i kitap bir dine mensup (Hristiyan),  yüce gönüllü  barış elçisi, ABD vatandaşı, zulme rıza göstermeyen bir karaktere sahip ve İsrail tarafından acımasızca katledilmişti.

Al Jazeera’nin  ele avuca sığmaz tecrübeli muhabiri, siyonistlere göre, defaatle çok   büyük suçlar(!) işliyor; haber ajanslarına, İsrail Devleti’ni  kızdıracak görüntüler servis ederek; başına büyük bir bela alıyordu.

Siyonizmin karanlık zihinleri,  Kudüslü muhabirin, infaz emrini çoktan vermişti bile… Nitekim, bir bahar günü, Ş. Akile kahpe bir İsrail kurşununun ölümcül darbesiyle, cemre gibi düşecekti  kadim topraklara... Elbette, onun verdiği bu onurlu mücadele insanlık tarihine silinmez harflerle yazılacak; cesur muhabirin ismi, yeni doğan Filistinli kız çocuklarına verilerek; adı hiçbir zaman hafızalardan silinmeyecekti.

Hayatı boyunca evlenmemiş ve çocuk sahibi olmamış bu yiğit kadın, artık binlerce çocuğun isim annesi olacaktı.

Gözün arkada kalmasın Şirin Ebu Akile, bıraktığın miras, gelecek nesiller tarafından ilelebet muhafaza ve müdafaa edilecektir. Elbet, bir gün, senin gibi yüz binlerce suçsuz insanı katleden caniler, akıttıkları mazlumların kanında boğularak, helak olacaklardır. 

Ruhun huzura ersin, toprağın bol olsun  “Kudüs’ün Cesur Kızı...”

***

Kör bıçaklarla, etlerini lime lime etseniz de, kırılmadık kemik, ezilmedik baş bırakmasanız da,
ırzlarına musallat olup, namuslarına dil uzatsanız da, cenaze törenlerine bile tahammül edemeyip saldırılar düzenleseniz de, şunu hiçbir zaman aklınızdan çıkarmayın, insanlık düşmanı siz ey siyonistler; Filistin'de doğan her bebek, annelerinin kendilerine söylediği  ninnilerle değil, Rachel C. ve Şirin Akile gibi Müslüman olmadıkları halde, Filistin halkının özgürlüğü için, gözünü kırpmadan ölüme koşan, o güzel ve korkusuz insanların asil hikayeleriyle büyüyecektir.

En güzel sözü, eskilerin tabiriyle mısra-ı bercesteyi, Şirin  Ebu Akile’ye söyletip, Nakba Günü (Büyük Felaket) haftasına denk gelen bu hüzünlü yazıyı, burada noktalayalım: “Gerçeği değiştirmek kolay değil, ama en azından o sesi dünyaya duyurabiliyorum.”