Ergenekon adı altında başlatılan davalar, ülke demokrasisini her 10 yılda bir kesintiye uğratan darbeci zihniyetlerin hesaba çekilmesi adına tarihe geçiyor.
Buraya gelmek ülke adına hiçte kolay olmadı, olamazdı da.
Artık gizli kapaklı bir şey kalmayacak görünüyor ülkemizde.
Duvarların ötesindeki gizem kalkmak üzere ortadan.
Bugüne değin yüzyıllardır süregelen pek çok bilinmeyen olayın gerçek yüzünü öğrenmek bugünkü kuşağa nasip oldu.
Bundan böyle dönen, döndürülen oyunlardan, acımasız senaryolardan yola çıkıp milli iradenin temsilcilerini darbe yoluyla bir adaya tıkmak sanırım kolay olmayacak.
Aksi doğrultuda hareket eden ya da benzer duyguları taşıyanlar ‘bu abdestle’ çok namaz kılacağa benzerler.
Ergenekon Davası’yla gözaltına alınanlar, halkın oylarıyla iktidara gelmiş hür iradeyi ortadan kaldırmakla suçlanıyor.
Anlaşılan bundan gayri suç yapanın yanına kar kalmayacak. Zira gidişat o doğrultuda.
27 Mayıs’ın toplum sinesinde açtığı yaralar hala kapanmazken üstüne yenilerinin eklenmesi darbelerin tuzu biberi oldu.
12 Eylül’ün güçlü liderleri yaptıkları Anayasa ile kendilerini ne kadar koruma altına almışlarsa da yargılanmaktan kurtulamazken esas olan 28 Şubatla hesaplaşmaktır deyip hükümeti topa tutanlar bilmem şimdi ne düşünürler Çevik Bir’in gözaltına alınması karşısında.
Herşeyin bir sırası vardır hiç kuşkusuz.
Öylesine grift ve öylesine çözümü zor darbeler dönemini bir çırpıda sonuca götürmek kolay bir hadise midir de, hepsi bir potada eritilsin isteniyor.
Binlerce sayfalık iddianameyi hazırlamak bir yana okunmasının dahi güç ve zaman alacağı hesap edilirse, saldırıların yersizliği ve çirkinliği ortaya çıkmıyor mu?
Ve nihayet sıra 28 Şubat’a varıp dayandı.
O gün sudan bahanelerle son çeyrek asrın en başarılı hükümetini deviren zihniyetler sanırım uykusuz günler geceler geçiriyordur şu sıralarda.
12 Eylül’ün yaşayan iki darbeci generali Evren ve Şahinkaya yanında 28 Şubat’ın teorisyenleri de hesaba çekiliyor.
Adaletin olmadığı yerde bağımsızlıktan söz edilemez. Adaleti ancak adil yargılama ayakta tutabilir.
Ülkede bir heyecan kasırgası başladı. Yargılanamaz denilen darbecilerin hakim huzuruna çıkışıyla.
Dönemin mağdurları bir bir müracaatla müdahil olmak istiyorlar davaya.
Bu doğrultuda çalmadık kapı, müracaat etmedik kurum bırakmıyorlar.
Her ne şekilde olursa olsun en kötü demokrasi, en iyi darbeden çok daha iyidir deyip yola çıkan demokrasi sevdalıları gözlerini ve yönlerini bu davalara çevirmiş bulunuyorlar.
İsteniliyor ki hızlı ve adil bir yargılama süreci olsun, suçlular hakettikleri cezayı bulsun.
Ve bundan gayrı kimse balans ayarı yapmaya kalkmasın demokrasiye.
Siyasetçinin, askerin, bürokratın görevi ve yeri belli olsun. Herkes kendi işini yapsın. Ve ülke bu özgür ortamda kalkınmasını tamamlasın.
Kan ve gözyaşından beslenen zihniyetler yok olsun. Ülkenin kaynakları terör ve şiddet yerine insanlığın huzuruna yönlendirilsin.
Üçüncü sınıf ülkeler arasında yaşamak güçlü Türkiye’ye yakışmıyor.
Ülkemizde herkese dokunulabileceğini gösteren Ergenekon süreci bu açıdan hayati önem taşıyor.
Ok yaydan fırlamış bir kere. Hedefte kimin olduğu önemli değil. Suçlu olupta kenara çekilmenin de bir yararı yok.
İşte 28 Şubat post modern darbesi kendilerini güvenlik zırhı içerisinde hissedenlerin hüsrana uğramasının bir somut delilidir.
Davanın neticesini merak etmemek mümkün değil.
Yargılama nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, darbeler döneminin bittiğini göstermesi adına milat teşkil ediyor.
Demokrasi, özgürlük ve insan hakları yönüyle böyle bir temizliğe ihtiyaç vardı. Şimdi yapılan da bu.
Başka söze gerek yok.