Son günlerde sosyal medya üzerinde çok sık karşılaştığım bir slogan var: “Şiir Sokakta!” Özellikle gençlerin kaldırım, duvar, bina cepheleri, köprüler, vb. gibi şehrin çeşitli yerlerinde şairlerden alıntıladıkları dizeleri yazması ve bunların sosyal medyada paylaşılmasıyla ortaya çıkan ve iyiden iyiye yaygınlaşan bu hareket-yoksa kampanya mı demeliyim?- hiç de azımsanmayacak bir kitleyi içine almış görünüyor.

Buna karşılık, bir de harekete karşı çıkanlar var tabii. Aralarında değerli dostum, Ercan Yılmaz’ın da olduğu bazı şair ve yazarlara bakılırsa bu sloganı paylaşanlar büyük bir gaflet içinde! Onlar, aralarında Nazım Hikmet, Necip Fazıl, Cemal Süreya, Sezai Karakoç’un da bulunduğu önemli şairlere ait dizelerin “Şiir sokakta!” sloganı altında dağa taşa yazılıp bir de internetteki birtakım paylaşım sitelerinde fotoğraflanmasınasert bir şekilde itiraz ederekharekete katılanlara da şiiri ayağa düşürdükleri gerekçesiyle mesafeli bir konumda duruyorlar.

Öte yandan,  söz konusu hareket sadece halk nezdinde değil birtakım dernek ve hatta belediyeler tarafından da nazar-ı itibara alınmaya başlanmış görünüyor. Öyle ki, Kadıköy Belediyesi resmi internet sayfasından şu haberi paylaştı geçtiğimiz hafta:

“Kadıköy Belediyesi, “Yaşayan Sokaklar Projesi” kapsamında Kadıköy’de yaşayan sanatçıların yaşadıkları sokakların bilinirliğini artırmak amacıyla  proje çalışması başlattı. Bu çalışmalardan biri Caferağa Mahallesi, Cemal Süreya Sokak’ta yer alan Cemal Süreya'nın yaşadığı evin önüne yapıldı. Şairin evinin önündeki kaldırım taşlarından bir bölümü  üzerine Süreya'ya ait 5 ayrı şiirden alıntılar yazıldı.”

Kadıköy Belediyesi,Fazıl Hüsnü Dağlarca ve Özdemir Asaf gibi şairlerle bu projeye devam edeceklerini bildiriyor. Bakıyorum, bu çalışma da genellikle olumlu tepkiler almakta.Adapazarı’nda buna benzer bir proje yapılmalı mı, yoksa şehrimizin kültürel sembollerini halkla kaynaştıracak başka türlü uygulamalar mı hayata geçirilmeli, bunu ayrı bir yazıda ele alacağım. Ancak sevgili Ercan Yılmaz’ın yukarıda sözünü ettiğim habere yönelik, “Şiir yerlerde. Mübarek olsun!” şeklindeki yorumu beni hem gülümsetti hem de düşündürdü.

Sahi, şiir nerede?

Öncelikle şunu söyleyeyim, “Şiir Sokakta” sloganı veya etiketiyle dışarıda ve sosyal medyada paylaşımda bulunanların bu sözle neyi kastettiğini tam olarak anlayabilmiş değilim. Yani, mahiyeti nedir acaba böyle bir çıkışın? “Şiiri kitaplarda aramayın, çıkın, sokaklar şiir dolu!” mu demek isteniyor? İnternette en çok rastladığım“Defteri kapat / Şiir Sokakta” sözü ile bu yoruma ulaşmak mümkün. Öyleyse şiir kitapları, antolojiler, ister matbu ister elektronik ortamda olsun, gereksiz nesneler haline gelmiş ve biz şiir okuma ihtiyacımızı sokaklarda gidermek durumundayız demektir. “Putları Yıkıyoruz”unbir tür postmodern dönüşümü: “Kitapları kapatıyoruz!” Bu, elbette ciddiye alınamaz.

Bir başka yorum, şiir okurunu kitaplardan azat ettiğimiz gibi, şiiri de artık kitaplara hapsolmaktan kurtarıyor, onları-ve dolayısıyla şairlerini de-sokağa, kamusal alana çıkararak özgürleştiriyoruz, gibi bir yaklaşım mıdır? Böylece toplumsal alanda daha görünür olan şiir daha çok insana hitap edecek, herkes şiir okuru haline gelecek, vb.Belki iyi niyetli ama temelsiz ve yüzeysel bir yaklaşım olur bu da. Çünkü şiiri gerçek bir okur düzeyinde kavrayamayan, sadece genelgeçer birkitlenin anlık ihtiyacını karşılamaya hizmet edecektir. Sloganlar üzerinden seçim kampanyaları, reklamlar yürütülebilir fakat şiir okuru tesis edilemez! Edildiğini zannedenlere birtakım harcıalem gazetelerin sayfalarındaki langur lungur tarhana bulgurlu şiirleri (!) ciddiyetle okuyanların onları eğlenmek amacıyla okuyanlardan kat be kat fazla olduğunu hatırlatmak isterim.

Şiiri paylaşmanın, başkalarına hatırlatmanın faydasını inkâr edemeyiz fakat ortada bir slogan var ve bu sloganla ne amaçlandığı net bir şekilde anlaşılmaktan uzak.Kitapları boş verip şiiri sadece sokakta mı arayacağız, yoksa şiirin sokağa inmesini bir tür devrim ya da başkaldırı olarak alkışlayacak mıyız? “Şiir sokakta!” Güzel! Peki, bizden ne istiyorsunuz?

Okan Bayülgen’in buna benzer “Hayat sokakta” sloganı gayet mantıklı ve kendi içinde tutarlıydı. Bizden istediği de son derece açık ve netti. Televizyondan, internetten, sanal dünyadan biraz uzaklaşıp gerçek dünyanın içine girmemizi tavsiye ediyordu Bayülgen. Bir televizyon figürü olarak böyle bir öneride bulunması da ayrıca ironik tabii ama bakıldığında son derece makul ve anlamlı bir tepkiydi onun dile getirdiği.

Hayat, evet sokakta, sokaklarda. Ya şiir?

Şiir, ilk defa onunla karşılaştığımız yerde, yani dergide, kitapta, bir gazete sütununda.Sonra ansızın akla geliveren bir hatırada, belleğimizde… Şiir, dudaklarımızın ucunda, kendi kendimize tekrarlarken o ahenkli cümleleri. “Her güzel şey şiirdir” diyordu ya Recaizade Mahmut Ekrem; şiir bir gülün açışında, cama vuran yağmur damlasında, kıpkızıl bir günbatımında işte. Bir anı, bir fotoğraf, bir film sahnesi ya da kısacık bir müzik parçası bizi alıp şiirin engin sularına götürmez mi? Yanından geçiverdiğimiz bir istasyonda,  ellerinde bavullarla bekleyen yolcular da bir şiiri çağrıştırır bazen:

Trenler bir yerlerde uyuduğunda / İnsanlar garlarda nasıl beklerse / Öyle beklerim seni…

Ne zaman, ıssızda, karanlıkta bekleyen bir tren görsem, “Bu, Neruda’nın uyuyan trenlerinden biri mi?”diye sorarım içimden.

Erol Akyavaş’ın “Miraç”ı, Göksel Baktagir’in bir kanun taksimi… “Anne, matematik defterim yıldızla dolu” diyen çocuğun o sözü de bir tür şiir!

Kısacası, Paul Eluard’ın dediği gibi,  “Şiir yaşamın içindedir”.Ama bir duvara iki mısra yazıp fotoğrafını instagramda paylaşınca şiir gerçekten sokakta, yani yaşamın içinde oluyor mu? Sanmıyorum.