Ne vardı bilmem sabah sabah…

Ruhuma dokunan…

Aklımı fikrimi buralardan alıp götüren martı sesinde, ruhu okşayan ezan sesinde...

Ne vardı bilmem?

Beni buralardan alıp götürecek…

Anıların kulağından tutup çocukluk günlerimin içine çekecek bilmem ne vardı…

Derin uykulara dalmam gereken saatlerde uyanık kalmam gerekiyordu demek…

Ruhu okşayan bu sesler, küçük kulaklarıma büyük nağmeler taşıdı…

Kalbimde büyük izler bıraktı…

Anlamını bilmesem de… 

...

Evet, duyduğumuz nice sesler var…

Bu seslerin kalbimizde yankısı da var…

İçimizde bir karşılığı var...

Bir rüzgâr hiçbir rüzgâra benzemez bazen…

Bir ikindi sonrası aldığımız abdest nasıl üzerini sarıyorsa, kurutuyorsa öylesine bir şefkatle sarar ruhumuzu…

Yirmi yıl, otuz yıl, belki kırk yıl önceki bir rüzgârdır bu…

Allah yarattıklarının hiçbirini benzer yaratmamıştır…

En benzeyenler de bile benzersiz farklar var…

Baş gözü göremese de ilim söylüyor bunu...

Şimdi durup dururken koca bir adamı bugünlerden alıp dünlere götürecek ne vardı o seslerde derseniz, size cevabım hiç olacak…

Söylenecek o kadar şey varken bazen susmak, her şeyi söylemektir…

Biraz da sükuti takılalım...

Ömür aynasında, anılar arasında dolaşalım... 

"O ne, bu ne?” diyerek ilhamın önünü kesmeyelim…

Beyaz kuşun kanadında dolanalım…

İlahî bir hüzün vardır anılar arasında dolaşırken kalbimizde… 

Kimin gözünde iki damla yaş birikmez… 

Kimin ömrü su gibi akıp gitmez…

Gece gündüzün arasında ömürdür yol olup giden... 

Kim bu gidişe kayıtsız kalabilir? 

Kalbimiz daha geniş manaları hissettiği içindir ki, cevabı gözyaşı olur...

Onu da anlayan yok ya...

Kendisi bile kendi sırlarına yabancıdır bazen insanın...

Sonra anlarız ki bu martı sesi, bu ezan sesi ve doğunca güneş anlarız baharın geldiğini… 

...

Tam o sırada bir rüzgâr esti…

Hafiften üşüttü…

Bir yağmur yağdı ama o kadar güzeldi ki güldük, sevindik ve düşündük…

Kimdir bu güzellikleri dünyamıza misafir eden?

Kimdir bizi bu saatte uykudan uyandıran?

Kimdir bunca güzelliği, dünyaya misafir eden?

Kimdir?

Sormadan olmaz...

Bu fırsat ele her zaman geçmez...

Ehad… Ehad…

Kul hüvallahüEhad…

Nereye bilmiyoruz?

Şimdi kalkıp, doğru bu güzelliğin yanına yürümeye…

Bir parça daha yürümeye...

Tefekkürü yanımıza almaya…

Bahar bahçelerinde bir geziye... 

Böyle bir kalple yürünmez, uçulur... 

Uçurana hamd olsun…

Kul hüvallahüEhad…

Hamd olsun…

Çok şükür ne rüyamız, ne hayatımız yarım değil...

Geceyi gündüzle, kışı baharla, hayatı imanla tamamlayan Allah’a hamd olsun…

Rüzgârın, martı sesinin, ezanın bir karşılığı var bu dünyada…

Yeter ki kalbimiz açık olsun…