Bu yazımız da İslami yönden resmin hükmünü konuşacak değiliz. Tabii ki asıl olan odur. Resim ve heykelin tevhid inancıyla muhakkak bir alakası vardır.

Günümüz teknolojisinde resmin öne çıktığı yer, cep telefonlarının fotoğraf çekmeye başladıkları andır. Bu saatten sonra, İslami kesim de resmin meşruiyetini sorgulamaktan vaz geçmiştir. Resme karşı olan tarikatlar dahi, şeyhlerinin ve cemaatlerinin resimleriyle görünür olmaya başlamışlardır.

Resmin en son gireceği yer olan “camiler” de bu nasipten pay almaya başladılar. Vaaz ve hutbe dinlerken dahi ellerinden telefon vasıtasıyla sosyal medyada gezinenler her geçen gün artmaktadır. Bedenler camide akıl ve ruh ise dışarıda dolanmaktadır. Esasında  “hac ve umre” yapanların tavaf esnasında ellerinde cep telefonları belgesel çeker gibi, naklen yayın yapmalarına alışmışızdır.

İslami sohbetler de “riya” kelimesi çok kullanılmaktadır. Gösteriş olarak ifadesini bulan bu husus dinde “zem” edilmiştir. Şimdi ise hemen herkes göstermeye ve duyurmaya çalışmaktadır.

Sosyal medyanın gücü ve ilgisi sebebiyle insanlar en mahrem resimlerini dahi yayınlar, bundan haz vermek ve haz almak yarışındadırlar. Resmin gücünü yok sayacak değilim fakat resim çektirmek için yarış içinde, her yere başını uzatan insanlar ve ellerinde cep telefonlarıyla anı kutsallaştırmak için yarışanlar maalesef şöhretin ağına yakalanmışlardır.

Resmin değerlisi, her iki tarafın değer verip sakladığı resimdir. Çoğu insanın resim çektirdiği kişiler, o resimleri kendileri saklarken diğerleri ise hiç kayda almamaktadırlar. Bu meselenin ruhsal hastalık olduğunu söyleyen uluslararası araştırmacılar vardır.

İnsanlara sormadan onların resmini çeken veya çektikleri resmi onlara sormadan sosyal medya da yayınlayanlar kelimenin hafif anlamıyla ayıp ediyorlar. Keşke görmeseydim veya çektirmeseydim dediğimiz resimler hayatın ızdırabı haline gelmektedirler. En mahremini çektiği gizli ve açık resimleriyle tehdit ve ifşa edenlerin var olduğu dünyada yaşıyoruz. Bu sebeple resim çok masum değildir.

Cep telefonunda ki resimleri tab ettirmek için fotoğrafçıya gidenler, maalesef hayâ duygularını zedeleyecek resimlerinin görünmesinden mahcup olmamaktadırlar. Fotoğrafçının ifadesiyle biz görmekten mahcup oluyoruz denilecek sırlar ifşa olunmaktadır. Resimler sildik denmekle silinmiyorlar. Ya belleklerde ya da hafızalarda kalmaktadırlar. Unutmayın ki çektiğimiz resimlerde bizim amelimizdir. Çocuklarımızın resimlerini onların izni olmadan yayınlamanın sıkıntılarını büyüyünce fark edince, geç kalmış olacağız.

Kendimize sorduk mu acaba? Neden resim çektirme yarışına girdik.  Her gün binlerce resim çekilmektedir. İbadet anında dahi (cenaze namazı kılarken ve kıldırırken) insanları poz vermeye zorlayan bir kıskacın içindeyiz. Hayatı kayıt altına alan değil, hayatı zorlaştıran bir durum söz konusudur. Sevmediğinin en kötü bir anını tab edenle, sevdiğinin en güzel anını tab eden de maalesef insandır. Diğer canlıların böyle bir sorumluğu ve vebali yoktur.

Dünya ve ahirette sevap ve başarı getirmeyecek bu davranışlar maalesef prim yapmaktadır.  Sosyal medyayla ilgilenmek maalesef muhataplarımızla sohbeti engellemektedir. Gazeteler de dahi resimler yazılardan daha çok yer kaplamaktadırlar. Dünyada düşünme değil, görmenin öne çıktığı bir hayattayız. Resim çektirme isteği ebedilik arzusunu tetiklemektedir. Unutmayalım ki ayetler de önce kulak sonra göz zikrolunmaktadır.

Bakara suresi; 18.”Sağır, dilsiz ve kördürler onlar. Onun için hakka dönmezler.”