1)      Fahri Tuna kimdir? Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?                                                                                    

Fahri Tuna bir köy çocuğu, çiftçi çocuğu. Köyde (Okçular, 1.12.1959) doğmuş, ilkokulu köyünde, ortaokulu ilçesinde (Kaynarca), liseyi (parasız yatılı) ve üniversiteyi il merkezinde (Adapazarı’nda) okumuş bir mühendis. Dokuz yıl kamuda mühendis, iki yıl su müdürlüğü, sekiz yıl kültür müdürlüğü, beş yıl kültür dairesi başkanlığı, dört yıla yakın da vali kültür-sanat danışmanlığı yapmış eski bir bürokrat. Yazarlık yeteneği lisede, 9’uncu sınıfta edebiyat öğretmeni Kemal Özdemir (Kof Kemal) tarafından keşfedişmiş, 12’inci sınıfta okulun Edebiyat Kulübü Başkanlığı yapmasına rağmen, ülkesindeki, zeki çocuklar mühendis - doktor olur algısı gereği, edebiyata değil mühendisliğe gitmiş birisi. Mühendis - yazar yani. (Biraz tüccar-terzi gibi oldu ama kusura bakmayın.) Üniversitede öğrenciyken Türk edebiyatının en önemli özdeyiş yazarı Ş.’ye (Mehmed Selahaddin Şimşek) çırka olmuş, onun tarafından edebiyat ve yazarlık eğitimi verilmiş birisi. Önce şiir, (Cahit Zarifoğlu’nun eleştirisi üzerine vazgeçip) sonra denemeler yazmış. Otuzlu yaşlarına girerken ustası M. Selahaddin Şimşek tarafından sende biyografi-portre yazarlığı yeteneği var, bu alan çok boş denilerek (1989), bu alana yönlendirişmiş bir yazar. Geçen otuz beş senelik süreçte, 300’ün üzerinde insan, 100’ün üzerinde şehir olmak üzere; Ülke, Irmak, Dergâh, Ay Vakti, Hece, Hece Öykü, Ihlamur, Edebiyat Ortamı, Kültür Ajanda, Şehir ve Kültür dergilerinde yayımlanan 400’ün üzerinde portre yazmış. Bu portrelerden bir kısmı Akşamın Aydınlığında Portreler (Değişim, 2010), Yaşa’yan Portreler (Meserret, 2015), Kırk Güzel İnsan (Meserret, 2017), Osmanlı Medeniyetinin İzinde 40 Şehir Portresi (Hayy kitap, 2019) ve Kırklanmış Portreler (Hece, 2022) adlarında beş kitabı yayımlanmış bir yazar. Öte yandan ilki Gül Sancılı Adam; Faik Baysal (2006), sonuncusu Keşan Sevdalısı Başkan; Mustafa Helvacıoğlu (Aralık 2023) olmak üzere, on üç de biyografi kitabı var Fahri Tuna’nın. Portre, biyografi, araştırma, inceleme, söyleşi, sözlük, vesaire… Yirmi beş kitap sahibi bir yazar. Altı da ödülün sahibi.

2)      Endüstri mühendisi olduğunuzu biliyoruz. Okuduğunuz bölümün şu an yaptığınız bir mesleğe katkısı var mı?

Öyle demeyelim de. Yazarlık bir meslek değil, zira. Mühendisliğimin yazarlığıma etkisi/katkısını soruyorsanız, olumlu anlamda çok faydası gördüm, görüyorum. Bir biyografi kitabını planlayıp yazma, yazılacak portreleri seçme, portresi yazılacak kişilerin özelliklerini yakalayıp öne çıkartma (algıda seçicilik), portre boyunca kelimelerle tempoyu yüksek tutma… Ve daha birçok açıdan yazarlığımda, mühendislik okumamın çok olumlu katkılarını yaşadım, yaşıyorum.  

3)      Örnek aldığınız veya kendinize yakın hissettiğiniz bir yazar var mı?                                                                 Örnek aldığım demeyelim de portre yazarlığım süresince üzerimde hakkı olan üç kalemden söz edilebilir: Özdeyiş yazarı M. Selahaddin Şimşek, bir. Cemal Süreya, iki. Yusuf Ziya Ortaç, üç.

4)      Kızınız Ayşenur Gülsüm’ün de yazar olması sizin için bir anlam ifade ediyor mu?                                                        Yazarlığın veya sanatçılığın genetik bir yanının olduğuna inanıyorum. Kalıtsal yanı olduğuna. Birçok örnek var böyle. Kızım Ayşenur Gülsüm de tipik bir sayısalcı yazar. Tıpkı benim gibi. İlkokulda matematikte Sakarya 9’uncusuydu. Sınıfta lakabı da Matematik Profesörüymüş. Olağan gidişatı, hekim veya mühendis olmasıydı. Ama onu özenle sosyal bilimlere yönlendirdik. Boğaziçi Üniversitesi Edebiyat Fakültesini derece ile bitirdi. İyi de oldu. Şimdi üç ulusal ödülün, bir hikâye kitabının sahibi, ulusal dergilerde öyküleri ve denemeleri yayımlanan, edebiyat öğretmeni bir yazar. O da memnun durumundan, biz de ondan.  

5)      Her yazar yazılarını yazarken kendinden bir şey katarmış; siz de portre yazarken kendinizden bir şeyler katıyor musunuz?                                                                                                                                                            Şöyle söyleyebilirim: Aslında yazdığımız portre, o kişinin bizdeki izdüşümü. Ya da tersinden de doğru: Onda kendimizin izdüşümü. Ondaki bizi yazıyoruz. Gitgide bunu fark ettim ben. (Bu güzel soru için ekstra teşekkürler Asya kızım.)

6)      Bu zamana kadar yazdığınız portre kişilerinden hangisi sizi en çok etkiledi?                                                   Hepsi etkilemiş ki yazmışım. Bir defa otuz beş senelik portre yazarlığımda beni yazar mısın? Diyen, kendisini yazmamı isteyen hiç kimseyi yazmadım. (Aksi, huysuz bir yazarım galiba.) Herkes gibi benim de kalbimde bir terazi var. Hayatım boyunca, farklı zaman ve mekânlarda öne çıkan, o terazide ağır basan iyi ve değerli kişiler, şehirler var. Onları yazıyorum. Hemen tamamı da (üç beş kişi hariç) yayınlandıktan sonra gördüler. Yazdığımı bilmiyorlardı yani. Kalbimce, yazılmayı hak ettiğine kanaat getirdiklerimi kaleme döküyorum. Bu kadar açık, net.

7)      Hiç tanımadığınız birinin de portreni yazdınız mı?                                                                          Yazdım elbette. Beş on kadarını tanımadan yazdım. Akif’i, Peyami Safa’yı meselâ. İbrahim Tatlıses’i, Ferdi Tayfur’u, Türkân Şoray’ı yüz yüze tanımadan yazdım. Yüz yüze tanımamak, objektiflik açısından daha iyi olabilir. Kıroluğun yakıştığı adam İbrahim Tatlıses’in, Şıllıklığın yakıştığı kadın Hülya Avşar’ın, Bir futbol hırsızı Sergen Yalçın’ın portrelerini yazdığımda (2005 ve 2006 yıllarıydı) tepki göstereceklerinden çekindim. Ama bir tepki gelmedi. Hiç umulmaz, yakın dostum olan Beyaz Sinemanın kurucusu Yönetmen Yücel Çakmaklı’yı yazdığımda, doktor kızı beni mahkeme vermekle tehdit etmişti. İddiası, tezi yanlıştı, temelsizdi, veremedi.

8)       İnsanların karakteristik özelliklerini yazmak için psikolojiye başvuruyor musunuz? Herhangi bir girişiminiz oldu mu?                                                                                                                                  Bana kalırsa tür olarak portre, edebiyatın diğer türlerinden, özellikle şiirden ve öyküden besleniyor. Ve en çok da denemeden. En azından benim portrelerim için böyle. Bilim dallarına gelince; bence bir portre yazarının, her bilim dalıyla ilgilenmesi, bilgilenmesi gerekiyor. Ama en çok faydalandığı, - dediğiniz gibi - psikoloji. İkinci olarak da sosyoloji, diyebilirim.

9)      Türkiye’mizde portre yazarı sayısının az olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?                                                                                 Bana göre, ülkemizde çok az (sadece on dört) portre yazarı olmasının, beş nedeni var: Bir, popüler bir tür değil. (Bir kitap fuarı düzenlense, yirmi beş - otuz şair çağırılar ama bir portre yazarı davet etmek, kimsenin aklına gelmez, mesela.) İki, şair ve yazarlar, benim portrem yazılmalı, ben niye başkasını yazayım ki diye düşünüyor. Üç, sorunlu bir alan. Yazılan da yazanı seven veya nefret edenler de mutlu olmuyor. Kızan, az eleştirmişsin diyor, seven niye eleştirdin, o melaike gibidir diyor. Dört, geleneği zayıf. Güçlü değil. Edebiyat ders kitaplarına bile daha yeni girdi. Üç beş sene oldu. Beş, portre yazarlığı tevazu isteyen bir alandır. Başkalarını, yazacaklarını üstün tutma, geride durup gözlemleme ve takdir etme makamıdır.  O da bizim yazar taifemizde pek de yaygın olmayabilir, diye düşünüyorum.

10)  Kendi portrenizin yazılmasını ister misiniz?                                                                                                        Çok yazıldı zaten. Yaşayan en büyük portre yazarı Mehmet Aycı yazdı beni. (Ben de onu yazdım.) Mehmet Nuri Yardım yazdı beni. Ihlamur Dergisi 2019 Kasım sayısını (84. Sayı), 60. Yaşıma girmem nedeniyle, Fahri Tuna Özel Sayısı yaptı. Beni ve eserlerimi, 8 ülkeden 43 yazara yazdırmışlar. Gagauz Yeri’nden Hollanda’ya, Makedonya’dan Bulgaristan’a… Çok portrem yazıldı yani. Ama soruyu şöyle de sorabilirsin Asya: Bir gün kendi portrenizi de yazacak mısınız? diye. İlginç olabilir. Örneğin 500’üncü ve sonuncu portre olarak, kendimi yazayım. Ama ölümümden sonra yayımlasınlar. Zira başkalarına gösterdiğim hoşgörüyü kendime gösteremem. Kendime acımasızımdır, öteden beri. Acımam kendime, iyi biliyorum. Şimdilik erteliyorum. Ama güzel belki de ödüllük bir portre çıkabilir.

11)  Eskader 2022 Yılın Portre Yazarı ödülünü aldınız. Ödül almak nasıl bir duygu? Bu ödül yazacağınız yeni portreleri nasıl etkileyecek acaba?                                                                                     Otuz beş yıldır portre yazan, yayımlanmış beş kitabıyla Türk edebiyatında en çok portre kitabı olan bir yazarın, fark edilip ödüllendirilmesi çok anlamlı bir defa. Ödül almak güzel bir duygu. (Darısı diğer portre yazarlarımızın da başına.) Ama sorumluğumuzu artırıyor, her geçen gün, daha iyi yazılar yazma zorunluluğu getiriyor. O nedenle ödülden beri, bir sene geçti, hiç portre yazmadım. Kalemimi dinlendiriyorum. Okuyorum düşünüyorum. Kendimi geliştirmeye çalışıyorum. 

12)  Geçen hafta sizi TRT2’de, Hayat Sanat Programında izledik. Gurur duyduk. Türk edebiyatında portreyi anlattınız. Türk portreciliğinde, - size göre - en iyi beş yazar ve eseri sorsak?                                                                                                                                                          Çok teşekkür ederim. Benim araştırmalarıma göre, Türk portre edebiyatında, vefat eden on dört, yaşayan on dört olmak üzere, gelmiş geçmiş yirmi sekiz portre yazarı, kırk iki de portre kitabı var. Benim ilk dördüm, - sırasıyla - 99 Yüz ile Cemal Süreya, İki Yüz ile Mehmet Aycı, Bir Varmış Bir Yokmuş Portreler ile Yusuf Ziya Ortaç, Kırk Benzemez Yüz ile Alper Görmüş’tür. Beşinci sıraya da - izninizle - Kırklanmış Portreler ile Fahri Tuna’yı, kendimi yazacağım. Diğer yazar ve kitaplar kötü anlamında anlaşılmasın. Bu beş eser birkaç puan daha önde diyebilirim.      

 

13)  Fahri Tuna portrelerini diğer portre ürünlerinden ayıran temel özellikler neler? Okur nereden tanır, sizi ve yazdıklarınızı?                                                                                                                                       Öncelikle bir yazarın kendi eserleri hakkında görüş belirtmesini doğru bulmayanlardanım.

Yazar dostlarımın ve iyi okurların tespitlerinden söz edebilirim size: Şiirsellik. Günlük, yaşayan Türkçe ile yazmam. Özgün başlıklar. Kısa öz çarpıcı cümlelerle giriş, aynı şekilde kısa öz çarpıcı finaller. Yer yer ironi. Üçlemeler. Aliterasyon da denilen, sesteş kelimeler-cümlelerle kafiyemsi musiki etkili cümleler. Yoğun edebi sanatların kullanımı. Samimi, konuşur gibi, duru, yapmacıksız bir üslup. Ana hatlarıyla bu dokuz özellikten söz ediyor, eserlerimle ilgili, eleştirmenler.

 

14)  Son olarak Fahri Bey, gençler arasından yeni portre yazarları yetişiyor mu? Portre yazarlığının geleceğini nasıl görüyorsunuz?                                                                                                                               Çok umutluyum ben. Çok iyi görüyorum. Artık ders kitaplarına da girdi. Son on yıldır portre atölyeleri açılıyor ülkemde. Van’da, Edirne’de, Tarsus’ta, Akhisar’da, İstanbul’da, Bolu’da, Balıkesir’de, Kocaeli’nde, Adapazarı’nda, çok iyi genç yazar adayları olduğuna şahidim ben. İsim verirsem, unuttuklarım olur, üzerim, kıyamam. Ama şiir yeteneği olanlar çok avantajlılar, onu söyleyebilirim.

15)  Fahri Tuna hocam, samimi cevaplarınız için, çok teşekkür ediyorum.                                           Estağfurullah. Bu güzel sorular için asıl ben çok teşekkür ediyorum Asya kızım. Aracılığınla bölüm arkadaşlarına başarı dileklerimi, hocalarına selâmlarımı gönderiyorum.