Bir kurban bayramı daha geldi, fakat, ne yazık ki, İslâm toprağının dirilip uyanmasına şahit olmadı. Bu yüzdendir ki, iki yüz yıldır, nice kurban verdik ve durmadan kurban veriyoruz. Anadolu ve diğer islâm ülkeleri çocuklarının süreklice kanı akıyor. Kimi İslâm ülkeleri ise tümüyle esir. Tarihin en sinsi, en zalim, en amansız katliamına uğradılar da, koskoca İslâm Âlemi, bölünmüşlüğü ve yönetimlerinin yabancı etkisinde bulunuşu sebebiyle, bu görülmemiş facialar karşısında adeta kıpırtısız donup kaldı.
İslâm tarihinin öyle kritik bir sürecinde bulunuyoruz ki, ülke ve millet olarak, İslâm Ülkesi ve Milleti olarak, her vesileyle, kimliğimiz, varlığımız ta derinden, kaynağından ve özünden sorgulanıyor. İnsanoğlu bilerek bilmeyerek, isteyerek istemeyerek varoluşunun hesabını veriyor. Tabiidir ki, böyle bir var veya yok olma hengamesinde, geçmiş zamanımızın tüm duygu renkleriyle yüklü gelen bayramlar, bir âdet olmaktan öte bir anlam ifade etmekte. Bayram, bayraklaşmakta.
Batı’nın insan onuruyla bağdaşmaz ruh ve niyetlerinin bir eseri olarak dünyanın her yerinde ve başta müslümanların olmak üzere tüm insanların kanı ırmaklar gibi akıtılıyor.
Önlem alınmadıkça, Ortadoğu’da Süper İslâm Gücü oluşturulacak şekilde ayağa kalkılmadıkça, bundan sonra da, bu tür felâketler gelip çatacak, ülkelerimizi yakıp yıkacak, nesilleri yok edecektir. Bugün, hiç unutulmamalıdır ki, istisnasız her islâm ülkesi, tek başınadır, korumasızdır, Batı’nın vahşi saldırılarına açıktır.
Kim kimin, ne neyin kurbanı? Çağın bu yürek paralayıcı anlamını çözemeyen, yaşayamayacaktır, bilelim.
Biz müslümanlar, hac ve kurban borcumuzu yerine getirirken, tarihin bizi içine itmeğe kalkıştığı var olma veya yok olma boyutuyla birebir yüzyüze geldiğimiz bilincini en yüksek anlamında hissetmeliyiz.
Kesilen her kurban, akan her kurban kanı, yüzyıllar boyunca verdiğimiz kurbanları hatırlatmalı, yüreklerimizi bu ateşle yakmalı, önümüzü kılıç gibi keskin bir ışıkla aydınlatmalıdır.
Ve biz, iki yüz yıldır aradığımız dirilişimizin sırrını bulup çözmedikçe ve onu çözmeğe layık olmadıkça yaşayamayacağız, bilelim. Yoksa, tarihten silinmeğe mahkûmuz, bunu bilelim.
İnsanın Allah’a şahdamarından daha yakın olduğunu ispatlamak ve dinin tarihine, müminin gönlüne fizikötesi aşılı hayat verici kanı şırıngalamak amacıyla kutlu kanı akıtılan kurbanların ateşiyle aydınlanmış bayramınızı milletçe bu bilince ermemiz duasıyla kutlar, geleceğe en iyi, en doğru, en güzel, en güçlü ve umutlarla donanmış olarak çıkmanızı can ve yürekten dilerim. Sezai KARAKOÇ
SEÇİLMİŞ SÖZLER
• Elindeyse zamana, dur, geçme diye dayat.! Bir sigara içmekten daha kısa bu hayat.
• Zamanı kokutanlar mürteci diyor bana; Yükseldik sanıyorlar, alçaldıkça tabana.
• Aldığımız nefesi bile geri veriyorsak, hiçbir şey bizim değil.
• Allah Var Fakat Bizim Ondan, Yalnız Sorulduğu Zaman Haberimiz Var!
• Sonunda ‘eyvah’ diyeceğin şeylere, başında ‘eyvallah’ deme. Pişman ol fakat pişman ölme.
• Dün geçti bugünü düşünüyorum, yarın var mı? Gençliğine güvenme, ölenler hep ihtiyar mı?
• Tomurcuk derdinde olmayan ağaç, odundur.
• Af var diye işlenen suçtan vicdan burkulur; Affı sigortalayan hayâsızdan korkulur…
• Çocukken gün battı mı, bir köşede ağlardım; Nihayet döne döne aynı noktaya vardım.
• Ellerime uzanan dudakları tepeyim, ALLAH diyen gel seni ayağından öpeyim!
• Ölecek miyim, tam da söyleyecek çağımda, Söylenmedik cümlenin hasreti dudağımda.
• Ayağın taşa takıldığında “Allah kahretsin” bile dememelisin, Dua etmelisin ki taşa takılan bi ayağın var…
• Hakim sakalı uzamış Necip Fazıl’a “Maymuna dönmüşsün Necip” demiş. Necip Fazıl duvara dönerek “Şimdi de duvara döndüm.
• Camiye dikey olarak gel, yatay olarak zaten geleceksin!.
• N. FAZIL KISAKÜREK
• ---------------------------------------------------------------------------------------------
Kurban bir gelenek değil, bir gösteri de değil, bir et şöleni hiç değil…
Kurban; Allah’a ibadet etmek maksadıyla belirli vakitlerde, belirli şartlara sahip hayvanları usulüne göre kesmek demektir. Sözlükte “yaklaşmak” anlamına gelen kurban; Allah’a yaklaşmayı, Allah yolunda malı feda etmeyi, Allah’a teslimiyeti ve şükrü ifade eder.
“Biz ona (insana) şah damarından daha yakınız.” (Kâf, 16)
“Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım.” (Bakara, 186)
Kurban; işte bu derece bize yakın olan Allah’a, “Acaba biz O’na ne kadar yakınız?” sorusu için bir cevap arayışıdır…
Allah adına her türlü feragat ve fedakarlık için bir kararlılık göstergesidir… Bir boyun eğiş olan kurban, bununla beraber rahmet eşiğine baş koymaktır… “Boynum kıldan ince.” dercesine…
Kurban, bireysel ve toplumsal arınmanın bir aracı veya sembolü olarak kabul edilmiştir… Allah için her şeyden vazgeçilebileceğinin bir ifadesidir kurban…
İslam’ın şiarı olan kurban, aynı zamanda bir fedakarlık nişanesidir…
Kurban, adayış ruhunun bedene galebe çalmasıdır… Çünkü kurban kesmenin ötesinde bir de “kurban kesilmek” vardır…
Kurbanda ölen bir canlı olmakla beraber, bunun üzerinden gerçekleşen, insanın özgürlük hamlesidir… Tutkulardan, tutsaklıktan, tamahlardan soyutlanma eylemidir…
Kurbanın temel mantığı; kulun kendini temsilen temiz bir canlıyı takdim etmesidir… Kişinin günaha ve hayatına karşı fidye ödemesidir…
Kurban, Allah ile barışık olmaktır… Ve Allah’a bağımlı kalmaktır…
Allah evreni insanın emrine vermiştir. Kesilen kurbanlık hayvanlar da buna dahildir. Ta ki, bu sayede insan, Allah’ın emrine amade olsun diye…
Altı çizilen gerçek şudur: Kainat sana teslim, sen ise Kainatın Sahibi’ne… Tıpkı bir kurban gibi…
Kurban İsmailce bir teslimiyetin tekrarıdır… Kulluk bağlamında kurban, İbrahimi bir tutumdur… Halil olmanın, veli olmanın yolu bıçaklara yatmaktan geçiyor… Kendinden vazgeçerek kulluk vazifesini sürdürmek gerekiyor…
Kurban bir gelenek değil, bir gösteri de değil, bir et şöleni hiç değil…
Kurbanı kanla özdeşleştirenler de yanılıyorlar… Kurbanı kurban kılan, akıtılan kan değildir… Çünkü her kulun kurbanı kabul değil… Gözlerini kan bürüyen Kabil’in kurbanı kabul görmedi… Kurban, Habil’in kurbanıydı…
“Elbette onların (kurbanların) ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşır; fakat O’na sadece sizin takvanız ulaşır…” (Hac, 37)
Kasap olmakla, kurban sahibi olmak arasındaki fark burada kendini gösteriyor…
Kurbanla verilen mesaj şudur: Ey “kan dökücü” ve “bozguncu” insan, haksız yere kan dökme! Dökülecek bir kan varsa, o da Rabbin için kurban kesmendir… Ne kendi adına ne de sahte ilahlar adına kan dökme! “Rabbin için kurban kes.”
Kurban keserken sadist duygularını sök at… Bıçağı öfkene, hevana, şehvetine, ihtiraslarına çalıver!
Dünya bir kurban arenasıdır… Bu arenada kim kime kurban? Bir ömür kime heba? Bir gençlik kime feda?
Belki de en önemli sorumluluk; Allah için kurbanlaşmaktır… Aklımızda kurban bilinci, alnımızda secde izi, kalbimizde adayış ruhu ile Rabb’e yürümektir…
Kurban olma ufkuna ulaşamayanlar kölece bir yaşamın kıskacından kurtulamadılar… Kurban ulvi bir iklimde zirveye tırmanıştır…
Her adayışın mutlaka bir semeresi vardır; kurbanın semeresi de kevserdir… İmran’ın hanımı Hane, rahmindekini Rabbine adadı… Bu adayışın semeresi, Meryem oğlu İsa’ydı…
Kur’an bize hem kurban olmayı hem de kurban kesmeyi öğretiyor… Bu öğreti ile yola çıkanlar hep şunu söylediler: “Fedake ya Rasulullah!” (Canım sana feda olsun ey Allah’ın Rasulü!)
O da, ümmetinin kendisine olan bu düşkünlüğünü karşılıksız bırakmadı…
Rasulullah (s.a.s.) kurban keserken şöyle niyet ediyordu:
“Bismillahi vallahü ekber, bu koç benim ve ümmetimden kurban kesemeyenler içindir.”
Bu ümmet, kurbansız kalamazdı… Yoksa kulluk, kusurlu olurdu…
Ramazan Kayan