Değerli okurlar, 2021 yılının Ahi Evran Yılı ilan edilmesini de gözönünde bulundurarak Ahilik konusunda bir yazı dizisi sizlerle paylaşmanın yerinde olacağı kanaatindeyim

Ahilik, kökeni asr-ı saadetteki İslam toplumunda toplumsal düzenin tesisine katkı sağlamak üzere oluşturulmuş, sivil bir birlik olarak fütüvvet teşkilatına dayanmaktadır.

Selçuklular döneminde Anadolu’ya Abbasiler eliyle gelen fütüvvet, aynı zamanda İran üzerinden Kafkasya’ya da ulaşmış, Türklerin “aki”, “kardeş” anlayışıyla bütünleşmiş ve toplumsal kabul görmüştür. Türklerin Anadolu’ya gelmelerinin hızlanmasıyla birlikte Ahi Evran tarafından Ahi Teşkilatı kurumsal bir yapıya kavuşturulmuştur.

Ahi Teşkilatı hem mesleki eğitim hem de toplumsal düzenin temini konusunda fonksiyon yerine getirmiş olup, bu yazı dizisinde özellikle Ahiliğin mesleki eğitimdeki yeri ve önemi, fütüvvet merkezli olarak ele alınacaktır.

Ahilik

“Duyarsam unuturum, görürsem hatırlarım, yaparsam öğrenirim.” Özlü sözü hepimizin malumudur. Teorik eğitimin uygulama ile taçlandırılması, iş başında eğitim ve eğitimin iş hayatı boyunca devam etmesi, hem teori ile pratiğin kısmi farklılıklarının izale edilmesi hem de öğrenmenin kalıcı olması ve meleke haline getirilebilmesi bakımından önem arz etmektedir.

Bugün eğitimin hayatın bütün aşamalarına yaygınlaştırılması anlamında hayat boyu öğrenme de ayrıca üzerinde durulmakta olan, her yaşta ve her düzeyde öğrenmenin devam etmesi, özellikle pratik becerilerin iyileştirilmesi anlamında özendirilmekte olan bir uygulamalı öğretim anlayışının sonucudur.

Ahi teşkilatı kurulduğu ve sosyo ekonomik etkileri bakımından en güçlü dönemlerini yaşadığı zamanlarda, siyasi ve askeri anlamda da yönetime katkı sağlamış olmakla birlikte, asıl işlevi sanatın, mesleğin öğrenilmesi, öğretilmesi ve kültürel değerlerimiz doğrultusunda en doğru biçimde uygulanması işlevini üstlenmiş olan bir meslek yapılanmasıdır.

Ahi teşkilatı ve Ahilik kültürü, meslek örgütü olması ve yerinde, uygulamalı eğitimle meslek erbabı yetiştirmesi, mesleğin gerekleri yanında İslâm kültüründen beslenen kardeşlik, yardımseverlik, dürüstlük, civanmertlik gibi hasletleri de kuşaktan kuşağa aktarması ile mesleki eğitim bakımından büyük öneme sahiptir.

Fütüvvetnameler, bir mesleğin gereklerini, meslek erbabının gerek mesleki gerekse de ahlâki niteliklerini ortaya koyan metinler olarak Ahilik Teşkilatı bakımından bugünün kalite standartlarının aslında bir çıkış noktası, biz sahiplenip üzerine koyamamış olsak da gurur vesilesi bir standartlaştırma çalışması, bir yönüyle de Kalite El Kitabıdır.

Ahi teşkilatında mesleki eğitimin tam olarak ne şekilde verildiğine ilişkin uygulamalı süreçler hakkında günümüze yeteri kadar bilgi ulaşmamış olmakla birlikte, meslek erbabının öncelikle bir peygamberi pir olarak kabul eden bir mesleği kutsal bilerek topluluğa adım atması, akabinde ustasının gözetiminde eğitim kademelerinden geçerek, bu arada manevi anlamda da olgunlaşıp insani değerleri sindirerek belli bir zaman içinde usta olup kemer kuşandığı bilinmektedir.

Ahi Teşkilatının mesleki eğitim kuruluşu olarak ele alındığı bu çalışmanın, mesleki eğitimde mesleğin kutsallığına, çalışmanın önemine, uygulamalı eğitimin öğreticiliğine ve sanat öğretimi yanında manevi gelişimin de sanatçılık veya ustalık için ne kadar önemli olduğuna dikkat çekmesi bakımından yararlı olması beklenmektedir.

Ahi Teşkilatinin Temeli Olarak Fütüvvet

Arapça “fetâ” kelimesinden türetilen fütüvvet kavramı; “mertlik, erlik, gençlik, yiğitlik, cömertlik, diğerkâmlık, isar veya başkasını kendine tercih etme, toplumun kurtuluşu, huzuru ve mutluluğu için kendini feda etme” gibi zengin ve güzel anlamlar ihtiva etmektedir (Uludağ, 1991: 183). Ahde vefa ve emaneti muhafaza etmek olarak anlaşılabilecek olan fütüvvet; “güzel huyların tamamıdır. Fütüvvet, nefisle mücadele etmek, Allah’ın emir ve yasaklarına uymak, kendisini halka vakfedip herkese iyilikte bulunmak, herkesi bir görüp kendisini herkesten aşağıda görmeyi gerektirir” (Gölpınarlı, 2011: 31).

Fütüvvet halkı dünya ve ahirette kendi nefsine tercih etmek (Cürcânî, 1985: 171) olup fütüvvet; “dinin aslında olan bir özelliktir. Doğru yolda olan insanlara ait bir sıfattır. Fetâ olan bir kimsenin dindar olması gereklidir. Fetâ olan kimse Allah’a, meleklere, peygamberlere ve dinin temel akidelerine yakinen iman eder. Dinin gereklerini, ibadetlerini itina ile yerine getirir. Her zaman doğruyu söyler, her zaman iyilik yapar” (İbnü’l-Mi’mâr, 1958: 140).

Fütüvvet kavramının tarihî gelişimi ve dönüşümü sürekli bir süreç olarak değerlendirildiğinde, dört merhalede incelenebilir (Ocak, 1996: 261):

* Cahiliye dönemi fetâsıyla ilişkili olarak İslam’ın ilk yıllarında ortaya çıkan “sosyal bir kavram olarak fütüvvet”.

* 9. yüzyılda özellikle gençler arasında sosyal bir yapılanma haline dönüşen, toplumsal, ekonomik ve siyasî bir kurumsallaşmaya evrilen, Abbasîlerin son döneminde de resmî bir kurum haline getirilen “teşkilat olarak fütüvvet”.

* Ferdî yaşayış biçiminden kurumsallaşmaya geçen tasavvuf hareketine benzer bir şekilde dönüşüm geçiren, sûfîlikle iç içe geçen “tasavvufî fütüvvet”.

* Tasavvufî kurum hüviyetini korumaya devam eden, esnaf tabakasıyla hemhal olan, meslekî teşekkül niteliğindeki “Ahilik fütüvveti”.

Kur’an-ı Kerim’de “fetâ” kelimesi birkaç ayette zikredilmekte olup anlam bakımından yaş itibariyle “genç adamı” ifade etmektedir. Fütüvvet kavramı da, Kur’an-ı Kerim’deki “îsâr” kavramı ile irtibatlı ve yakın anlamlıdır. Cömertliğin en yüksek derecesi olan îsâr, sözlükte “bir kimseyi veya bir şeyi diğerine tercih etme, üstün tutma” anlamına gelirken; bir ahlak kavramı olarak da “kişinin kendisi ihtiyaç içerisinde olsa bile sahip olduğu imkânları başkasının ihtiyacı için kullanmak, başkalarının yararına fedakârlıkta bulunmak” manasına gelmektedir. Îsâr’ın Türkçe’deki karşılığı diğerkâmlıktır (DİB, 2010: 322).

KAYNAKÇA

Cürcânî, Ebü’l-Hasan Seyyid Şerif Ali b. Muhammed b. Ali (1985). Kitabü’t- Ta’rifât, Fütüvvet mad., Beyrut: Mektebetü Lübnan.

Diyanet İşleri Başkanlığı, Dinî Kavramlar Sözlüğü, Ankara: Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları

Gölpınarlı, Abdülbâki (2011). İslâm ve Türk İllerinde Fütüvvet Teşkilâtı, İstanbul: Erkam Yayınları.

İbnü’l-Mi’mâr, Şeyh Ebu Abdullah Muhammed b. Ali b. Ebi’l-Mekârim (1958). Kitâbu’lFütüvve, thk. Mustafa Cevad- Muhammed Takiyyüddin Hilâli, Bağdat: Mektebetü’lMüsenna

Ocak, Ahmet Yaşar (1996). “Fütüvvet”, DİA, XIII, s. 261-263, Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.

Uludağ, Süleyman (1991). Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, İstanbul: Yaylacık Matbaası.