Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği ile gittiğimiz Kudüs’e yönelik izlenimlerimi, dönüşte ayrıntılı bir şekilde gündeme getirdiğimizde altını önemle çizdiğimiz bir uyarıdan söz etmiştim…

Bu söz, bizi bilgilendiren Toprak Turizm’in rehberine aitti;

“Kudüs’ü unutmayın.

Gelmemezlik yapmayın.

Filistin halkının yeryüzündeki Allah’tan gayri dayanağı Türkiye’dir, Türkler’dir…

Kudüslü, bir Türk gördüğünde yanında, kendini daha güçlü ve güvende hisseder…”

Mevla’nın kutsal saydığı, her santimetrekaresinden şehit fışkıran topraklarında bir yeni Hz. Ömer, bir yeni Selahaddin Eyyubi bekleyen o çileli halkın arasında dolaşırken, alacakaranlık sabahında güneşin indiği saatlerde, işte bu söz yankılanıp durdu kulaklarımda…

Ve sanki imdat isteyen durgun bakışlar kaldı hafızamda…

Kudüs sokaklarında bizi bir saniye olsun yalnız bırakmayan o esatiri iklim içerisinde, her kapısında tam donanımlı Yahudi polisleri görünce Mescid-i Aksa’nın çaresizliğini hissetmemek için insanın içinde yürek değil, taş taşıması gerekir…

Dar, uzun koridorları çiğnene çiğnene sarıya kaçan yorgun taşları kaç intifadaya tanık olmuş, kaç şehit kanıyla yıkanmıştı kim bilir…
Zalim Trump kişisel çıkarlarını insanlığın mahvına yol açacak bir çılgınlığa tercih ederken, belki de arzuladığımız ancak bir türlü cesaret edemediğimiz sihirli ve topyekün bir şahlanışa yol açacak, bilmeden ve dahi istemeden… Kim bilir…

“Yahudileri öldürme korkut, o zafer için yeter” şeklindeki yerleşik düşüncenin gerçekleşme vakti mi geldi de Trump eliyle İsrail ateşle oynamaya kalkıyor...

Ölmek ve şehit olmayı kâr sayıp böylesine sıkıntılı bir hayatı yaşamaya tercih eden Filistin ve Kudüs halkının en büyük ümidi ülkemiz ve insanımız olmaktadır…

Bunu ancak oraya gidip yaşayanlar bilir…

Çünkü Kudüs anlatılacak değil, yaşanılacak bir kutsal şehir…

O nedenle turist olarak dahi dünyada bir örneği olmayan peygamberler diyarı Kudüs’ü ziyaret etmek, Mekke ve Medine’den sonra her Müslüman’ın üzerine düşen bir görev olmalı…

Biz işte bu muhteşem havayı teneffüs ettik, içimiz acıyarak da olsa…

Rehberimizin sözünü unutulmaz kılan anlayış, aradan aylar geçse de girmişse kolumuza, yeniden o yüce Peygamberimiz’in Mevla’la buluşmaya yükselişinin ayak izlerini taşıyan mekanlarda, Yahudi postallarının dolaşmasına rıza gösteremeyiz deyip, yollara dökülen mazlum Filistin halkının yolu ve bahtı açık olsun…

Biz inanırız ve biliriz ki; Güç, Hakk’ın ve haklının karşısında eninde sonunda dize gelecektir, hiç kuşkusuz…

O seyahatten bu duyguları yüklenip dönmüştük…

Zulüm, o çileli topraklarda zevale dönüştü…

Telaşa gerek yok…

Bazı şerler vardır, sonu hayırlara açılır…

İşte öyle günler, geceler gelip çatmışa benziyor…

Oraları görüp oradaki halkla yaptığımız söyleşilerde böyle bir gelecekten söz ediliyordu, zira!

Sanırım o günler gelmek üzere…

Bu duygularla paylaşıp bir yanlışı düzeltmek adına başlatılacak bu büyük intifadaya, hiç olmazsa dualarıyla katılacağına inandığımız halkımıza ve çileli Filistinliler’e “Peygamber çiçekleri” gitsin istedik…