Kamuoyu araştırmaları, sosyal medya analizleri ve en önemlisi sokağın nabzı, 23 Haziran İstanbul seçiminde sandıktan İmamoğlu'nun galibiyetle çıkacağını söylüyor.

Bu ne İmamoğlu'nun galibiyeti olacaktır ne de CHP'nin.

Millete kulak verirsek, İmamoğlu'nun kazanmadığını, AK Parti'nin kaybettiğini duyarız.

İmamoğlu iktidara olan nefretin paratoneridir.

CHP asla başarılı değildir.

AK Parti kesinlikle başarısızdır. 

Seçmen, AK Parti'ye, daha doğrusu AK Parti kanalıyla artık ulaşamadığı Erdoğan'a bir şey söylemeye çalışmaktadır.

31 Mart seçim sonucunun 24 binle 13 bin oy bandında adeta milimetrik bir dengeye kitlenmesiyle aslında halkın ısrarla bir şey söylemeye çalıştığını fakat ne yazık ki söylediğinin ısrarla anlaşılmadığını görüyoruz.

Korkarım, halk söylemekten artık neredeyse bıkıp usandığı şeyi, 23 Haziran'da tekrar ve daha yüksek sesle söyleyecektir.

31 Mart'ta, AK Parti'nin ekonomi ve özgürlükler alanındaki söylem ve vaatleriyle, rakip ittifakın adayına yüzbinlerce oy fark atması gerekirken tam tersi olmuştur.

Binali Yıldırım'ın icraatları, devlet adamlığı, tevazu ve samimiyetiyle mukayese bile edilemeyecek profiliyle Ekrem İmamoğlu seçim kazanacak konuma getirilmiştir.

Ne CHP, ne tabanları birbirine benzemez ortakları, ne de hiç bir şekilde güven vermeyen adayları bunu yapabilirdi.

Bunu ancak AK Parti yapabilirdi.

Korktuğumuz başımıza geldi ve İmamoğlu seçimi kazandı. Ne olmuş olacaktır? Kim kaybetmiş olacaktır?

Makul ve mutedil muhafazakarlar mı kaybetmiş olacaktır?

Ne diyordu Sezai Karakoç?

"Biz yangında koşuyu kaybeden atlarız

Biz kirli ve temiz çamaşırları 

Aynı zaman aynı minval üzere katlarız 

Biz koşu bittikten sonra da koşan atlarız"

Kirli çamaşırları yıkar, temiz çamaşırları katlar, koşmaya devam ederiz!

Biz dediğim, züccaciye dükkanına Timur'un filleri gibi giren kibirli, ceketinin cebi mendilli, ihaleci, audici, nargileci, trol kafalı azgın azınlık değil, makul ve mutedil muhafakarlardır. Yani sessiz çoğunluk. Yani sesini sandıktan başka bir yerde duyurmasına imkan ve ihtimal bırakılmayan mütehammil çoğunluk.

Bu sessiz çoğunluğun Erdoğan'dan başka umudu ve güven duyduğu bir siyasi lider yoktur.

Erdoğan bu sessiz çoğunluğu sahipsiz ve çaresiz bırakmamalı, kendisine ve partisine verdikleri son oyun 23 Haziran'da Binali Yıldırım için verecekleri oy olmaması için ne gerekiyorsa yapmalıdır. 

Ne gerekiyorsa!

Yoksa İstanbul'u ve iktidarının meşruiyetini kaybetmekle kalmayacak, gözü, kulağı, kalbi Türkiye'de ve İstanbul'da olan milyonlarca mazlum dindaşının umutlarını, makul ve mutedil milyonlarca muhafazakar vatandaşının da iktidarla imtihanı kaybetmesinin müsebbibi olacaktır. 

Erdoğan'ın buna rızasının da, tahammülünün de olmayacağından eminim. 

Erdoğan da şundan emin olmalıdır ki, sessiz çoğunluğun da iktidar imtihanını kaybetmeye rızası ve tahammülü yoktur.

Oturup ağlamak zorunda kalırsak, ne yazık ki Erdoğan'ın yanında sadece bu sessiz çoğunluk kalacaktır. Fakat çoğunluk olarak değil, sessizlik olarak.

İşler kötüye gittiğinde, makul ve mutedil muhafazakarlara, onların temsilcisi olan Erdoğan'a verdikleri zararın gürültüsünü, Erdoğan'ı ve onun her dediğini avuçları patlayıncaya kadar alkışlayarak bastıranlar ise yanımızda değil yeni kumpanyaların etrafında olacaklardır.

Binali Yıldırım seçimi kazansın istiyorum. İstanbul'u yönetmek her bakımdan onun hakkıdır. Buna rakibinden kat be kat fazla ehliyeti ve liyakati vardır. 

Niçin Binali Yıldırım kazansın istiyorum?

Türkiye için.

Makul ve mutedil muhafazakarlar için. 

Masum çocukları için, çocuklarımız için. 

Binali Yıldırım'ın 23 Haziran seçimini kazanması, İstanbulluların ve AK Parti'ye kızgın, kırgın ve küskün kitlelerin, aklını başına alarak vereceği son dakika kararıyla, ellerini vicdanlarına koymuş olduklarını gösterecektir.

Her şeyin çok güzel olduğunu değil.

Sandıktan hangi sonuç çıkarsa çıksın, Erdoğan, makul ve mutedil muhafakarlarla arasındaki bütün duvarları yıkmalıdır.

Tek bir tuğla ayırmadan! 

Bir kişiyi bile kayırmadan! 

Hiç bir yakınlık ve akrabalık gözetmeden! 

Kimsenin gözünün yaşına bakmadan! 

Hiç kimsenin!

Erdoğan "kirli ve temiz çamaşırları / Aynı zaman aynı minval üzere katlamak" istiyorsa "koşu bittikten sonra da koşan atlarla" birlikte koşmalıdır!

Tabii, yola sadık ve yol halinden anlayan atlar hâlâ çatlamamışsa!