Canlı olan her varlıkta korku vardır. Bu canlı ister denizde yaşasın, ister havada uçsun, isterse karada yürüsün fark etmiyor. Korkunun ilahi, insani ve hayvani yönleri vardır. Korku ilim ve irfanla kaynaştıkça yerini güvene terk ediyor. 
Karanlıkta karşılaşan iki insan dahi birbirinden korku hissetmektedir. Bu sebepledir ki karanlıkta ki “selam” sözü güvenin anahtarıdır. Bir korku selamla tanışıyorsa orada sevgi oluşuyor. Hayvan severleri gözleyin, onlarca sokak köpeğine yem vermeye giderek korkusuzca aralarına girebilmektedir. Hâlbuki bir bahçede veya yolda karşılaştığı köpek için yol değiştirenlerin var olduğu da malumumuzdur.
Uzun zamandır çarşı merkezlerindeki köpekleri gözlemekteyim. Kalabalıklar içerisinde sessizce yaşamaktadırlar. Kimi dükkânların giriş kapısına yatmaktadır hatta soğukta büyük bir mağazanın girişin içinde uzanmış büyük bir köpek gördüm. Köpeklerde kendilerini kalabalıkların olduğu yerlerde emniyette hissediyorlar ve endişe duymadan istediği yere yatıp uzanıyorlar. Bazen trafik ışığında bekliyorlar. Kendilerini sevenlere yaklaşıyor ve yem verenlere bağlılık hissediyorlar. Onlar kanunları ve genelgeleri bilmiyorlar, bildikleri şey insanların davranışlarıdır. Kur’anı Kerimde eğitilmiş köpeklerin yakaladığı avların helal oluşu anlatılır. Onlar aç kalmaktan korkmazlar, sahiplerinin verdiği eğitime bağlıdırlar. Bu andan itibaren sahiplerini kaybetmekten korkarlar. 
Sabah namazına yola çıktığınızda üç beş köpekle karşılaşırsanız korku yer değiştirir. İnsan mı yoksa hayvan mı korkuyu önce hisseder bilemem fakat bir korku imparatorluğu yönetimi başlar. Bazen o, bazen de siz yol değişirsiniz. Birbirinizi gördüğünüz halde, görmezcesine bir geçiş ararsınız. Korku kadın ve erkek ayırmaz. Kaybedeceği şeyi olanlar daha çok korkarlar. Yavruları için tilkiye meydan okuyan tavuk buna bir örnektir. Annelik korkuya galip gelir. 
Yolda bir köpek çalımlı çalımlı yürürken sizin korktuğunuzu hissetti mi, havlama ve ulumasıyla tepkisini ortaya koyar. Köpekten korkmayanlar kalplerinde ki korkusuzlukla, gözlerinde ki bakışlarıyla köpeği adeta hipnoz ederler. Mezarlıklarda köpekler cenaze defnedilirken, cemaatle neredeyse diz dize yakın olurlar ve kimseyi korkutmadıkları gibi kimseden korkmazlar. Cemaate katılımları dua için değil, mezarlıkta dağıtılan pide ikramından hisse kapmak içindir. Yemek sofrasında korkunun ne işi olabilir ki?
Bir haneye müstakil hizmet eden köpekler, yabancılar için korku sebebidir. Şehir köpeklerinin hanesi ve yapacağı hizmeti (av, tarla ve ev bekçiliği) olmadığından özel korkuyu yitirmişlerdir. Korkutmak için zincirlenen ve fıtratları eğitimi şartlı kabul edenler korku pompalamaktadır.  
Habil’le Kabil arasında iki korkunun savaşı vardı. Allah’tan korkmayan Kabil kardeşini öldürmeyi hak gördü. Habil’se “ Ben Allahtan korkarım” diyerek elini kardeşi Kabil’e öldürmek için uzatmadı. Kur’an da bir de Müddessir suresin de :“﴾49-51﴿  Böyle iken onlara ne oluyor ki âdeta aslandan ürküp kaçan yaban eşekleri gibi öğütten yüz çevirip kaçıyorlar!”
Olayları doğru yorumlayamayan kişiler büyük korkularının esiri olarak öldürmeye varacak kadar korku taşırlar. Öldürülmek ya da dünyevi kaybetmek korkuları, insanları suçlara yöneltmektedir.
Bakara suresi, 206. Ayette “Ona «Allah’dan kork» denildiği zaman da kendisini günah ile onur tutar, Cehennem de onun hakkından gelir, cidden ne fena yataktır o” buyrularak münafıkların korkuyu nasıl anladıkları ifade edilmektedir.