ÇANAKKALELİ İŞKADINI İFFET HACIEYÜPOĞLU

Güzellikleri çoğalttığımız kadar varız şu garip şu yalan şu zalim dünyada. Hayatıma giren güzel insanlardan birisi de merhum şair romancı öykücü Faik Baysal’dı benim. Türk edebiyatına otuz dokuzu telif kırkı çeviri tam yetmiş dokuz kitap armağan etmiş büyük ve velut bir isimdi Faik Baysal...

Faik Ağbi’nin hayatımıza bir armağanı da İffet Hacıeyüpoğlu’dur bizim; yetmiş dokuz kitabı kadar İffet Hanım için de ona ne kadar rahmet okusak azdır. Şöyle böyle yirmi yıl olmuş aile dostumuz olalı.Şair-hikâyeci Faik Baysal’ın evlatlığı olarak tanıdık onu biz. Evladı, kızı, çocuğu adeta. 

Geniş kitleler onun adını TOBB Kadın Girişimciler Kurulu Sakarya Şube Başkanlığını yürüttüğü beş senede duydu. Önce kurucu başkan, sonra da iki dönem seçimle. Başkanlık kaftanını layıkıyla giydi, layıkıyla taşıdı, layıkıyla çıkardı. Kadın girişimciler için ‘gerçek projeler’ sundu kamuoyuna. Kendisinden bildiği üzere ‘yeni işe başlayan kadın girişimcilere başlangıç sermayesi’ projesi üretti. Önce yedi ilde başarıyla uygulandı bu fikir. Ardından ulusallaştı. Bu proje şimdi Halk Bankası’nca ‘İlk Adım’ adıyla tüm Türkiye’de uygulanıyor.

Başarıları, üretkenliği, yüksek enerjisi, güçlü iletişimi hem takdir görmesine neden oldu, hem de kıskanılmasına, muhtemel rakip görülüp engellenme girişimlerine. ‘Düşman kazanmak için başarılı olmak yeter Türkiye’de’ atasözü yine hükmünü icra etti.  Şaşırdı, üzüldü, ıstırap duydu. Köşesine çekildi. Ama bu yoğun ve üretken süreci şöyle özetliyor: ‘Özdeğerlerimden vazgeçmedim, satılmadım hiç. Özsaygımı yitirmedim. ‘Keşkem’ yok benim, teşekkürlerim var.’

‘Tekil’di ama ‘herkesle’ydi; hiç partisi, cemaati, tarikatı, grubu, kliği olmadı. Çünkü o ‘idealist babanın idealist kızı’ydı.

İsmet Aygün ‘dünyaya öğretmek için gelmiş’ bir Çanakkaleli öğretmendi. Kazdağları kökenliydi; yani yiğit, mert, idealist. Eğilmez, bükülmez, yorulmaz. Bir yıl öğretmenliği, otuz yıl okul müdürlüğü var. Kaç valiyle kapışması, kaç sürgünü, kaç bölge idare mahkemesi iadesi kararı olan onurlu bir öğretmen. Gelibolulu Nükhet Hanım’la birleştirmişti hayatını İsmet Hoca. Bu mutlu evlilikten işkadını İffet (1970) ve Jeoloji mühendisi Ali (1972) doğdular. Adaletli, müşfik, insan, dost, her yaş grubuna inebilen ve ‘öğreten’ bir babanın kızıydı o. Öğretmenliğin ‘bilmek’ değil ‘öğretebilmek’ olduğunu hayatıyla ortaya koyan adamdı merhum İsmet Aygün.

Lider bir çocuktu İffet. Halk oyunlarında ekipbaşıydı, sınıfta başkan, basketbolda kaptan.  Hiç istemediği, hiç hoşlanmadığı hâlde hep lider, başkan, öncü oldu. Mustaripti bundan aslında; ‘liderseniz muhalefetiniz çok olur’; oldu da. Çatışmaları hep ondandır.

İstanbul’da İktisat okurken Adapazarlı Elektrik mühendisi Murat Hacıeyüpoğlu ile kesişti yolları. 1993’de Adapazarı’na gelin geldi. Celal Ağahan (Boğaziçi Ü. Uluslararası Ticaret öğrencisi) ve Cesur Atılgan (Bahçeşehir Koleji öğrencisi) adlarında iki prens armağan etti Yüce Yaradan onlara.

Çeyrek asırdır o Adapazarılılaştırdıklarımızdan birisi. Adapazarı’nı sevdi aslında. Manevî dinamiklerini sevdi en çok da. En çok özlediği ise, bir Çanakkale kızı olarak, deniz elbette; o iyot kokusuna aşina, meftun ve düşkün zira.

Kayınpederinin firması Ağatur’da sek

iz yıl yöneticilik yaptı Adapazarı Otagarı’nda, arada bir silahların patladığı, kurşunların uçuştuğu ‘erkek egemen’ bir ortamda sekiz koca yıl. Onun için paha biçilmez bir ‘sosyal laboratuvar’ oldu burası aslında.

‘Kendi kanatlarıyla uçmalı’ydı bu lider yaradılışlı kız. 2003’te önce ‘izin’ istedikayınpeder ve kaynanasından, kendi firmasını kurmak için İffet Hanım, ardından da ‘borç.’ İkisini de verdiler sağ olsunlar. İlk fırsatta da aldığı borcu iade etti çalışkan gelin.

Güler yüzlü güleç yüzlü gülen yüzlü kızdı İffet; hep bir tebessüm görmek istiyordu insanların yüzlerinde. Firmasının adını da ‘Gülümse’ koydu zahir.

Eğitimci kızıydı, hep eğitimin içinde olmak istedi. Okullara, en çok öğrencilere yemek yedirdi İffet Hacıeyüpoğlu. Büyüdü büyüdü büyüdü; on kişi yüz kişi bin işi on bin kişi… Yaşı kırkları geçince, baktı, düşündü, taşındı; ‘büyümenin sonu yok, artık yeter’ dedi. Baktı ki ‘az çoktur, çok da az.’ Artık daha yavaş, emin, sağlıklı yol alıyor Gülümse.

SATSO tarihinde, kuruluşundan 84 yıl sonra ilk bayan meclis üyesi seçildi. Kent Konseyi Kadın Meclisi Başkanlığını yürüttü. Kırkpınar Sanat Akşamları Derneği’nin kurucuları arasında yer aldı. SRT’de bir sene ‘Yaşam ve Tılsım’ Programını yönetti ve sundu.

On bir yıl süreyle aylık olarak çıkarttığımız Irmak Edebiyat Dergisi’nin ana omurgasını oluşturanlardandı. Derginin genel yayın yönetmeni Fahri Tuna’nın muhalifi olarak dikkat çekti en çok da. Bu muhalefetten dergi de çok şey kazandı, onlar da, yayın kurulu da. Şiirler öyküler yazdı dergide az da olsa. Hep bir mazereti vardı: ‘Yazılarımda işçilik yapamıyorum. Çünkü hiç vaktim yok!’

Bir hatıra daha kaldı geriye o toplantılardan: Onun ‘Sayın Fahri Tuna’ diye başlayan cümleleri. Bir de Fahri Tuna, gerçek fikrinin zıddını önerip İffet Hanım’ın karşı çıkmasıyla, onun fikrini kabul etmiş gibi bir ortam oluşturma anıları.

Toplumcudur, toplumcadır, toplumsaldır. Her yaptığını bir ömür hep geniş kitleler için tasarladı, düşündü, uyguladı.

Almayı değil vermeyi sevdi; vermeyi dağıtmayı bağışlamayı.

Hızır servis gibidir. Dostlarından kimin başı sıkışsa ilk koşanlardandır. İlk kolaylaştıranlardandır. İlk konuşlananlardandır.

Tek oğlunun düğününde misafirlerine yemek ikram etmek isteyip de buna maddi imkân bulamayan bir memur emeklisi babaya ‘Hızır gibi’ yetişen, sıradan bir düğün yemeğini Hünkâr Beğendi ve meyvelere zenginleştiren, piyasa fiyatı kişi başına kırk lira olan bu yemeği, tek kuruş kâr almadan, beşte bir fiyatına (sadece sekiz liraya) ikram şansı veren bir kahramandır o. Peki nereden mi biliyorum ben bunları; çünkü o baba benim. Ve bu örnekleri onlarla yüzlerle çoğaltmak mümkündür de. Teşekkür ve takdirden da rahatsız olur, ‘ne var ki bunda, malzemelerini kendisi getiren bir dosta mutfağımı kullandırdığımı var sayın’ der geçer.

Gülümseyen, gülümseten, güzelleştiren insandır İffet.

Kırk önemli bir kavram kültürümüzde. Üçler yediler kırklar. Kırk uçurmak, kırklamak temizlemek temizlenmek. İffet Hanım da kırklanmış belli ki, zihnen ve kalben. ‘Anlamsız koşuşturma’ları azaltmış hayatından. Konuşurken sık sık ‘kırk yaşın farkındalığıyla’ türü cümleler kuruyor.

İffet Hacıeyüpoğlu’na göre üç dil, üç iletişim dili var dünyada: İlki kulakla, sözcüklerle. İkincisi tensel, dokunsal, güdüsel, ‘sen yaparsın, sen başarırsın’ türünden, sırt sıvazlama. Üçüncüsü ise elektriksel; olumlu elektrik alma. Yani ‘ruhsal’ iletişim. Binlerce cümleyle onlarca dakikada anlatılamayanı ruh şöyle bir bakıp ‘hımm’ diyor, neredeyse hiç konuşmadan kabul edebiliyor. İffet Hanım, bu üçüncüye önem ve ağırlık vermiş durumda.

On beş sene önce ötelere uğurladığımız, evinde sabahlara kadar şiir, öykü, edebiyat sohbetleri yaptığı hocası Faik Baysal’ın ona söylediği şu iki cümleyi hiç unutamıyor: ‘Ben senin yerinde olsam neler yazardım. Sen oturup yazmalısın İffet!..’ Yılların ardından,artık oturup durulduğu şu dönemde şiirler, öyküler yazmak istiyor İffet Hanım. İnanıyorum, yazacak da. Onun hem yeteneğini hem de enerjisi ve olgunluğuna şahit bir yazar ağabeyi olarak söylüyorum; çok değil birkaç sene içerisinde İffet Hacıeyüpoğlu imzalı kitaplar görmeniz çok çok olası. Benden söylemesi.

‘Olanı olduğu, geleni geldiği gibi kabul’ etme günlerinde şimdilerde İffet Hacıeyüpoğlu. Sanki evliyaullahtanTırnovalı Ahmet Amiş Efendi’nin ‘olan olmuştur, olacak da olmuştur. Olacak hiçbir şey yoktur’ sözünün sırrına vakıf olmuş gibidir.

Çanakkaleli İffet Hacıeyüpoğlu, içine girdiği topluluğu, hayatları, hayatımızı güzelleştiren insanlardan birisidir. Hayatımızın zenginliğidir o.

Hem de bitmeyen bir vericilik enerji ve sabırla.

‘Kolaylaştırın zorlaştırmayın, güzelleştirin çirkinleştirmeyin’ ilkesini hayatının kanunu yapmış bir kahraman Türk kızı.

Belli ki bir sırra vakıf olmuş İffet Hacıeyüpoğlu: ‘Dünyayı güzelliğin kurtaracağı’na.

Güzelliğin ve muhabbetin…