Bu ülkenin geleceği “Müslümanlar”a sorulmadan kurulamaz. Dünyanın da öyle. Keşke kendi menfaatlerimizi erteleyebilsek ve tarihin bizden umduğunu gerçekleştirebilsek.

Bu sorumluluk, “bihakkın” yerine getirdiğimizi söyleyemeyeceğimiz bir sorumluluktur. Müslümanlar bu sorumlulukla birlikte geçmişi onarmakla da yükümlüdürler. Hele bu ülkede!

Muhalifi olduğumuz, muhalifi olmakla yükümlü olduğumuz her kim ve her ne ise, ondan daha adil, daha çalışkan, daha namuslu, daha bilgili, daha ehil ve daha müşfik olamazsak… Başaramayız.

“Haksızlık karşısında susan dilsiz”ler yani “şeytan”lar olmamak… “Emr-i bil maruf” ve “nehy-i anil münker”i ifade edip yaşatmak “kaçınılmaz” sorumluluğumuzdur ve “bizi bağlar” ve hatta bizden “başkasını bağlamaz.”

Bizimle aynı inançta olmayanlarla mücadeleyi kaybettiğimiz için değil de aynı fikirde, aynı doğrultuda, aynı minvalde olduklarımızla, aynı sorumluluğu yüklendiklerimizle, şu ve ya bu nedenle anlaşamadığımız için bu sorumluluğu, ortak bir gayretle ve emekle yerine getiremezsek iki kere “mes’ul” oluruz.

Mesut olamayız. Memnun olamayız. Mecbur oluruz. Mahkum oluruz. Mahçup oluruz. Madur oluruz. Mes’ul oluruz.

Geçen hafta rahmetli Selahaddin Şimşek’in “İslam’ın kimlerle ve neden gelemeyeceği” uyarısını boşuna yazmadım. “Bizimle” gelmez ise… “Neden” gelemediğini tarih, gelecek, Allah kime sorar? Ergenekonculara, 28 Şubatçılara, liberallere, sermaye sahiplerine, ulusalcılara, laiklere, Kemalistlere mi? Müslümanlara sorar!

Müslüman! Dikkat et!

Hakkı ve adaleti esas al. Sağcı, solcu, imam hatipli, başı açık, laik, dindar, Kürt, alevi yahut ateist diye ayırmadan insanların tamamının haklar bakımından eşit ve özgür bireyler olduğunu söyleminle değil icraatınla ispat et. Emaneti ehline ver. İstişare et. İstişareyi yandaşının ya da akrabanın bir makama, bir kazanca kavuşturulması için harcama. Adam harcama. O kadar adamın yok. Üstelik herkes senin adamın. Sana emanet. Hiçbirini harcama. Hiçbir kaynağı ve değeri boşa harcama.

Bugünü harcarsa Müslüman, dünü satmış demektir.
Bugünü harcarsa Müslüman, yarını satmış demektir.

Sahip olduğumuz ve ne yazık ki hep daha fazlasını arzuladığımız dünyalığımızın bugünkü gücüne ve genişliğine erişmemiş olduğu ama yüreklerimizin elbette şimdikinden çok daha güçlü ve geniş olduğu günleri unuttun mu? Makamlar bizim değildi ve arabaları bize tahsis edilmemişti ama uzun yol yürümeye hazırdık. Unuttun mu? Vicdanımızın aydınlığı yüzümüz kararsa bile yolumuzu aydınlatacak değilse neden vicdanımız vardır? Vicdanını eski günlerin hatırına bir dinle!

Okçulara, “Tepeyi terk etmeyin!” demedi mi Rasulullah?
Müslüman! Tepeyi terk ediyorsun!

Ganimet için… Makam için… İktidar için… Galibiyet için terk ediyorsun tepeyi. O tepeyi bir daha terk etme. Bir Halid gelir, etrafını dolanır, seni yener. Sonra O da Müslüman olur diye güvenme. Asr-ı Saadet’te değilsin. Sen peygamberin arkadaşı değilsin. O Müslümanlar gibi değilsin. Olamazsın. Sen bu tepeyi bir terk ettin mi seni yenecekler o Halid gibi de olmaz. O Halid gibiler gelip Müslüman da olmaz artık. Kaybedersin. “Halid”leri İslam’a çağıracak yüzün, gücün, güvenin, önderin kalmaz. Safların seyrelir, bozulur, çoğalmaz, sıkılaşmaz, düzelmez. Çünkü kaynağı kurumuş, kökü çürümüş kimseler, başka kimseleri çağıramazlar. Çağırsalar seslerini duyuramazlar. “Bilal”iniz yoktur artık. “Bilal”leri siyah diye, fakir diye itip kakmış bir zalim dünyadasın. Yetime kol kanat gerecek “Ebubekir”lerin zenginliğini yitirmişsin. Zenginin “yığmakla” meşgul. Adaleti tesis edecek “Ömer”lerin yok. Adaletsiz şiddet var. “Osman”ların ahlakını kaybetmişsin. Zulmünden, gafletinden utanmıyorsun. “Ali”lerin ilmini unutmuşsun. Ne kılıcın keskin ne kalemin. “Hamza”ların yüreğini, bileğini zayıflatmışsın. İnsanı cesur olmaya özendirecek bir gerekçen kalmamış. Dikkat et! Tepeyi terk etme! Hele hele bir tepeyi bile “bihakkın” ele geçirememişken… Sıradağlar büyüklüğünde iktidar, ikbal, şöhret, servet kapışıldığını görsen, dur, gitme. Gördüğüne aldanma! Ganimet için… İktidar için… Makam için terk etme o tepeyi!

Sayın başbakana geçmiş olsun!
Başka şeyler için “geçmiş olsun” dememeyi çok istiyorum.
“Uhuvvet, muhabbet, ittihad, tesanüd” zamanı.
Bir tek tepeyi bile kaybedemeyiz, değil koskoca başbakan!