“Tanrılar Sisyphos'u bir kayayı durmamacasına bir dağın tepesine kadar yuvarlayıp çıkarmaya mahkûm etmişlerdi; Sisyphos kayayı tepeye kadar getirecek, kaya tepeye gelince kendi ağırlığıyla yeniden aşağı düşecekti hep. Yararsız ve umutsuz çabadan daha korkunç bir ceza olmadığını düşünmüşlerdi, o kadar haksız da sayılmazlardı.”
Belediyelerin yapmakta olduğu çevre düzenleme ve güzelleştirme işleri Sisyphos'un yararsız ve umutsuz çabaları gibi. Bu şehre kesilen bir ceza. Mütemadiyen tekrar tekrar yapılıp bozulan, sonra yeniden yapılan işlevsiz işler. Doğru dürüst bir proje geliştirme yöntemi olmadan belediyenin dokunduğu bu yerler şehrin felaketi oluyor. Çünkü yapılan işlerde sanat ve estetik ve de peyzaj mimarisi hiç kullanılmamakta. Şehre kimlik verme çabası da hiç yok. Orhan Gazi’nin buyruğu ile yapılan, şehrin yaşadığı depremlerle eski halinden eser kalmayan tarihi Orhan Camii de, çevresini kuşatan devasa, estetikten yoksun aydınlatma direkleri ve beton kütleleri ile bir deprem daha yaşamakta.
Belediyeler, yol yapsın (yağmur yağdığında suların içinden yürüyelim), su şebekesi döşesin, doğal gaz dağıtsın, ulaşımı kolaylaştıracak projeler yapsın (şehir trafiği berbat, nasıl çözeceğini kendileri de bilmiyor ) , kültürle ilgili alt yapı yapsın ama mimarlıkla hiç uğraşmasın demek gerekiyor şu yaşanılanları görünce.
Sanat, insanları yaratıcılığa ve üretkenliğe teşvik eder. Değiştirmeye yönelik, çok dinamik ve güzeli işaret eder sanat. Akıllı belediyeler de bunlardan faydalanır. Sanatçı muhaliftir hiç bir zaman iktidar olmayı da istemez. Yani belediyelerin korkması lüzumsuz. Peyzaj mimarlığı ise, doğal ve kültürel kaynakları ve fiziksel çevreyi insan yararı, mutluluğu, güvenliği, sağlığı ve konforu için estetik ve bilimsel ilkeler çerçevesinde ele alan, arazi planlaması, tasarımı, yönetimi, korunması ve onarılması konularını kapsayan bir planlama ve tasarım dalıdır.
Bu şehrin sanatçıları, mimarları, şehir plancıları var. Betonlaştırıp toprağa gömdüğü paraların cüzi bir kısmıyla proje yarışması açsa belediye, şehir kimliğine katkı sağlayacak ne projeler çıkar. Ama niyet bu değil. Hayal gücü, estetik barındırmayan, tasarımdan yoksun kopyala yapıştır projekondu’larla kimliksiz şehir yaratmak, israf makbul nedense.
Şehrin siluetinde yer alan ofis siloları, kent park içinde yer alan donatım binası alelacele ortadan kaldırıldı. Onlar şehrin kimliğinde yer alan yapılardı oysa. Onlara işlevsellik katılıp (kent müzesi gibi) halkın ve turizmin yararına sunulabilirdi.
Facebook’ta paylaşılan aşağıdaki fotoğraftaki müzisyen bina örneği gibi. Almanya’da bulunan bu bina, mühendisler ve müzisyenler tarafından ortak tasarlanmış. Binanın özelliği, her yağmur yağdığında müthiş bir müziğin yağmura eşlik etmesi. Ofis siloları böyle bir tasarıma çok uygundu, üstelik şehre dışarıdan gelecek yabancılara da hoş bir gezi parkı olabilirdi. Eski çark’ın birebir örneği Çark Mesire yerine ne alaka ise Kent Park’ın içinde yapıldı. Kent parkın içinde bu şehir ile ilgili insanları düşünmeye zorlayacak hiçbir nesne, obje yok. Şehrin bir Kent Müzesi yok. Adapazarı belediyesinin düzenlediği “Adapazarı’nda Yaşam” konulu fotoğraf yarışmasının fotoğraflarına baktığımız zaman Adapazarı’nda yaşam olmadığını da görüyoruz. Neyse ki, bu şehrin tarihini yazan FAHRİ TUNA’sı var Allah çok şükür. Hiç değilse kimliksiz bir şehre değer katan kimliklere sahip çıkarak gazetemizde çıkan yazıları ve kitapları ile şehrin tarihini ebedileştiriyor.
Adapazarı, projekondu’larla, dünyanın parası harcanarak, banal, sıradan ve kimliksiz bir şehir olmaktan ve de Sisyphos gibi bu cezadan asla kurtulamayacak.