Elazığ’da meydana gelen deprem sebebiyle vefat edenlere rahmet, halkımıza sabır ve metanet dilerim. Deprem “vaazları” yeni sarsılmalara sebep olmasın. Yaşanan gerçeklerin tefekküre vesile olması dileğiyle geçmiş olsun dualarımı arz ederim.

Şimdi yardım ve ilgi zamanıdır.

Depremden daha yıkıcı olan, büyük afet dolayısıyla politika yapan, iftira, yalan, çarpıtma gibi insani değerlerini kaybetmiş kişilerin toplumda bulunmasıdır.

Esas fay hattı insanlık değerini kaybedenlerin varlığıdır. 

Bilim adına dine laf dokunduran kişilere de yazık.

Marmara depreminin öyle hikâyeleri var ki, anlatmaya yürek ister. Depremin anayurdu olan ülkemiz de afetlerin getirdiği yıkımlar sadece depremin şiddeti, fay, jeoloji, statik, inşaat, psikoloji ve istatistikle anlatılamaz.

Dünya, güç, imkân, kudret, tevekkül, sabır, imtihan, acziyet, teslimiyet, can, ecel, dost, aile, yardımlaşmak, dua gibi manevi imtihanlardan da geçmekteyiz.

Şimdi namaza, duaya ve infaka sarılma zamanı.

Hem insan medeniyetimiz güçlü olmalı, hem de meskenlerimiz muhkem olmalıdır.

İşte birkaç hikaye; O evini geçindirmek de zorlanıyordu, hayatına son vermek istediğini söyledi eşine.

Bir gece eşiyle otururken deprem oluverdi. Bina yıkıldı ve iki çocuğunun öldüğünü anladı baba. Enkazda ki eşi sağdı ve ona acı haberi söyledi.

Kadın üzgün haliyle: Bakamayacağım sizi diyordun. Allah emanetleri aldı dedi. Adam üzüldü ama söyleyecek sözü yoktu ve sustum dedi.. Sabah komşular geldi ve önce eşini sonra babayı çıkardılar enkazdan.

Adam hastaneye götürüldüğünde eşinin de hastane de öldüğünü öğrendi.

Ve bakmak da zorlanıp, hayatıma son vermek istiyorum derken, tüm ailesi vefat etmişti.

İşte bir deprem acısı ve derdiyle yapayalnız kalan hüzünlü adamın kendinden dinlediğim acı bir hikâyesi. İmtihanımız kolay mı sanırız?

Bir Ali vardı. Depremde ebeveynini kaybetti. Abisi ona sahip çıkarak gel şehir dışında bir dostumuzun evi var deprem günlerinde orada kalalım dedi.

Ali kabul etmedi.

Sordum nerde kaldın. Dedi ki: çarşıda oturakların (bank) üstünde yatıyorum.

Peki, neden gitmedin abinle dediğimde:

Ali: Annem babam üzülür. Onlar vefat etti. Nasıl onları kabirlerinde yalnız bırakıp başka şehre gidebilirim.  Onlarla aynı evde ve şehirde yaşadım, şimdi onları yalnız bırakamam dedi. Vefalı ve sevimli Ali park da aylarca sokak da kaldı.

Çocukluk arkadaşımdı. İmanlı, aksiyoner ve tevekkül sahibiydi. Geleceğine yatırım yap denildiğinde: Allah kâfidir dedi. Ve bir gece deprem oldu. Beş çocuğu, eşi ve kendisi şimdi yan yana kabristanda beraberce yatıyorlar. İbretle yaşamdan bir tevekkül örneği sunuyorlar.

            O bir kadındı ve depremde belinden sakat kaldı, yirmi yıldır tekerlekli sandalyeye mahkûm yaşıyor. Ya ikizleri ölen anneye ne denir. Nu topu gibiydiler. Yaşasaydılar yirmi bir yaşında olacaklardı. Ya Mehmet deprem tehlikesi var diye şehir terk etti evine giderken bir gün trafik kazasında can verdi.

Yaşanmış ama yazılmamış yirmi bin can hikâyesi ve onların yüzbinlere varan aile hikâyeleriyle yaşıyoruz. Canlar cennete, sağlar istikamete ersin vesselam.