İlimiz her 25-30 senede bir, büyük yıkım ve can kayıplarına yol açan depremlerle sarsılmıştır…
Bu gerçekten yola çıkarak alınacak dersler konusunda ise her defasında sınıfta kalacak bir yol ve yöntem izlenmiştir, ne yazık ki!
Nitekim 1943, 1967 depremlerinin ardından 1999 asrın afetinde hasar gören binaları, sağlam şekilde onarmak yerine cilalayıp yeniden oturuma açmayı, başka nasıl izah edebiliriz…
Yine böyle büyük bir felaket bekliyor oluşumuz gelince akla, sıkıntı çöküyor insanın içine…
Çanakkale’yi yoklayan düşük şiddetteki sarsıntıyı takiben, bilim adamlarının yaptığı “Marmara Bölgesi’ni bir büyük deprem daha bekliyor” şeklindeki uyarı, uykulu gözlerin açılmasına yol açacak sinyaller gönderiyor şimdiden bize…
Testi kırılmadan önlem alınması adına gerçekleşen uyarılara sırtımızı dönemeyiz, bu nedenle...
Her çeyrek asırda bir büyük sarsıntı geçirmiş ve deprem kuşağı üzerine oturtulmuş bir ilde ve bölgede yaşamanın belli ve bilinen kuralları olmalı…
İlimiz her üç büyük depremde ders alınması gereken büyük yıkımlarla karşılaşmış ve maalesef tüm önlemler istenilen doğrultuda ve yeterli düzeyde olmamış; dolayısıyla büyük bedeller ödemek ve acılar yaşamak zorunda kalmışızdır, her defasında…
“Bir büyük depremin daha Marmara Denizi’nde beklendiği” üzerine yapılan tahminler, tam zamanında ve yerinde olmuştur...
Önceki dönemden kalma hasarlı binaların tümüyle yıkılıp ya da deprem şartlarına göre sağlam bir şekilde onarılıp hizmete sokulduğunu söylemek, ne derece doğru olabilir!
Bu konuda yetkili-yetkisiz, işin içinde olan olmayanların dilinden düşmeyen tek gerçek, uygulamanın usulüne uygun yapılmadığı gibi, denetim mekanizmalarının da gerekli özeni göstermediği yolundadır…
Zaman zaman yaptığı açıklamalarla yetkililerin dikkatini çeken İnşaat mühendisleri Odası Başkanı Hüsnü Gürpınar’ın ikazlarını dikkate almayıp sırt çevirmek, gelecekte telafisi olmayan acılara yol açabilir...
Japonya gibi depremi eksik olmayan bir ülke yapılaşması örnek alınarak geleceği dizayn etmek, projelendirmek depremle yaşamayı bilmenin en önemli şartlarındandır...
Denilir ki “Deprem öldürmez, binalar öldürür.”
Hüsnü Gürpınar’ın da üzerinde durduğu gibi bu konuda sorumlu, yetkili, kurum ve kuruluşlar gibi denetim mekanizmaları, denetimlerini titizlikler yapmalı ve tavizsiz uygulamalıdır ki, geleceğe güvenle bakabilelim…
Evlerimiz, işyerlerimiz, binalarımız birer “tabutluk” olmaktan çıkıp, huzur yuvaları haline gelsin isteniyorsa, önlem alınsın tez elden...
Evet…
Zaman ilerliyor ve o sinsi tehlike yaklaşıyor adım adım!
Sonra ah vah etmenin bir yararı olmaz elbette…
Uyanalım ve uyaralım ki, bu büyük ve muhtemel tehlikeyi hasarsız ya da en az hasarla atlatabilelim…
Bu doğrultuda ve sen-ben davası gütmeden medeni, uyumlu, her şeyin ötesinde sabırlı ve saygılı bir anlayış içerisinde hareketle geleceğe hazırlanalım...
Bilinir ki, deprem adres sormaz!