İstanbul Büyükşehir Belediyesi Zabıta Müdürü ismimi yazmak yerine “o adam” diyebileceğimiz bir yetkilinin, karşısında heykel gibi duran bir memura, peş peşe indirdiği tokatları görünce, belediyede başkanlık nöbetinde olduğum sırada, telefonla aradığım bir zabıta memurunun sesimi karıştırarak verdiği cevaba, hoşgörüyle yaklaşımım geldi aklıma…
Eğer o tokatçı zabıta müdürü gibi yaklaşsaydım olaya, memurun işi zordu…
Ama öyle yapmak yerine bir espriyle geçiştirdim konuşmayı…
Buna rağmen hayli mahcup olduğu sesinden belliydi…
Şimdi gelelim esas konuya…
Bir hata yapmış dahi olsa cezasının, böyle ulu orta ve ülkenin gözü önünde pervasızca atılacak tokatlar olmadığına inandığım memurun, dayak sonrası bir şey yapmamanın getirdiği sinirsel bir durumla yere yığılıp kalması, insanın vicdanını kanatan dramatik bir tabloyu oluşturuyordu…
Bu nasıl bir amir ki kendisine yapılmasını hiç de istemeyeceği insanlık dışı muameleyi, emrinde çalışan bir memura reva görür!
İnanın, izlerken insanlığımdan utandım...
Ona verilen ceza bu olayın getirdiği travmayı giderir mi bilemem…
Ama bildiğim bir şey var ki öyle ya da böyle ülkenin gözü önünde bir insanlık suçu işlendi…
İsterim en ağır ceza verilsin…
Bu duygular o memura geçmiş olsun diyerek teselli çiçeği “Beyaz güller” gitsin istedik…