Gerçek “fıkra virtüözü.”
Bir konferanslık konuyu, sekiz on cümlelik nefis bir makaleye dönüştürüveren üslup zirvesi.
“Didikleyen bir zeka, yorumlayan bir dikkat, metodlu sağlam bir muhakeme, bir teşhis ve hükme bağlayış inceliği..” (1) İşte Peyami Safa.
Kah Nietsche, kah Goethe...
Devlet-i Aliyye memurlarından, aslen Trabzonlu şair Mehmet Behçet Efendi’nin torunu, Prens Sabahattin’in hususi edebiyat hocası şair İsmail Safa Bey’in oğlu. Adını Tevfik Fikret koyar. Veremden ölen bir babanın oğlu, akıl hastanesinde yatan bir amcanın yeğeni. Bir facia atmosferinde büyüdü… Babasının, iki yaşındayken ölümü üzerine, kendilerine büyük oranda yardımı dokunan ve sünnetinde ona Petit Larousse Ansiklopedisi’ni hediye eden Dr. Abdullah Cevdet’e büyük bağlılığı vardı.
Mafsal rahatsızlığından dolayı ilk gençlik yılları hastanelerde geçer ve 8 senelik hastane hayatı ona bir şaheser bahşeder: Dokuzuncu Hariciye Koğuşu. 
Yetimlik, yoksulluk ve hastalıkların onda bıraktığı izler: Alıngan, huysuz, kendine güvensiz, merhametten nefret eden bir mizaç; başarısındaki itici güç, bu duygularda aranmalıdır.
İlk kitabı, daha Vefa İdadisi’nde öğrenciyken çıkarttığı, iki formalık bir kitaptır: “Bu kitabı Okumayın!” Tabii kitap hemen tükenir...
Geçinmek için, mecburiyetten yazar. Her konuya ilgi duyup yazar; Seksoloji dergisi dahil.
O bir muharrirdi.
Vereme yenik düşen cılız vücuduyla, muhteşem bir direniş destanı yazdı...
Büyük romancının hayatı, hakikatte büyük bir romandır.
Yaklaşık beş yüz kitap yazdı.
Yazarlıktan gayrı bir iş tutmadığı ve durmadan yazdığı hâlde, başını sokacak bir evi bile olmadı.
“İnsana fakirliğin ve hastalığın öğrettiklerini hiçbir okul ve kitap veremez” !” (2) diyen bilge.
Hayatı boyunca bit pazarından giyinen ama dergisinde şiirleri çıkan amatörlere bile telif ödeyen onurlu adam.
Babası İsmail Safa, “şair-i maderzad” (anadan doğma şair) diye ünlenmiştir: İsmail Bey, İttihat ve Terakki’nin ilk üyelerinden ve müthiş 2. Abdülhamid muhaliflerinden…
Kendi deyimiyle, “hem muhafazakar, hem inkılapçı!” (3)
Milliyetçiliği görecelidir: 1930’larda Kemalist, 40’larda faşist, 50’lerde demokrat, 60’larda kültür milliyetçisi...
Anti-komünist. Ama Nazım’la yakın dostluğu komünist damgasını yemesine yetti.                                                      Yakın dostları: Dr. Abdullah Cevdet, Elif Naci, Necip Fazıl, Nazım Hikmet, Zekariya Sertel, Ahmet Ağaoğlu, Yahya Kemal.
Keşfettiği ve kamuoyuna sunduğu gençler: Cahit Sıtkı, Sait Faik, Fazıl Hüsnü.
Her umdeye “% 50 doğru % 50 yanlıştır” mantığıyla bakan Peyami’nin fikir hayatı da zikzaklarla doludur: Bir tezi önceleri şiddetle savunur, bir dönem sonra en büyük eleştirmeni olur: Alaturka-alafranga musikide olduğu gibi. 
Müthiş şüpheci. “Materyalizm, felsefi idealizm ve spritüalizm arasında yalpaladığı” biliniyor. “Zeka için inanmak ölümdür” (4) diyecek kadar şüpheci.
Hadiselerin arka planını kurcalamaya evham derecesinde düşkünlüğü, ülkesinin ilk ve tek polisiye roman yazarı olmasını açıklar sanıyoruz.
Hayatı, daha çok bir tereddüdün romanından ibarettir.

(1) Prof.Dr. Recep Doksat, Yol, S.2, 14 haziran 1962,
(2) Peyami Safa, “Meşhur Olan Fakir Çocuklar”, Tercüman, 2 aralık 1959,
(3) Mustafa Baydar, “Edebiyatçılar Diyorlar ki”, Hayat Mecmuası, sh. 173,
(4) Beşir Ayvazoğlu, Peyami, sh. 191,