Herkesin beş ya da daha uzun sürede mezun olduğu zorlu bir fakülteyi üç yılda bitirdikten sonra, aynı üniversitede hizmet için akademisyenliği kafasına koyan ve bu uğurda kendisinden istenen şartları yerine getirmek adına geceyi gündüzüne katan bir eğitim sevdalısının hak arayışına katıldım, ister istemez…

Bunu, “böyle olmadığını” söyleyerek masal anlatmaya kalkan olursa, bilinsin isterim işin gerçek yüzü diye yazıyorum…

“ALES puanını 70’in üstüne çıkar gel” denildi…

Alınan puan 73,5...

Lisans not ortalaması 4 üzerinden 3,54; Yani 100 üzerinden 89 puan…

Sigortalı çalışma süresini, arabasının benzin parasını karşılamaktan uzak bir ücret karşılığı, iki yıl yerine üç yıl çalışarak yerine getirdi…

Çalıştığı bölümde gecenin geç vakitlerine kadar mesai yapıp, üstlendiği görevin hakkını  veren, karşılığında takdir göreceği yerde zulme uğrayan, buna da uzun süre boyunca vefa duygusu taşıdığı okuluna ve de bilim dünyasına hizmet ümidiyle katlanan genç bir akademisyen adayı  hanımın, günler boyu akıttığı gözyaşından kaynaklanan vebali taşımak sanıldığı gibi kolay olmayacak elbette!

Bir an önce hatadan dönüp “hakkı teslim” için bir girişim başlatılmadıktan sonra, bu vebalden kurtulacağını sananlar, yanılır…

Bir gazeteci olarak, “her safhasına tanık olduğum” hak gaspına uğrayıp, zulmedilen bir yakınımın hakkını savunamadıktan gayri, başkalarının hakkını savunduğumu nasıl iddia edebilirim!

Ben bu figanın karşılıksız kalmayacağı ümidi taşıyorum, hâlâ ve önyargılı tavırlara rağmen…

Açıkça yazdıklarımın dışında saklanan hiçbir şeyin olmayışı, olayın ve haksızlığın üzerine gitmek adına beni daha da kamçılıyor...

Her şeye rağmen, objektif bir anlayışla derim ki, “Bu konuda haklı olan tarafa gitsin Bizim Bahçe’nin laleleri” yine de…