İzmit denilince uzun uzun düşünürüm, iç geçiririm; içimi bir huzur, bir neşe, bir mutluluk kaplar, yalanım yok!

İzmit denilince körfez gelir ilkin aklıma. Liman gelir, sığınak gelir. Çarşaf gibi pırıl pırıl, ışıl ışıl, yılbır yılbır deniz gelir.

İzmit denilince Şehitlik Tepesi’nde şehre, körfeze, ovaya, karşı tepelere bakış gelir.

Yeşil gelir, mavi gelir, turkuaz gelir.

Çocukluğum gelir, gençliğim gelir, delikanlılığım gelir.

Sevdalarım gelir, sevgilerim gelir, umutlarım gelir.

Masalsı rüyaların, masalsı hayallerin, masalsı hülyaların şehridir zira İzmit...

İzmit denilince benim aklıma masalsı çocukluğum gelir; kırk beş sene öncesi gelir, yeni evlenen dayımın İzmit Gültepe’de bize saray yavrusu gibi gelen, aslında iki göz odalı evi gelir;  penceresinden bakmaya doyamadığımız harikulade körfez manzarası gelir. Sabır heykeli yengeciğim gelir, Rabbimin evliliklerinin on dördüncü yılında onlara bağışladığı Eyüp kardeşim gelir. 

Saat kulesi gelir, heykel gelir, sahilde Kocaelispor çay bahçesi gelir, çocukluğumdaki.

Güzel, şirin, huzurlu tren garı gelir aklıma İzmit denilince. Rötar gelir yarım saat, simidi ve çayı gelir, geciken treni beklerken yudumladığımız.

Seka gelir aklıma İzmit denilince, hayatta en sevdiğim en düzgün en ahlaklı en vefalı adamlardan amcamın oğlu Kadir gelir, kapı komşumuz becerikli İbrahim gelir; nakil vasıtaları gelir, ikinci kağıt gelir. Seka sineması gelir, sahildeki Seka misafirhanesi gelir, o 1970’lerin şartlarında hünkar köşküdür bizler için, deniz sahilinde adeta.

Cümle kapısı gelir, Seka Camii gelir, öğretmenevi gelir aklıma İzmit denilince.

Yenidoğan gelir Gültepe gelir Turgut Tabane gelir aklıma. Fethiye caddesi gelir, İstiklâl caddesi gelir, Alemdar caddesi gelir. Bıçakçı Arif Ağbi gelir, Postanede çalışan sınıf arkadaşım Nurten gelir, eşimin sınıf arkadaşı Nesibe gelir. Tarihî İzmit Lisesi gelir, karşısındaki büyük Çocuk Parkı gelir, aynı sınıfta üniversite sınavına girdiğimiz muhacir kızı Rukiye gelir, taze çıtır mis kokulu akşam simidi gelir.

Eşime evlilik teklifim gelir, Yusuf ile Nevzat’ın şahitliğindeki dinî nikahım gelir, Elize Pastanesi gelir.

İzmit denilince aklıma eski Trenyolu’nda, ki şehrin ortasından boydan boya geçerdi senelerce, ayağı takılan çocuğun tablasına plonjon yaparak çoğunu kurtardığım simitleri gelir. Önce korku sonra tesellisi ve sevinçle dolan yüz ifadesi gelir.

Seksen bir yılı gelir İzmit denilince aklıma; Sakaryaspor da bir yıl aradan soran Kocaelispor gibi Süper Lige çıkmıştır; ilk maçta İsmetpaşa’da sıfır sıfır kalınmıştır. Tuncer Tepe’nin başkanlığında  Milan Jivadinoviç’in teknik yönetiminde tozu dumana katan zımba gibi bir Sakaryaspor vardır o sene; içerideki maçta onları 2-1 yenişimiz gelir. O zaman daha cep telefonu icat edilmemiştir; rahmetli İsmail Dayım ile amcamoğlu Kadir şeker fabrikası tarafındaki onların tribününde ben o zamanki adıyla açık şimdinin maraton tribünündeyim. Uzaktan el sallayışımız, maçtan sonra görüşüp çay içme anlaşmamız gelir aklıma. O sırada her iki tribünün de ana avrat birbirine küfür edişi, utançtan yerin dibine girişim gelir.

Seksen üç yılındaki Kocaelispor Galatasaray maçı gelir İsmetpaşa Stadyumundaki, sağbek Zeki’nin Ceyhun’a, onun da sağaçık Badi Orhan’a attığı uzun pas gelir, onun ortasında kaleci Eser’den önce libero Fatih Terim’in uçarak topu kornere atışı gelir. GS ve Milli Takımın kaptanı Fatih Terim’in koşa koşa hemen önümdeki yan hakeme gelip ‘ofsaytı neden vermedin? Senin ananı avradını…’ diye küfredişi, zavallı yan hakemin de ezilip büzülüp toplu iğne ucu kadar küçülüşü gelir, Fatih’in de gözümden ilelebet düşüsü gelir.

Kaleci Müjdat gelir, kaleci Erhan gelir,  sağbek Zeki gelir, kaptan Mahir gelir, stoper Kamil gelir, stoper Köylü Yusuf gelir, solbek Gürbey gelir; orta sahalar Baturman gelir, Ceyhun gelir, İbriç gelir. Santrafor Güvenç gelir, sağaçık Orhan gelir, solaçık Yaşar gelir. İbriç’in efsane frikikleri gelir, Raşit Çetiner’in kafa golleri, Kocaeli-Sakarya çekişmeleri sataşmaları gelir.

Selçuklu Bahtiyarlı Yusuflu Raşitli maçta 3-4’lük Kocaeli-Fener maçı gelir, Yusuf Altıntaş’ın oyundan atılışı gelir, maçtan sonra baba korkusuyla eve gidemeyişi gelir.

Enfes Çenesuyu gelir, enfes pişmaniyesi gelir, enfes körfez balığı gelir İzmit denilince aklıma.

Tribün savaşları gelir İzmit denilince; yüzümüzü kızartan, kalbimizi inciten, akıl tutulmasına yol açan sloganlar gelir, duvar yazıları gelir. Orada onları 3-0 yenişimizin ardından ertesi gün Mavi Kocaeli gazetesinde bir köşe yazarının ‘Keşke Yunanlılar İzmit’i bir kere daha işgal etselerdi de Sakaryaspor’a böyle yenilmeseydik’i kendi gölerimle okuyuşum gelir. Sonda içeride onları 4-1 yenerken, ‘plaka yazdık’ manşeti attırmamak için onlaırn defansından birinin olmayacak pozisyonda topu kendi kalesine gönderip gol yaparak espriyi bozduruşu, TFF’den de ceza alışı gelir.

Çocukluğumuzun efsanesi Leyla Atakan gelir, hâlâ tonton, hâlâ şirin, hâlâ enerjik Erol Köse ağabey  gelir, on iki yılda şehri adeta başka bir şehir yapan İbrahim Karaosmanoğlu gelir belediye başkanı deyince aklıma.

Orhan Cami gelir, Fevziye gelir, Yenicuma gelir cami denince İzmit’te aklıma. Hemen her gelişimde Yenicuma’ya iltica eder ruhum; dilimden Fatihalar dökülür hem yaptıran Pertev Mehmet Paşa’ya, hem mimarı Koca Sinan’a. Nefis akustiği ve cesametinin harikulade vezninde kaybolur, ta Kanuni, Sarı Selim dönemine giderim; Zigetvar’a Budin’e, Viyana Kalesi önlerinde leventlere akıncılara alperenlere karışırım.

İzmit denince aklıma benim, bir tek İstanbul’da olan boğaz gelir, bir tek İzmir’de olan körfez gelir gelir, ‘su hayattır, hayat sudur’ atasözü gelir.

‘Müdür haklı’, ‘iyi ki ‘ubo’ var, (Makedoncada ‘ubo’ iyi güzel demekmiş, eşinin akrabalarından ona kim bir şey sorsa ‘ubo ubo’ diye baş sallayarak durumu kurtarışı) onunla hayatım kurtuldu’ esprileriyle bizleri kırıp geçiren tebessüm ve iyilik abidesi Gökçen Canol gelir aklıma; herkesin her şeyine yetişmek için yirmi dört saati kırk sekiz saat kullanma telaşındaki ve iyi niyetindeki altın kalpli Nazır Esirci kardeşim gelir, onun yakışıklı akıllı özgün istikbal vaad eden oğlu Enes gelir; hayatını başkalarının mutluluğuna adamış, karşısındaki mutlu olsun diye bir gün bile kendi fikrini söylemeye zaman bulamamış Kadir Tunca gelir, onun üniversite sınavını ilk yıl kazanamayınca ‘Fahri Amca, devlet bu sene birçok yeni üniversite açtı, eşek değil ya bunlar, beni bir yere sokacaklar elbet’ diyen, şimdilerde Samsun Ondokuzmayıs Üniversitesi’nde ziraat doktorası yapan yakışıklı ve Galatasaraylı oğlu Emre Tunca gelir. Her şeye iyilik güzellik olumlulukla bakma abidesi, vefalı saygılı  çalışkan Eyüp Usta yeğenim gelir.

Goca Gaynarcalılar gelir, Kocaeli Kaynarcalılar Derneği’ndeki bir avuç güler yüzlü güleç yüzlü vatanperver genç gelir.

Bugün İzmit denilince gençlik gelir gençler gelir gelecek gelir. Akademi Lise gelir; oturaklı akıllı karizmatik Ensar Demir gelir; bin detayı bin bir kuşatıcılıkla birleştirip kaynaştıran ve sonuç alan çalışkan yeğenim Aykut Okçu gelir; Akademi Lise’nin, her biri birbirindne farklı ama her biri birbirinden özel ve çalışkan personelleri Hacer gelir, Adem gelir, Elif gelir, Hamza gelir. 

Bekirdere gelir, Mehmetalipaşa gelir aklıma İzmit denilince; üniversiteden sınıf arkadaşım Yusuf Karaosmanoğlu gelir; mertlik yiğitlik cömertlik timsali Boksör Yusuf’um benim.  

18 Mart gecesi Nusret Mayın Gemisi’yle mayınların yerini değiştirerek savaşın gidişatını lehimize çeviren büyük kahraman Yüzbaşı İsmail Hakkı Bey gelir; onun yarbay iken Gölcük Tersanesi’ni kuruşu gelir; İzmit’te oturduğu ve kendisine makam aracı olarka özel motor tahsis edildiği hâlde yakıt ziyan olmasın düşüncesiyle her sabah akşam işçi gemisiyle Gölcük’e gidiş gelişi gelir; Almanların verdiği bakım onarım teklifinin yüzde birine Yavuz Zırhlısını Türk emekçisiyle tamiri gelir, ödül olarak TBMM’nin verdiği bin lirayı, ‘biz sadece görevimizi yaptık, ödülü alamam’ deyişi gelir, ‘bu para Atatürk’ün emriyle verildi’ uyarısı üzerine, o zaman İstanbul Boğazında orta hâlli bir yalı alınan o miktarı, hiç elini sürmeden Kızılay’a bağışlaması, emekliliğinden sonra ise dışarı çıkacak giysisi kalmadığından oğlu Albay Halit İçduygu’ya mektup yazarak ‘eski takım elbiseni giymiyorsan bana gönder de terzide üstüme göre ayarlatayım’ deyişi gelir.

İzmit bir asma köprüdür yüreğimde; bir ucu Şehitlik diğer ucu Gölcük Tepelerinde; bir ayağı Hereke diğer ayağı Adapazarı’nda; bir ayağı dünde bir ayağı yarınlarda. Bir ayağı Gebze’de bir ayağı Yalova’da.

Evet evet; İzmit denilince dünüm bugünüm yarınım gelir.

Eşim dostum akrabalarım gelir.

İzmit denilince bir tatlı huzur, bir tatlı heyecan, bir tatlı umut gelir.

Seka Parkı’nda çayı yudumlarken körfezin yakamozunda mutluluktan kayboluşlar gelir.

İzmit bir şiir, bir rüya bir hülya şehridir.

İzmit; birçok hülyaların şehridir, kalbiyle yaşayana, kalbiyle hissedene, kalbiyle düşünene.

İzmit; düşler şehri. Düşler, rüyalar, hülyalar şehri...


Kocaeli Kitap Fuarı'ndayız...