İslam’ın ilkelerinde devlet yönetiminin şekli ve yöneticiyi belirleme açıkça belirtilmemiştir. İlk dört halife halife ise sırasıyla belirleme, vasiyet, şura ve görevi üstlenme şeklinde oluşmuştur. Muaviye b. Ebu Süfyan’ın iktidarı ele geçirmesiyle birlikte başlayan süreçte ise yönetim hanedana dönüşmüştür.

Günümüz devlet şekilleri ve yönetici belirleme usulleri dünyanın birçok yerinde farklıdır. AB denilen ülkelerde de çok çeşitlilik ve çelişkiler arz etmektedir.  Müslüman olarak bizim üzerinde durmamız gereken esas ise İslam hükümlerinin uygulanıp uygulanmadığıdır. İsimler değil, niteliğe baktığımızda isimle müsemma arasında fark olduğunu görürüz.

Günümüz kavramları maalesef İslam’ın hükümlerini içselleştirmemişdir. İslam’ı hayattan uzaklaştırıp sadece vicdan konusu haline getirmişlerdir. Osmanlı hanedanken İslam’ın kuralları çoğunlukla uygulanmaktaydı, daha sonra kurulan sistem ise İslam’ın birçok ana hususunu ortadan kaldırmıştır.

İslam tarihi bakımından son asrın hikâyesi açıkça yazılmamıştır. Yaşanan uygulamalar ise listelenmemiştir. Mağduriyetler unutturulmuştur. Dışardan alınan kavramlarla kendimize yabancılaştırılmışız ve kültürel esarete rıza göstermişiz. Gerçek anlamıyla kendimizle yüzleşememişizdir. Kısacası doğuştan gelen hastalıkların tedavisi neredeyse imkânsızdır. Bu sebeple sistemin getirdiği arızlar sebebiyle yanlışlar birbirini kovalamıştır. Bunlardan biri de din eğitimi, din hizmetleri ve camiler konusudur. Ayasofya Camii 7. Osmanlı padişahı Sultan Fatih Mehmet’in İstanbul’u fethinin en büyük sembollerinden biridir. 29 Padişahın hiç birinin aklına dahi getirmediği husus daha sonra sistemlerin değişimiyle meydana gelmiş ve Ayasofya Camii beş yıl ibadete kapatılmasının ardından müzeye dönüştürülerek kilise olmasını arzu edenleri heveslendirmiştir. Bu sebeple de batı dünyası camiye dönüşümünden memnun olmamıştır.

 “Allah’ın mescitlerinde O’nun adının anılmasına engel olan ve onların harap olması için çalışandan daha zalim kim olabilir? Aslında bunların oralara ancak korka korka girmeleri gerekir. Böyleleri için dünyada rezillik var, âhirette de onlar için büyük azap vardır. ﴾2/114﴿” Rabbimizin bu ayeti bize camilerin kapanmaması gerektiğini ifade ediyor.

Mekke-i Mükerreme de Mescidi Haram müşrikler tarafından putlarla doldurulmuş iken, Medine-i Münevvere de ise  münafıklar “Bir de şunlar var ki, zararlı eylemler gerçekleştirmek, inkârcılıklarını pekiştirmek, müminlerin arasına ayrılık sokmak ve daha önce Allah ve resulüne savaş açmış kişi lehine fırsat kollamak üzere bir mescid yapmışlardır. "Amacımız sadece iyi bir şey yapmaktı" diye de yemin edecekler. Allah şahit, onlar kesinkes yalancıdırlar.” Tevbe, 107. Ayetiyle maksadından koparılmış mescitleri anlatmaktadır.

Ülkemizde maalesef tevhid üzere mescid inşa ve imarını engelleyen zihniyetler varlığı sebebiyle bu tartışmalar yaşanmaktadır. Tüm hayat mescid ruhuna uygun yaşanmadığı müddetçe, mescitlerde Allah’ın adı hakkıyla anılmayacaktır. Ayasofya camiinin açılışı ülke siyasetinde, kapandığı günden itibaren söz konusu olmuştur. Birçok ilim ve fikir adamı ve siyasetçiler gündemlerine almışlar kısmen başarılmışsa (ezan okunması, hünkâr mahallinin namaza açılması) da tamamı açılamamıştır.

Ayasofya camiinin son asırda ki süreci, ülkemizin İslam tarihinin iz düşümüdür. Ülkemizin gerçek tarihi yazıldıkça ve yaşandıkça daha nice hakikatler gün yüzüne çıkacaktır.

“Akıbet takva sahiplerinindir” ayet