Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurdu:

“Başka bir gölgenin bulunmadığı kıyâmet gününde Allah Teâlâ, yedi insanı, Arş’ının gölgesinde barındıracaktır: Âdil devlet başkanı. (İmamun Adilun)

Siz ister yöneticiye imam deyin ister halife ve isterse başkan fark etmez nihayetinde toplumundan sorumlu çoban demektir.

Sorumluluk hem dünya da ve hem de ahirettedir.

Kuranı Kerimde yöneten ve yönetilenlerle ilgili birçok ayeti kerime vardır. Görebildiğim kadarıyla bu ayetler genelde şikayet ve üzüntü mahallinde beyan edilmiştir.

Dünya ve ülke hayatından sadece yöneticiler değil aynı zamanda halk da sorumludur.

Yıllar önceydi bir kitapçıda bulunurken bürokrat bir beyefendi geldi ve Kuran Meali almak istediğini söyledi. Bende mümkünse iki adet alıp mukayeseli okuyabilirsiniz dedim ve örnek olarak iki mealden şu ayetleri gösterdim:

Yine şöyle diyecekler: “Ey Rabbimiz! Biz önderlerimize ve büyüklerimize itaat ettik de bizi yoldan saptırdılar.” “Ey Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lânete uğrat.” (Ahzab, 67-68)

Karşılaştırdığım bir mealde “önder” kelimesini, “yönetici” diye meallendirildiğini okuyan beyefendi bu meal siyasi olmuş diyerek itiraz etti. Anladım ki bu zat İslam’ın toplumsal yönünü bilmiyor.

Evet, tarih boyu kimi tanrıyı öldürdük, kimi ise tahtından indirdik dese de Yaratan daima bir iştedir ve hükmünü icra etmektedir.

Biz sadede gelelim ki adil yöneticinin adaleti neyle kuşatılmıştır?

Adalet öncelikle imanda tevhid anlamına geldiğini müfessirler beyan ederler.

Daha sonra ise müminler arası adalet ve daha önemlisi ise müminlerin kafirlerle münasebetinde adalettir.

Gazze olayları bize gösterdi ki gücünüz yoksa adaletinizde yoktur. Yani elinizde tuttuğunuz terazinin içi boştur.

“Adaletin bu mu dünya?” sözleri şarkılara dahi geçmiştir. Adil olmayan dünyada yaşamaktayız. Yani adil olmayan sistemlerde yaşıyoruz ve halk yöneticileriyle beraber zulme meyletmiştir.

Adil olmayan ülkede yaşayan insan, hayatından memnunsa küfründen korkulur denmiştir.

SEÇİMLERİN DEĞERİ

“Belediye” kelimesi toprağı, havası ve imarıyla bir bütünlük arz eden husustur. Rabbimizin beldeye yemin ettiğini unutmamak gerekir. Bazen karye, bazen medine, bazen beled gibi farklı isimlerle de anılmış olsa maddi ve manevi olarak mamur olan belde akla gelmektedir. Şehrin üç yöneticisi vardır. Muhtar, belediye başkanı ve vali. Sonuncusunu merkezi idare atar ve halka karşı bir sorumluluğu yoktur. Bir gece yarısı Resmi Gazete de ismi yayınlanarak görevini son verilen nadir bürokratlardandır. Muhtarı ise mahalle halkı seçer, şimdilerde biraz dünyalık geliri olunca cazip gelerek adayları çoğalmaktadır. Bu üçünün içinde en çok yetki ve etki sahibi ise belediye başkanlarıdır.

Geleneğimizde görev istenmez dense de demokrasilerde seçilmek isteyen parasını hazırlar ve müracaat eder. Kıyasıya bir yarış başlar. İç/dış siyaset ve ekonomik dengeler seçimi etkiler. Sanırım etkisi en çok olacak seçimlerden biride budur. Bizim ülkede seçimle çok şeyin değişeceğine inanç zaman içinde değerini sorgulama noktasına getirmiştir.

Gözyaşlarının ve kanın aktığı günlerde seçim beklenen heyecanı vermemektedir. Sanırım siyasette aday adaylığından adaylığa terfi en zor olanıdır. Daha sonra ise konjektüre uygun bir başkan seçilir.

Gerçekten beldeye yemin edildiğine göre yeminin ve beldenin şuurunda insanlara çok ihtiyacımız vardır.