Yarın 1 Ocak 2017. Yani, yeni senenin başı. Bir yıllık zaman dilimini bitirip, yani, ömrümüzden 365 günü harcayıp, yeni bir yıla, zaman dilimine geçeceğimiz, ömrümüz olursa harcayacağımız, yeni bir zaman/ömür tüketeceğimiz bir yılın, zaman diliminin başlangıcı, ilk günü.

                   Üstad  M. A. Ersoy ve A. N. Asya, yarın için, yani “yeni senenin başı” ile ilgili söylenmesi gerekenleri, her yıl yılın ilk gününde  şuursuzca yaptıklarımızı, gaflet içinde Batı taklidimizi en güzel şekilde ifade etti. Hem de “şiir” diliyle. Bize söylenecek söz bırakmadı!

                        YENİ YIL MESAJI, Mehmet Akif Ersoy

                  “ Ya Rab! Böyle mi olacaktı, benim cennet yurdum?

                   Baktım da etrafıma yalnızım, ağladım durdum.

 

                   Bir mânâ veremedim, şu Milâdî yıl başına!

                   Şaştım da kaldım, Müslümanların vah telaşına!

 

                   Çevirdim başımı, nereye ettimse bir nazar.

                   Gördüm ki, noel için hazır, yer-yer çarşı-pazar.

 

                   Haykırmak gelmişti içimden, seslendim millete.

                   Heyhat! Duyuramadım, ne Âhmed’e ne Mehmed’e.

 

                   Ey Âlem-i İslâm’ın baş tacı, büyük Türkiye!

                   Mukaddesatı unuttun, Avrupa diye diye!

                   Yurdumu işgal eylemiş, şu garbın safsatası,

                   Kiminin maymunu var, kiminin “Noel babası!”

 

                   Anladım, zaman geçmekte bugün dünden de beter.

                   Kim bilir? Yarın ne hâle düşecek bu şaşkın beşer.

 

                   Kulaklar tıkanmış, gözlere çekilmiş perde.

                   Nankör adam, fazilet arıyor geçmiş giderde.

 

                   İslâm’dır bu vatanın dini, kitabı Kur’an-ı Kerim’dir.

                   Müslümanın bayramı, Ramazan ve Kurbandır.

 

                   Kalamaz bu böyle Fatihin, Yavuzun diyarı,

                   Noel kutlamada, geçerek Hıristiyanları.

                   Maziyi düşündüm de, hayran oldum istiklâle,

                   Ecdadıma söz verdim, varmak için istikbâle.

                   Çanakkale’de şehitlerim kefensiz yatıyor!..

                   Sakarya’nın rengi, hâlâ kıpkızıl kan akıyor!..

 

                   Şehitlik, gazilik şerefidir Müslümanların.

                   Düşmanlara alkış tutmak, işidir alçakların.

 

                   Şu alçakça yaşayanların aklına yanayım.

                   Gel ölüm gel, neredesin? Kanımla yıkanayım!

 

                    İstemem bu hayatı, Sultan etseler cihanda.

                    Ölürüm, şerefimle yatarım, toprak altında.

 

                    Ya Rab! Hidâyet ver kurtulsun bu millete.

                    İslâm’a gelsin milletim son versin şu zillete.”

               BİZE BİR NAZAR OLDU, Arif Nihat Asya          

              “ Bize bir nazar oldu Cumamız Pazar oldu.

                Ne olduysa hep bize azar, azar oldu.

               Ne şöhretten hastayız, ne de candan hastayız.

               Ne ruhça ne vücutça ne de kandan hastayız.

               Avrupa’ya bir değil iki pencere açtık.

               Uzun yıllardan beri cereyandan hastayız.

               Batı, batı diyerek eyvah hep batıyoruz.

               Yaklaştıkça her sene öz yurdumda yılbaşı,

               Yapılır milletime Frenkçe sahte aşı.

               Buna ağlar ağacı hem toprağı, taşı.

               Batı, batı diyerek eyvah hep batıyoruz.

               Sen Hıristiyan mısın? Diye sorsan darılır.

               Yılbaşında hindi kaz yemesine bayılır.

               Çam deviren hindi ki nasıl mümin sayılır.

               Bilmiyoruz çoğumuz ne edip yapıyoruz.

               Batı, batı diyerek eyvah hep batıyoruz.”

          Ne mutlu ders alanlara, alabilenlere! Ne mutlu geçen yılın muhasebesini doğru yapabilenlere ve yeni seneye, “titreyip kendine gelerek” girebilenlere. Ne mutlu İslami, milli ve yerli kimliğini koruyabilenlere, insan olabilenlere ve insan kalabilenlere! Hayatı, ömrü doğru değerlendirenlere, akledebilenlere, düşünebilenlere! Bu gece ve her gecenin ve bütün bir ömrün hakkını verebilenlere!