Sakaryaspor, bu ilin profesyonel alemdeki yegane markasıdır…

Uzun yıllardır hak ettiği yere, Süper Lig’e çıkması umuduyla takip eder tüm taraftarlar takımı…

Her sezon başında bu amaç ve hedef doğrultusunda yapılır planlar, hesaplar…

Önceki gün Adana’da Bodrumspor ile oynadığımız maçın sonunda da hayalimiz üst lige çıkmak, yıllar süren hasreti sona erdirmekti…

Maçın bir gün öncesinde neredeyse şehrin yarısı Adana’ya aktı…

Çarşı pazarda “Kavimler göçü” benzetmeleri yapıldı…

Takımını hiçbir deplasmanda yalnız bırakmayan, yenilse de kazansa da hep destekleyen, kar kış, sıcak soğuk demeden peşinden giden cefakar taraftarlar, 17 yıllık hasretin biteceği ümidiyle gittiği Adana’dan hüsranla döndü…

Maç sonunda takım oyuncularının yeşil çimlere kapanıp ağlayışı, Kaptan Cihan’ın gözyaşları içerisinde tribünlere gidip ağlaması…

Ezcümle bir maçla tüm Sakarya yıkıldı…

Her şeye rağmen, Sakaryaspor bu ülkenin futbol tarihinde önemli bir yere sahip, nice futbolcular yetiştirip memlekete kazandırmış, şanlı tarihiyle köklü bir kulüptür…

Yeter ki spor kamuoyu başta olmak üzere tüm şehir kenetlensin…

Bu duygularla, vuslatı bir başka bahara bırakan Sakaryaspor’a Bizim Bahçe’den “Yeşil siyah laleler” gönderiyoruz…

FEYZA ÇİLOĞLU’NUN HEYECANI

Şehir plancısı yeğenim Feyza Çiloğlu, bir de baktım ki elinde bir kitapla çıkageldi heyecan içerisinde…

Meğer bir hazırlığı içerisindeymiş uzun zamandır da sürpriz yapmak için haber vermemiş…

İlk romanını çıkarmanın heyecanıyla anlattı “Yiv ve Kın” adını verdiği kitabını…

Yiv ve Kın’da felsefe öğretmeni Eliz karakterinin; yaşama, yaşamın anlamına dair sorgularını, karakterin çocukluk hatıraları ve ilk aşkına yazdığı mektuplarla anlatıyor Feyza...

Öyle duru ifadelerle öyle güzel özetledi ki paylaşayım istedim sizlerle…

“İsteği, inancı, aşkı, öğrenmeyi, hüneri, şaşkınlığı, varlığı, ölümü ve hiçliği yeniden tarif etmeye davet eden felsefi yaklaşımlarla harmanlanmış keyifli ve düşündürücü bir yolculuğa çıkmaya hazır mısınız? 

Bir alemin kapısı kapanırken, bir alametin kapısı aralanır. Dünya aralık bırakılan bu kapılar hürmetine döner.” diye seslenmiş…

Okuru iç içe geçmiş yedi odalı bir handa ağırlayan Feyza Çiloğlu, açtığı kapılarla insanın yaşam serüvenindeki acı, tatlı tecrübeler, kazanım, yenilgi ve kayıplarla oluşturduğu anlam kavrayışını, hayat sözlüğünü ustaca seçtiği kelimeleriyle ortaya koymuş... 

Eliz karakterinin, çocukluk hatıraları ile sizi 80’li ve 90’lı yılların Türkiye’sine götürürken, o dönemin çocuklarına haz veren bir dokunuş yaparak açtığı kapıyı kapatıyor…

Okurken her kapı açılışında merak, her kapı kapanışında tatlı veya buruk bir gülümseme ile kendinizi yeni bir diyarda buluveriyorsunuz...

“Zaman, evren yaratıldığından beri var olan ilk gerçekliktir. Ne var ki dünyanın en eski mesleği saat tamirciliği değil fahişeliktir. Fark ettim ki, şefkatli kollarında teselli aradığım zaman, bir hayat kadınıydı.” diyor…

Zamanın, bir yara bandı gibi iyileştirici yönünden çok, yıkıcı ve acı veren tecrübelerle kendini durdurulamaz biçimde tekrarlayarak ilerlemesinin altını çizerek, insanın günden güne sonuna yaklaşırken bir yolu, yordamı olmalı gerçeğini ortaya koyduğunda, düşüncelere dalıyorsunuz: “Benim bir yol haritam var mı?” 

Kitabın sonunda Kaf Dağı’nın ardına ulaşabilen otuz kuştan biri olup olmadığınızı sorgulayacak, zamanın veya tekâmül yolculuğunun hangi diyarında asılı kaldığınızı düşüneceksiniz... 

Efsaneler, masallar, hikayeler ve mektuplarla zenginleştirilmiş, cümlelerin altını çizmeye yetişemeyeceğiniz postmodern bir roman okumak isterseniz Feyza Çiloğlu’nun romanı tam size göre…

Sizlere de tavsiye edeceğim kalitede bir roman olduğuna inandığım ve hemen okumaya başladığım “Yiv ve Kın”ın yazarı kıymetli kızım Feyza’ya başarılarının daim olması dileğiyle Bizim Bahçe’den “orkideler” gitsin istedim…