Onu ilk kez 90’lı yılların başında tanıdım…

O zamanlar sohbetler Uğur Koru Lokantası’nın üst katında yapılıyordu…

Arkadaşımın zorlamasıyla, biraz da istemeye istemeye sohbetin ortasında buldum kendimi…

1 saati aşkın sohbet esnasında o yaşıma kadar hiç duymadığım şeyler duydum…

Sanki sihirli bir el bana dokunmuşçasına tepeden ayağa bir titreme hissettim…

Gel zaman git zaman; okuldu, evlilikti, askerlikti derken epey bir uzak kaldım sohbetlerden…

Aradan geçen uzun yılların ardından yine aynı arkadaşımın vasıtasıyla bir kez daha sohbet ortamında buldum kendimi…

Ve karşımda yine o vardı…

Saçları dökülmüş, çehresi değişmişti ama söylediklerinde zerre kadar değişiklik yoktu…

Yine o insanı alıp götüren, ruha dinginlik veren cümleler, meseller ve hatıralar…

Sanki hiç unutmamış gibi gözlerimin içine bakarak yaptı sohbetini…

90’lı yılların başında, Uğur Koru Lokantası’nın üst katındaki ilk karşılaşmamızı da unutmamış ki, “Senin duanı ta o zaman yapmıştık” dedi bana…

Daha sonra yaşımın da verdiği olgunlukla bir kez daha yazdıklarını okumaya koyuldum…

Gerçek aşkın Allah aşkı olduğunu, Allah’tan ümidin kesilmemesi gerektiğini, Allah’a duanın nasıl ibadet olduğunu ve de en önemlisi ölümün son olmadığını öğretti bana…

Hiçbir zaman elinden düşmeyen o “kırmızı kitaplardan” süzülen kelimeler bana adeta yeni bir dünyanın kapısını açtı…

Hala daha fırsat buldukça, özellikle de kendimi en kötü hissettiğim zamanlarda sohbetlerine gider ve sohbetin sonunda yeniden doğmuşçasına evimin yolunu tutarım…

Bahsettiğim kişi 40 yıla yakın bir zamandır değil Türkiye, dünyanın dört bir yanına hizmet götüren Zafer Dergisi’nin Genel Yayın Yönetmeni ve onlarca kitabın yazarı olan Selim Gündüzalp’ten başkası değil…

İşte o Selim Gündüzalp bundan böyle haftalık yazılarıyla gazetemizin sayfalarında yer alacak…

Onca işinin arasında bizlere de vakit ayıracak…

Aylar süren ısrarımız neticesinde bir de gazetemizin sütunlarından okuyucularımızın gönlüne akacak…

Yerel ağırlıklı yazılarıyla bizlere yeni bir ufuk çizecek, yolumuzu aydınlatacak…

Allah Selim Gündüzalp abiden razı olsun ve onu başımızdan eksik etmesin…

İçinde bulunduğumuz şartlarda, ahir zamanda, onun gibi insanların söyleyeceklerine o kadar çok ihtiyacımız var ki…

MAKSAT YEMEK DEĞİL

Adapazarı’nda küçük bir sokak…

Bir tarafı Soğan Pazarı’na, diğer tarafı Çeşme Meydanı’na bakar…

Cuma günleri, namazlarını eda eden insanların öbek öbek bu sokağa doğru yol aldığını görürsünüz…

Yaklaşık 40 senedir süregelen bir davete icabet ederler...

Çocuğu, genci, yaşlısı; her yaştan insanı bir araya getiren bir gelenektir bu…

Siyasetçisinden temizlik işçisine, esnafından memuruna, farklı sosyal statülere sahip insanları bir sofrada buluşturur…

Hiçbir karşılık beklenmeyen ve de hiçbir ayrım gözetilmeyen bir yemektir bu…

İçerisinde her zaman Allah ve Resulünün anıldığı manevi bir atmosfer, farklı bir iklimdir sizi misafir eden…

Başka bir kokunun, başka bir dokunun hâkim olduğu tertemiz bir mekân karşılar sizi…

Ustalıkla pişirildiği kokusundan belli olan kuru fasulye, köpük tabaklarda pilavla birlikte servis edilir…

Hal hatır sorulur; dertler, kederler dinlenir…

Hep beraber yenilen yemekler, birlikte yapılan dualarla son bulur…

İnsanlar cuma gününün bereketiyle hem karınlarını, hem de kalplerini doyurur...

 

***

 

Gani Nihat ağabeyin (Parlar) 1975 yılında Tozlu Camii’nden çıkan öğrencilere yemek vermesiyle başlar gelenek...

İlk zamanlar mercimek çorbası ikram edilir, sonra taze fasulye…

Sonra sonra taze fasulyeden kuru fasulyeye dönülür ve yanına bir de pilav eklenir...

Umum belde halkının sadakası mahiyetindedir bu tür yemekler…

Keşke böylesi mekânların sayısı daha da artsa…

İnsanlar ellerinde ne varsa diğerlerine ikram etse…

Zira izzet-i ikram taşları yerinden oynatır derler…

***

Şehirleri şehir yapan böylesi güzel gelenekleridir...

40 senedir ruhları besleyen Zafer Dergisi’nin yürüttüğü bu gelenek de bir yönüyle Adapazarı’na aittir artık…

Başka bir yerde bu lezzeti duymak, başka bir mekânda bu hazzı yaşamak o kadar kolay olmasa gerek…

Dilden dile, gönülden gönüle yayılan bu yemek, her gün genişleyen bir halkayı oluşturur beraberinde…

İnsanları iyiye, güzele çağıran; kardeşliği ve beraberliği pekiştiren bu halka günden güne daha da büyür…

Sınıf farkı gözetmeden, makam mevki gözetmeden, hiç kimseden hiçbir karşılık beklemeden…

***

Cuma günleri Adapazarı’nda küçük bir sokağa yöneldiğini görürsünüz insanların...

Başları önde, sessizce “Rezzak” olan Cenab-ı Allah’ın davetine yol alırlar…

Kalplerini doyurmaktır tek gayeleri…

Güzel gelenekleri yaşatır, güzel şehirleri…