İnternette gezinirken dikkatimi çekti, “Bu yazıyı mutlaka okumalısın” ikazı…
Dedim bir bakayım…
Baktım fakat ayrılamadım, bir solukta sonunu getirdim yazının…
İnternethaber.com sitesi sahibi Süleyman Özışık, tüyler ürperten bir olayı dile getiriyor, çarpıcı cümlelerle…
Ergenekon dönemlerinin faili meçhul cinayetleri gelip oturdu zihnimin bir köşesine…
Demek, o zihniyetin sona erdiğine yönelik düşünceler boşmuş…
Bakın Gezi Parkı’na oturmuş masum gençlerin kanı üzerine oynanacak oyuna ve koyun elinizi vicdanınıza, okuyunca yazıyı…
Sonra düşünün, düşünün ve düşünün…
“Önce şu meseleyi açıklığa kavuşturalım. Herkes birbirine polisin Gezi Parkı'na neden Erdoğan'ın belirttiği tarihin aksine cumartesi gecesi operasyon yaptığını soruyor.
Nedenini bu kardeşiniz size açıklasın.
Cumartesi günü öğleden sonra polis SDP'nin bazı inlerine baskın yaptı. Baskın yapılan bir büro katında çok sayıda polis giysisi ve yine çok sayıda havai fişek ile molotof kokteyl bulundu. Bunların bazılarının diğer militanlara dağıtıldığı tespit edildi ama ele geçirilemedi.
Yapılan sorgularda bu militanların aynı gece Gezi Parkı'na polis kıyafetiyle saldırıp çadırları içindekilerle beraber yakacağı ve havai fişekleri patlatıp suçu polisin üstüne atacağı tespit edildi.
Derhal harekete geçen polis, Gezi Parkı'na sivil ekipleri sokarak çevreci eylemcileri uyardı. Buna inananlar kendiliğinden boşalttı. Boşaltmayanlar ise 40 dakika uyarıldı çıkmaları için. Eylemciler çıkmayınca müdahale oldu.
Mesele bundan ibaret!
YÖNETMEN VE SENARİST
Şimdi asıl konumuza dönelim.
Hani bilirsiniz. Bazen çok reyting alan dizilerin oyuncularına sorulur, "Önümüzdeki bölümlerde neler olacak" diye...
Cevap basittir: "Onu dizinin yönetmeni ve senaristi bilir."
Yurdun batısında sahnelenen, 60 ilinde gösterime aynı anda giren oyun böyle bir oyundu işte... Figüranların konusunu bilmediği, senarist ve yönetmenlerin ise çok net bildiği kirli mi kirli bir oyun...
Kameranın kadrajına istemeden de olsa giren "masum çevreci" rolündeki bahçıvanları bir kenara bırakalım.
"Aşk filmi çekiyoruz" yalanıyla kandırılıp, bir ülkenin geleceğine, istikbaline tecavüzün sahneleneceği porno filmini görüp hemen uzaklaşan ehli namusları da diğer kenara ayıralım.
Geri kalanları zaten "Çapulcuyum çapulcu" diye naralar atarken saray soytarısı rolünde üstün başarı sağladıklarının farkında değil...
Filmin yönetmenleri uluslararası yönetmenlerdi, yardımcı yönetmen koltuğunda da bazı sözde Türkler vardı. Filmin başında masum çevreci eylemciler, "Benim ağacımı kesemezsin" diyor, orada bulunan bazı polisler de, "Hem keserim, hem de su sıkarım" diyerek TOMA'lardan su fışkırtıyordu.
AĞACIMI DEVİRDİN
Bunun üzerine Türkiye'deki yardımcı yönetmenler, üniversite, özel şirket ve bankaların önünden kaldırdıkları yüzlerce otobüsün içine istifledikleri gençleri filmin sahnelendiği platforma taşıyordu.
Ne hikmetse gelen herkes, "Sen ki benim ağacımı devirdin. Bende Başbakan'ı devirmeye çalışırım ulan" diyordu.
Filmin alternatif sonları hazırlanmıştı ama, adı belliydi: "Türk Baharı: İktidarı devirme oyunu" Sosyal medyadan şeytanın yüzünü kızartacak yalanlar köpürtülüyor, "Başbakan inine girdi, saklandı, korktu, kaçtı" diyerek birbirlerine cesaret iğneleri vuruyorlardı adeta...
18 gün, böyle sergilendi bu oyun..
Ta ki millet zaplama düğmesine basıp, ratinglerine son verinceye kadar. Birden apışıp kaldılar, mecburi sezon finali yaptılar.
Film böyleydi.
Her filmde olduğu gibi bu filmde de bazı olaylar pek tabi ki abartılarak sunuldu ekran başındakilere... Twitter'i açtığında darbe tamamlanmış görünüyordu. Ama sokağa çıktığında iktidarın makamı da koltuğu da yerli yerinde duruyordu.
Kaçtı dedikleri başbakan bırakın kaçmayı, olayların patlak vermesinin hemen ardından İstanbul'un kalbine, cehennemin tam orta yerine girmiş, Dolmabahçe'deki ofisine geçerek hem dünyaya, hem de Türkiye'deki darbe filminin alçak yönetmenlerine, "Ben buradayım" mesajı veriyordu.
OYUNU BOZARIM
Filmi bırakalım da şu son 3-4 gün içinde yaşananlara bakalım.
Başbakan özellikle yurtdışından döndükten sonra gerek havaalanında, gerekse Ankara ve İstanbul'da yaptığı mitinglerle herkese tarihler boyu anılacak bir mesaj veriyor.
"Ben bu oyunu bozarım" diyor Başbakan. "Halkın yüzde 25-30'unu sokağa dökerek beni yıldıramazsınız. Beni indirmeniz için bu canı bu tenden ayırmanız gerek" diyor.
Mitinglerine dalga dalga akın eden taraftarları ise bambaşka bir mesajla arşı titretiyor: "Oyum da, oy verdiğim adam da benim namusum. Namusuma uzattığın eli kırarım. Geri bas!" diyor milyonlar.
Sen "gitsin" mi diyorsun, ben "gitmeyecek" diyorum. Sen "asarım" mı diyorsun, ben "astırmam" diyorum. Sen "zorla, zorbalıkla indiririm" mi diyorsun. Ben "indirmene müsaade etmem. Sadece sandıkta indirebilirsin" diyorum. "Ne olacak şimdi, sokakta birbirimizin gırtlağına mı yapışalım. Birbirimizi mi boğazlayalım istiyorsun?" diye soruyor aklı selim...
YEŞİLLER İLE KOL KOLA
Mesele Recep Tayyip Erdoğan değil arkadaş!
Bu ülkenin aklını, vicdanını ve imanını yitirmemiş halkı, Erdoğan üzerinden ülkesine yapılan hayasızca akını bertaraf etme, inancına ve iradesine tecavüze yeltenenleri hadım edilmiş olarak gerisin geri gönderme sevdasında.
Sen hala anlamadın mı"
Öyle bir çıldırmışlık ki, bu sözlere kimse aldırış etmiyor, yanlışı doğru olarak görüyor.
Komediye bakın ki eylemciler, kendisini donuna kadar soyan kapitalist banka ve faiz baronlarıyla birlikte, sömürücülerle birlikte antikapitalizm sloganları atıyor. Birileri de buna özgürlük ve demokrasi mücadelesi adını veriyor. Vatanperverliğe bakın ki, Almanya'da neredeyse her ay Türkler düzenlenen saldırılar sonucu katledilirken, bizim eylemciler bu ülkenin Yeşiller Partisi'nin temsilcisi ROTH ile kol kola polise karşı direniyor. Kimse dönüp, "Ulan sen önce ülkende katledilen kardeşlerimin hesabını ver alçak kadın" diyemiyor. Bunun adına da "eylemcilere uluslararası destek" deniyor!
Alçaklığa bakın ki, eylemciler masum vatandaşın arabasını, otobüsünü, dükkanını binasını yakıyor, özgürlük timsali aydınlarımız bunun adına "Hak arayışı" adı veriyor.
DEVLETİN GÜCÜ SINANDI
Namussuzluğa bakın ki; kapitalistlerin banka ve şirket reklamlarında oynayarak trilyonları cebine indiren ne kadar sanatçı müsveddesi varsa "Darbe çığlığı" atıyor, kalemi ne kadar kirli gazeteci ve yazar çizer varsa, onlar da dün yaptırdıkları askeri darbeleri unutmuşçasına "Halk devrimi" unvanıyla bu terörü destekliyor.
Onlardan bu gücü alan ergenler de polise taş Molotof atıyor, araba ev yakıyor, polis gaz bombası, biber gazı atınca zırlamaya başlıyor. Zengin ailenin şımarık züppeleri gibi, "Annnee yaaa. Polis amcalar araba yakmama izin vermiyoooo. Gözüme biber gazı püskürtüyooo" diyor.
Sanki polise gül atmış da gülsuyu bekliyor hergele!
Kabul edin.
Devletin gücü sınandı. Devlet de askeriyle ve polisiyle azametini gösterdi, "Bu bir oyun ve bu oyunla bana diz çöktüremezsiniz" dedi. Demokratik bir ülkede sonsuza dek kendinizi yasaların dışında ve hatta üstünde tutmayı başaramazsınız.
Denerseniz, alaşağı edilirsiniz.
ÇOCUKLA SÖYLEŞİ
Biz oyun dedik, "Bunlar oyun. Bu oyuna alet olmayın" dedik diye sövüldü.
Vallahi oyun, billahi oyun, tillahi oyun a benim aklını kullanamayan kardeşim.
İki kulağının arasındaki boşlukta beyin adında birşey varsa bu oynanan kocaman bir oyun bunu anla artık. Sen ileriki bölümlerde neler olacağını bilmeden oynayan bir figüransın idrakın bu kadar mı kıt?
Bu oyun, Baykal'ın kaset komplosuyla bertaraf edilmesiyle başladı. Baykal bu oyunun figüranı olacak adam değildi çünkü. Hatırla Baykal'a komplo iddianamesinde neler yazıyordu?
"Baykal uzaklaştırılmalı, Kemal Kılıçdaroğlu desteklenmeli" denmiyor muydu? "Başarılı olmamız için bu Halk TV mutlak ele geçirilmeli, bize teslim edilmeli" denmiyor muydu? O halk TV değil mi bugün ülkede adeta darbeyi destekleyici yayınlar yapan?
Hale bakın ki, bu Halk TV geçen gün 9 yaşında bir kız çocuğuyla söyleşi yapıyor. "Bu eylemler hakkında ne diyorsun" diye soruyor.
Çocuk ne dese beğenirsiniz?
"Allah sizi inandırsın 3 yaşından beri eylemlere katılırım. Ben böyle vahşet görmedim. Bu vahşet" diyor masum çocuk. Belli ki ezberletilmiş. Belli ki böyle söyle denmiş. Halk TV, "Evet sayın seyirciler görüyorsunuz küçük çocuklar bile artık isyan ediyor" diyor.
Aynı kanal, "Eylemciler beni kolumdan tuttu köprüden attı" diyen bir başka 9 yaşındaki çocuğun sözlerine ise itibar edilmemesi gerektiğini söylüyor. Bunlar sana hiç mi mesaj olmuyor a benim okumuş gencim?
Bunları diyor diye insanlara "Makarnacı, kömürcü takımı" deme güzel kardeşim. Yakında bankalardan balya balya taşınan ama seri numarası devlet tarafından alınmış 200 TL'lik banknotların kimlerin elinden kimlere dağıtıldığını okuyunca mahcup olacaksın. Bunları sana söyleyenlere "koyun sürüsü" deme canım kardeşim! Bulunduğun çevreye çok iyi bak. Koyunların arasındaki 'koç'u çok iyi göreceksin!”