-Behçet Necatigil, şiir yazacağı zaman öğrencilere ödev verir, sınıfın penceresinden dışarı bakarmış. Ne kadar da benziyorum Necatigil’e.
-Hilmi Yavuz’un Çöl Şiirleri’ni, garip bir şekilde, sanki kendim yazmışım gibi okumuştum. Ne kadar da benziyordum Hilmi Yavuz’a.
-Kendimi bildim bileli ‘sebepsiz hüzün’ün talebesiyim ve ‘loş odalar mektebi’nden başka bir mektebe de gitmedim. Ne kadar da benziyormuşum Çelebi’ye.
-Benim de üstüme yok ‘içlenmek zanaatında’. Ben de canımla besliyorum ‘şu hüznün kuşlarını.’ Ne kadar da Cemal Süreya’yım böyle!
-‘Oteller Kitabı’nı benden önce yazmış Edip Cansever. Ne kadar Edip Cansever’im böyle!
-Ey ikiyüzlü okur, ikizim, kardeşim. Ne kadar da benziyorum ama kime? Okur’a mı Baudelaire mi?
-‘Bir aşk oluverdi âşinâlık’ diyor Yahya Kemal. Bilirim âşinâlık nasıl aşk oluverir. Öyleyse Yahya Kemal’e de benziyorum ben!
-‘Her Akşamki Yolumda’yım. Ve benzeyenim ben Ziya Osman Saba’ya.
-‘Akşama Doğru’ İlhan Berk’e ne kadar da benziyorum ben!
-Sezai Karakoç ‘Zambaklar en ıssız yerlerde açar’ diyor. Yani benim ruhumda. Sezai Karakoç’a benzemiyor muyum, siz söyleyin.
-Zarifoğlu için değil sadece benim için de ‘Ne çok acı var.’ Böylesine benzeyişimiz ne ‘acı’ değil mi?
-Kâh tavanaralarında kâh rüyâların Duino Şatosu’nda ‘melek’lere haykırdı Rilke, iki yaz günü daha diledim Tanrı’dan ben de. Demek ki Rilke’ye de benziyorum.
-Bir şiirimde ‘yokluk serabı’ diye bir ifade kullanmıştım, sonra Nef’î Divanı’nda rastladım aynı ifadeye. Bu, Nef’î’ye de benziyorum mu demek?
-‘Esir-i gurbetiz biz senden özge âşinâmız yok’ diyor büyük Fuzûlî. ‘Yok’ kelimesini çok kullanan ben fakîr, söyleyin Fuzûlî’ye benzemiyor muyum?
-Ben de dâimâ ‘hayâl havuzu’nda seyretmiyor muyum sûretimi, hayatı? Ben biraz da Ahmet Haşim değil miyim?
-Gâlib Dede ‘âteş denizleri’, ‘nûr-ı siyâh’ı, ‘kalb kalesi’ değil mi benim de dâimâ etrafında dönüp durduğum istiareler. Öyleyse Gâlib Dede’ye ne çok ve ne de güzel benziyorum ben!
-Hâfız, sevgilinin bir ‘ben’ine bütün Buhara’yı, Semerkant’ı bağışlar. Ben bütün dünyayı bağışlarım, ne kadar da benziyorum bu cömertliğimle Hâfız’a.
-Elitis, bir ‘güneş’ âşığıydı, ben de öyleyim. Ne kadar benziyorum Elitis’e, ikimiz de sık sık ‘güneş’i doluyoruz dilimize.
-Başo, kirazçiçeklerini bol bol kullanıyor. Beni de deli eder kirazçiçekleri. Başo benim ruh ikizim sanki…
-V.B. Bayrıl ‘panter’i dilinden düşürmüyor, ben de gözümden düşürmüyorum. Ben, V.B. Bayrıl’a benziyorum öyleyse.
-Nerval bir sokak fenerine astı kendini; bense Dil’in fenerine. Nasıl da benziyoruz, Nerval ile Ben, birbirimize!
-Lamartine’in Göl’ü ve Rafael’i bende hâlâ kanar. Ben bu yüzden göle ve yan odadaki ayak seslerine âşığım dâimâ. Görüyorsunuz ya nasıl da benziyorum Lamartine’e.
-Turgut Uyar ‘ey’ demeyi bilenleri severdi, ben ‘âh’ demeyi severim. Çünkü benziyoruz birbirimize.
İşte böyle, şiirim değil ey okur benzeyen; -benim! Ben kendimden başka her şeyim!