Eckart, birkaç yıl sonra öldü. Ölüm döşeğindeyken şu inanılmaz açıklamayı yaptı: “Adolf Hitler’i biz yetiştirdik ve size Führer = Kurtarıcı yaptık. Müziği çalan benim, sahnede dans eden odur. Onun sözünden çıkmayın. Almanya’nın kurtarıcısı odur.”

Okültist gizli ilimler uzmanı Dietrich Eckart’ın ” Biz” dediği, Cermen Tarikatı ve onun kutsal Vehm ile soyluların Okültist monarşist örgütü Thule’ydi.

Bazı insanların Maddeötesi Varlık’lar tarafından beslenmesinin mümkün olduğu Kur’anı Kerim’de de açıkça ifade edilmektedir: “Şeytanlar, dostlarına fısıldar, telkinde bulunurlar” (En’am Suresi 121)

Schopenhaner (1860) diyor ki: “Benim felsefi önermelerim, benim karışmam olmaksızın ve irademin uyuşmuş gibi olduğu esnalarda, fikrimin evvelce göremediği bir yönde meydana gelmişlerdi. Bu nedenle kendi eserime yabancı gibiyim”

104 senfonisi ve birçok kompozisyonu olan Haydu (1869) “Çalışamadığım zamanlar tesbihimle bir kenara çekilir ve Ave Maria (Ya Meryem) ilahisini okurum. Fikirler o zaman derhal gelir” demişti.

“O resmi sen mi çizdin” başlığı altındaki konunun özeti şudur:

Kur’an’ı Kerimde 6. Sure’nin 128. ayetinde ” Ey Cin topluluğu insanların önemli bir kısmını hükmünüz altına aldınız” ifadesine göre insanların önemli bir kısmı Cin ismiyle tanımlanan elektromanyetik bir bedene sahip ışınsal  maddeötesi varlıklar tarafından kullanılmaktadır ve bu hususun en kuvvetli delili bu ayettir.

GİZLİ İLİMLERİN YAKIN TARİHTE KULLANILMASI

Hitler ve yakın çevresi astrolojiye, ezoterizme ve gizli ilimlere aşın derece düşkündüler. Şu kadarı söylenebilir ki, SS’leri yöneten Heinrich Himmler’in, Rudolf Hess’in ve Alfred Rosenberg’in ve diğerlerinin özel astrologlan ve okkültizmle uğraşan elemanları vardı.

“Herhalde bir buda olarak ölmek de bana yakışmaz”

Adolf Hitler böyle buyurmuştu ama 1 Mayıs 1945’te onun öldüğü ya da ortadan kaybolduğu gecenin sabahı Berlin’e giren Kızıl Ordu Birlikleri işgal ettikleri terk edilmiş biz Nazi Karargahı’nda gözlerine inanamadıkları bir olayla karşılaşmışlardı. GERÇİ BİNA TERK EDİLMİŞTİ AMA BÜYÜK SALONLARDA YAN YANA DİZİLMİŞ 1.000 KADAR NAZİ ÜNİFORMALI CESET YATIYORDU. ASKERLER CESETLERİN KİMLİKLERİNİ İNCELEDİKLERİNDE BUNLARIN HİMALAYA’DAN GELMİŞ TİBETLİ BUDİST KEŞİŞLER OLDUKLARINI GÖRMÜŞLERDİ. BU KEŞİŞLER NİÇİN VE NE ZAMAN BERLİN’E GETİRİLMİŞLER VE NİÇİN TOPLUCA İNTİHAR ETMİŞLERDİ, HİÇBİR ZAMAN ANLAŞILAMADI.

Hitler’in kişisel kütüphanesi okültizm ve ezoterik ilimler alanında yazılmış kitaplarla doluydu.

Adolf Hitler ve Naziler’e gelinceye değin Avrupa tarihinde büyü, sihir, astroloji ve okültizmle uğraşmış, gündelik siyaseti ve halkının yaşamını bu gizli ilimlerle yönlendirmiş sayısız kral, devlet adamı, din adamı, siyasetçi ve asker vardı. Bunları tek tek yazmak ciltler doldurur. Birkaç örnek yeterli olacaktır.

Papa 9.Benedict çok ünlü bir büyücüydü. “Kara Büyü” nün her türünü yapabiliyordu. Yaptığı büyüyle en güçlü siyasi rakibi Malatesta’yı hastalandırarak öldürdüğü söyleniyordu. Martin Luther bu papayı kastederek “KATOLİK KİLİSESİ’NDEKİ TÖRENLERİN ÇOĞU DİYABOLİK BÜYÜNÜN KOPYALARIDIR” demişti.

Napolyon Bonaparte da batıl inançlara çok güçlü bağlılık duyan bir devlet adamıydı. Astrolojiye çok meraklıydı. Paris’in ünlü kadın kahini Marie Le Normand (1793-1843) Bonaparte’nin özel falcısıydı. Napolyon her ay bir tam gününü gerçekten de özel yetenekli bu kadınla geçirirdi.

Günümüzde de bir çok devlet adamı büyücülerden, okültistlerden, astrologlardan ve şifa dağıtıcılanndan yardım almaktadır. Hillary Clinton, Sovyetler Birliği’nin Unutulmaz devlet başkanı Leonid Brejnev bunlardan sadece ikisidir. Brejnev’in “özel şifacı”sı ile 1989’da KGB’nin özel izniyle Moskova’da bir görüşme yapmıştım. Gerçekten de şaşırtıcı bir kadındı.

ŞATODA BEYNİ YIKANAN TÜRKLER KİMLER?

“Manevi Cihazlanma Derneği’nin Türkiye kanadında, Nazizmin babası gizli Thule Örgütü‘yle ilişkili Almanlar ve Avusturyalılar vardı. Dernek 1960’h yılarda ordu içinde etkiliydi.”

1995 yılında Aktüel Dergisi’nin 229. sayısında yayınlanan bir dosyada Araştırmacı Yazar Aytunç Altındal ilginç saptamalarda bulunuyor:

“İsviçre’de Montrö yakınlarındaki Caux kentinde tarihi bir şato          Umberto Eco’nun romanından uyarlanan “Gülün Adı” filminin sahnelerini andıran bir ortaçağ dekoru. 1500 kişilik dev salonlar, antikalarla dolu uzun koridorlar ve ortalıkta dolaşan siyah cüppelerinin arasında kollarını kavuşturmuş yaşlı papazlar…. Burası bir kilise değil. ‘Moral Rearmament’ yani ‘Manevi Cihazlanma Derneği’nin karargahı.

BU KARARGAHTA UZUN YILLAR ÇEŞİTLİ TÜRKLER EĞİTİM GÖRDÜ. SON OLARAK 1994’TE ÜNLÜ BİR KADIN REKLAMCININ ORGANİZASYONUYLA, 20 BAŞARILI TÜRK GAZETECİSİ BİR HAFTA AĞIRLANDILAR. PAPAZLAR, TÜRK GAZETECİLERİNİN AYAKLARINI BİLE YIKADI.

AB’NİN FİKİR BABALARI

1920’de bir rahip tarafından kurulan Manevi Cihazlanma Derneği, 1936 yılında İngiliz İstihbaratınca Nazi sempatizanı ve yıkıcı faaliyetlerde bulunmakla suçlandı… İngilizler, Derneği ‘Beşinci Kol’ faaliyetlerinde bulunan ‘Yıkıcı Kuruluşlar’ listesinin en başındaki ilk üçe soktular. Dernek, Hitler’in yenilgisinden sonra 1945 yılında Fransız ve Alman önde gelenlerini gizlice buluşturarak, 5 yılda üç bin kişiyi bir araya getirdi. Avrupa Topluluğunun nüvesi bu görüşmelerde atıldı. Derneğin ilkesi, Hıristiyan ahlakının üstünlüğü çerçevesinde Katolikleri, Protestanları ve Ortodoksları birleştirmekti….”

“Manevi Cihazlanma Derneği, ABD’de en etkili kurumlardan biridir. Bill Clinton başkanlık yönetiminde de çok etkilidir. Butros Gali, Zbigniew Brzezinski gibi ünlü şahsiyetler de Derneği öve öve bitiremiyor. Başkan Clinton’dan özellikle İslam ve AT konusunda örgütle temas halinde olmasını istiyorlar. Dernek, Türk-Yunan ilişkilerinde arabuluculuk görevi üstleniyor.”

ÖNEMLİ TÜRKLER DE ‘CİHAZLANMIŞ’

“Manevi Cihazlanma Derneği’nin bir de Türkiye kolu vardır. 1950’lerde Neo Nazi hareketler yeni adlar aldılar. 195455’lerde İstanbul’u ve diğer büyük şehirleri güzelleştirme dernekleri sardı. Birçok iş adamının Avrupa ve İsviçre ile bağlantıları, bu dernekler aracılığıyla oluyordu.”

“Manevi Cihazlanma Derneği, Caux’daki şatoda eğitilmiş Türkler tarafından 1958 yılında Ankara’da kuruldu. 40 kişilik kurucu heyetinin toplantıları ve çalışmaları Bulvar Palas’ta yapılırdı. Derneğin onursal başkanı dönemin İstanbul Valisi Fahrettin Kerim Gökay’dı. Ünlü mason Ekrem Tok ve İstanbul’da yaşayan bazı Alman, Avusturyalı ve Polonyalılar da derneğin üyeleri arasındaydı. Bunların bir kısmı, geçmiş yıllarda Nazi Partisinin babası olan gizli Thule Örgütü’yle sıkı ilişkileri olan kişilerdi. 27 Mayıs İhtilali’nde çok etkili oldular. Dernek, Fener Patrikhanesine Vatikan gibi ‘Devlet İçinde Devlet’ statüsü vermek için çok uğraştı, zamanın Başbakanı Adnan Menderes’e tavsiyede bulundu. 1960lı yıllarda ordu içinde de etkiliydi.”

Aktüel Dergisi, Manevi Cihazlanma Derneği’nin kayıtlarını Emniyet Genel Müdürlüğü ve Dernekler Masası’ndan sordu. Alınan cevap “Manevi Cihazlanma Derneği 1967 yılında feshedilmiş, evrakları da SEKA’ya gönderilmiş” oldu.

Hiçbir zaman Manevi Cihazlanma Derneği’nin kurucu heyet listesine ulaşmak mümkün olmadı. Kurucuların çoğunun hayatta olmadığını öğrendik. Ama Derneği çok iyi hatırlayan biri vardı: 27 Mayıs döneminin devrimci gençlik lideri Dr. Memduh Eren, dernekle ilgili bildiklerini şöyle anlattı.

“Dönemin ihtilalci subaylarından, rahmetli Celil Gürkan Paşanın en yakın dostlarındandım. Paşa ve eşi 1972 yılında bana Manevi Cihazlanma Derneği’nin kendileriyle ilgilendiğini anlattılar, 1960 yılında; ihtilalden 10 gün sonra Celil Gürkan Paşa, Kıbrıs’ta görevliyken İstanbul’dan komşuları olan iki yahudi aile ziyaretlerine geliyor. Birlikte İsviçre seyahati yapmayı teklif ediyorlar. Paşa ‘Mümkün değil, ihtilal oldu, görevimi terkedemem’ diyor. Bunun üzerine İstanbul’daki 1.Ordu Komutam’nın telefon emriyle Celil Gürkan Paşa’ya 3 ay izin çıkartılıyor. Paşa ve eşi yahudi ailelerle beraber İsviçre’deki derneğin şatosuna gidiyor. Orada 15 gün boyunca, günde 6 saat ders altında, beyin yıkamaya maruz kalıyorlar.”

THULE ÖRGÜTÜ VE ÖLÜ GÖSTERİLEN RUDOLF VON SEBOTTENDORF TÜRKİYE’DE SAKLANDI MI?

Hitler’e ve Nazi Partisine kaynaklık eden gizli Thule Örgütü’nün liderinin, 2. Dünya Savaşında Nazi yenilgisinin ardından, “ölü” gösterilerek yıllarca Türkiye’de saklandığı… Peki Manevi Cihazlanma Derneği ile bu liderin gizlenmesi arasında bir bağlantı var mı? “iki olay paralellik arzeder” diyor, AraştırmacıYazar Aytunç Altmdal ve açıklamalarına şöyle devam ediyor:

“Thule’nin lideri Rudolf von Sebottendorf, Hitler’i siyasete sokan, yükselten, ona mali destek bulan da Thule’ydi. Gamalı haçlı Nazi bayrağını bile Thule hazırlamıştı. Bu ölçtün lideri olan Baron Rudolf von Sebottendorf 1945 ile 1957 yıllan arasında Türkiye’de ‘Görünmeyen Eller’ tarafından korundu. Balıkesir ve Adana illerinde saklandı. Alman tarihçileri ‘Baron 1934’te Hitler’le çelişkiye düştü ve öldürüldü’ dedilerse de ölmemiş ve İstanbul’a kaçınlarak 1934 ile 1945 yılları arasında Alman istihbaratı görevlisi olarak çalışmış, İstanbul’da Taksim ve Teşvikiye’de yaşamış, Türk önde gelenleriyle dostluklar kurmuştu. İngilizler ‘1945’te Almanya teslim olunca Baron intihar etti’ diyorlardı. Oysa Baron’un öldüğü söylenen tarihten 12 yıl sonra bir başka soyadıyla, 1957 yılında Balıkesir‘den Antalya’ya gelen üç kişilik bir Alman heyetinde yer aldığını, Antalya’da iki gece Cumhuriyet Oteli’nde kalarak Adana’ya geçtiğini ve böylece Sebottendorf un 1945 ve 1957 yıllan arasında Türkiye’de ‘Görünmeyen Eller’ce korunuyordu”

Peki saklayanlar kim? Dünyayı yönetenler arasında gerçekten insanlığın bilmediği gizli örgütler de mi var, bunların kolları Türkiye’ye de mi uzanıyor?

MİT eski daire başkanı Mahir Kaynak “Neo Nazizm’in arkasında ABD var” diyor. Kaynak’ın konuya ilişkin açıklaması şöyle:

“2. Dünya Savaşından sonra Alman gizli servisinin artıklarını Amerika devraldı. Bu kadroların büyük bölümünü Güney Amerika’ya kaçırdılar. Hatta buna ‘Odessa Operasyonu’ adı verildi. ABD’nin Güney Amerika’daki operasyonlarını bunlar yürüttüler. Bunlar; yenik, esir ve suçlu eski Nazilerdi. Amerika bunları istediği gibi kullanır.” (sh:386-394)

 https://ismailhakkialtuntas.com  Kaynak: Ömer ÖZKAYA, Zihin Kontrolü, Paradoks, Mayıs 2011, İstanbul

“insan, bir kelime veya kelime grubunu devamlı olarak okuduğu zaman, neşrettiği bu elektromanyetik dalgalan adeta bir şifre şekline sokmaktadır ki bununla da o şifreye en yakın yapıdaki bir Madde ötesi Varlık’la temas olmaktadır.”