Medeniyet alemine iki büyük insan armağan etmiş çok az şehir vardır yeryüzünde; hem Niyazi-i Mısrî, hem Seyyid Battal Gazi’yle kalpleri gönülleri beldeleri fethetmiş bir kutlu şehirdir Malatya.

Malatya tarihtir ilkin. Tarihîdir, tarihledir, tarihçedir.

Malatya dündür; Malatya bugündür; Malatya yarındır. Üç zaman diliminde, aynı zamanın içinde yaşar, yaşanır, yaşatır Malatya.

Malatya akıl kadar gönül, Malatya zarf kadar mazruf, Malatya Doğu kadar Batıdır.

Ankara’dan Doğubeyazıt’a, Kars’tan Urfa’ya… bütün bir iç, doğu ve güneydoğu coğrafyasında ‘yeşil’ denilince akla ilkin Malatya gelir.

Malatya’ya ‘Doğunun Paris’i’ derler, eyvallah, el-hak doğrudur, şahidiz. Berekette, yeşillikte, çalışkanlıkta el-hak öyledir Malatya.

Malatya güzel insanlar diyarıdır; güzel yüzlü, güzel sözlü, güzel yazılı… Malatyalı ‘Güzel’e, güzelliğe, güzelliklere meftundur. Zira Malatyalı ‘Güzeller Güzeli’ne düşkün,, sevdalı, tutkuludur. Ve bilir ki Malatyalı, ‘Güzeller Güzeli’, asıl Güzel’den muştular sunmuştur yeryüzüne.

Doğuda bütün yollar, bütün yeller, bütün izler Malatya’ya çıkar. Malatyalının yolu ise Bağdat üzerinden ‘Güzeller Güzeli’nin medfun olduğu Medine’ye.  Medeniyet şehri, medeniyetler şehri, medenî şehir olması en çok buna bağlanmalıdır.

Malatyalı gâhi bu dünyada yaşar, gâhi öte dünyada. Gâhi sular aşırır Fırat’ın bağrından, gâhi sırlar. Beydağı kadar Arafat’la birlikte çarpar Malatyalının kalbi, Kernek Suyu kadar Amuderya nehriyle. Fırat, Tuna kadar Vardar’la da dosttur, Dicle kadar Nil ile de sırdaş.

Tarım kadar ticaret, gayret kadar teslimiyet, girişim kadar sabrın da adıdır Malatya.

Malatya şehirden çok ülke, karadan çok nehir, yeşil olduğu kadar mavidir. Mavi; yani umut, yani huzur, yani istikbâl.

Son yüz yılda Malatya denilince üç isim geliyor akla; İsmet İnönü, Turgut Özal, kayısı. Üçünün de Malatya’yı mamur hâle getirdiği söyleniyor, el-hak biz söyleyenlerin yalancısıyız… Yine ülkemizin son yarım asrına damga vuran; gönülleri şenlendiren, yüzleri güldüren, hüzünleri gideren iki ismi daha var Malatya’nın: Fethi Gemuhluoğlu ve Kemal Sunal.

Bir an düşündüm: Malatya kimlerle kardeş olmalı? İlk aklıma Meriç ile koyun koyuna yaşayan Filibe geldi kuşkusuz. Sonra Vardar’ın karındaşı Üsküp. Sonra her akşam hüzünlü Tuna’dan hicranlı türküler dinleyen Silistre. Biraz da Sakarya ile gönül gönüle yaşayan Adapazarı.

Ya sırdaşları? İlk sırayı kuşkusuz Sezayi-i Gülşenî diyarı Edirne almalıdır. Sonra diyar-ı Hacı Bektaş Kırşehir, diyar-ı Hacı Bayram Ankara. Sonra mı? Bize yedi asır öncesinden terütaze selamlar gönderen ‘gelin tanış olalım / işi kolay kılalım / sevelim sevilelim / dünya kimseye kalmaz’ diyen Yunus’un memleketi, diyar-ı tebessüm Nasreddin Hoca memleketi Eskişehir. Kâh PrizrenliSuzi Çelebi, Malatyalı olur Akdere kıyısında şiirler söyler, kâh Köstenceli Sarı Saltuk, Malatya’da sır kuşanır Balkanları fethe çıkar, kâh İbni Arabi Fırat’ta aldığı abdestiyle Şam’da akşamı Bağdat’ta yatsıyı eda eder.

Malatya Bir’dir, Bir’ledir, Bir’dendir.

Hep de öyle olacaktır.

Zira Fethi Gemuhluoğlu, bütün bir Anadolu gençliğini ‘avucunun içinde terbiye’ ederken Fırat kıyısındanBattal Gazi ruhu üfürmüştür.

Malatya diridir, dirliktir, diriliştir.

Malatya hem kemalatın hem kemiyetin hem keyfiyetin adıdır.

Malatyalı Fahri, tüm Türklerin, tüm türkülerindili olmuş da öyle terennüm etmiştir:

“Malatya, Malatya, bulunmaz eşin.”Bu naif ve zarif medeniyete gönül veren her hisli yürek Malatyalı Fahri’ye şahitlik edecektir, biliriz.

Evet, Malatya ‘eşi benzeribulunmayan şehrimiz’dir bizim.

Malatya gülüştür, oluştur, varıştır zira...