Yıllar Önce
Bundan beş-altı yıl önce. Okul başkanlık seçimleri vardı. Okul dediğimse hani Rıdvan abi’yi dahi saysak nüfus yüz etmez. Yeni açılmış bir okul. İki dönem eğitim görüyor ancak. Okul başkanlık seçimleri… oldum olası sevmişimdir seçimleri ve katılmışımdır da. Bir yer elde etmek için değil elbet. Büyük heyecandır çünkü sonuçların açıklanması. Bence herkes hayatında bir kere denemeli. Kazanamayacak olsa da. Çocuktuk. Hepimiz de. Bir nevi yemin ettirerek oy sayıyordum. Sonuçlar güzeldi. Kazanacaktım.
Oy günü geldi. Oylar verildi. Oylar açıldı. Sonuç: hezimet. Seçimi kaybetmenin üzüntüsü pek yoktu. Alışkınım kaybetmeye. İnsan zaten kaybetmesini öğrenince gerçekten bir insan oluyor. Ben sadece bir boşluktaydım. Bana yemin etmiş insanlara oyunu bana vermedin mi diyemezdim. Kime güvenebileceğimi bilememiştim. On altı yaş. Kişileri yeni yeni tanıma ve kişiliğin yavaş yavaş oturduğu dönem. Yazıyı böyle değerlendirin. On altı yaşında bir çocuk gözünden. Bense bir şey yapamamıştım. Yüz kişi diyorum. Yani her dakika beraber olduğum insanlar, çocuklar. Bir şey olmuştu. Buna emindim. Ama soramıyordum ki.
Seçimin üzerinden birkaç hafta geçti geçmedi arkadaşlarım teker teker yanlarına çağırmaya başladılar beni. Bir bakıma günah çıkarıyorlardı. Seçimden birkaç gün önce, birileri toplamış bizimkileri. Bir yere. Şu arkadaşınıza vereceksiniz oyları demişler. Bizimkiler daha on altı yaşlarında çocuklar. Denileni yapmışlar. Belki bende olsam aynısını yapardım.
Burada sorguladığım arkadaşlarım değil. Hepsini teker teker, bir ayrı severim. Bilirler de beni. Benim sorgulamak istediğim, korku. Birileri on altı on yedi yaşlarında seksen doksan öğrencinin temsilcisinin kendi görüşü dışında biri olmasından korkuyor. Bu korku belli ki paranoya seviyesinde. Halbuki ben? Sadece o birileri değil. Başka birileri de ufacık çocukların, ufacık başkanlığının korkusundaydı. Ve bu ne yazık ki ülkenin her mevkisinde böyle.
Bugün fakülte temsilcisi seçimlerinde hatırladım bu geçmişin ufak bir ayrıntısını. Gördüm ki ülkenin bütün dinamiklerinde, tarif edemediğim bir garip korku. Peki neden bu korku? Sağıyla, soluyla, cemaatçisiyle, dernekçisiyle, … Sanki birileri kendilerinden olmayınca, orada yaşayamayacak. Bu yakın tarihimizin bize hediyesi. Korku. Ama artık yeni bir Türkiye istiyorsak önce, bu korkudan kurtulmalı.
10 KASIM
Atatürk’ ü sevmemek ya da sevmek mümkün. Ama saygı duymak zorundasınız. Üzerinden siyaset yapmamak zorundasınız.
Çok büyük saygı ve sevgiyle anıyorum Ata’yı.
Ve ayrıca bu yazıyı yazdığım sırada öğrendiğim bir haber. Helikopter düşmüş ve çok sayıda şehidimiz varmış. Bu şehitler nezdinde de tüm şehitlerimizden(Kurtuluş Savaşı şehitleri, Çanakkale Savaşı şehitleri, terör şehitleri, …) Allah rahmet eylesin.