80'li yılların başlarıydı…
Rahmetli Cemil dayımın cenazesinde su bulamamıştım, Sakarya Nehri’nin kenarındaki o şirin köyde…

Karlarla abdest almıştım…

O günü hatırladım…

Her yer o gün bembeyazdı…

Pırıl pırıl parlayan bir güneşin altında bembeyaz karlarla aldığım o abdesti hiç unutamadım…

Öğlen ve cenaze namazını o abdestle kılmıştım… 
Bugün yine unutamayacağım bir şey yapmak istiyorum… Ayakkabılarımı çıkarıp karların üzerinde yürümek istiyorum…

Dayanabildiğim yere kadar, gidebildiğim yere kadar...

Karda, darda kalanları anlamak için…

Üşüyenlerin hâlini bir nebze hissetmek için… 
Rahmetine ne kadar ihtiyacımızın olduğunu bir kere daha üşüyerek, yaşayarak hissetmek istiyorum…

Nasıl ki bir çocuk annesi tarafından kucaklanıp şefkatle sarıldığında o benzersiz duyguları yaşarsa, rahmetinin beni kuşattığını, sarıp sarmaladığını bir kere daha yakînen yaşamak istiyorum... 
Karlara upuzun yatıp, gökyüzüne doğru bakıp, dualar etmek istiyorum…

Gözlerimi kapatıp rahmetini dolu dolu hissetmek istiyorum...
Yeryüzü, karlarla beyaza boyanmış… 
Bu rengi Sen seçtin ve bize bu hediyeyi Sen gönderdin... 
Bütün duygularımla Sana şükrediyorum Rabbim... 
Çocuklar beyazı seviyor, karı seviyor…

Üşüseler de seviyorlar…

Her şeye rağmen, karı ve kışı seviyorlar…

Size de tuhaf gelmiyor mu?

Bu kadar zıt bir duygu nasıl barınır o küçücük yüreklerin içinde?

Allah sevdirmese sevebilir mi insan bir şeyi? 
Bazıları sevmeyebilir bu mevsimi…

Ona da cevap var:
"Meselâ, 'kar'ı pek bâridâne ve tatsız telâkkî ederler. Hâlbuki o bârid, tatsız perdesi altında o kadar hararetli gâyeler ve öyle şeker gibi tatlı neticeler vardır ki, tarif edilmez." (Sözler, 211)
...
Çocukluğumuzdan uzaklaşalı çok oldu…

O eski güzel günlerin tadını unuttuk…

Bir fırsat daha sunuyor Rabbimiz çocukların sesiyle, neşesiyle, onların dünyasına misafir olmamız için...
Gökler, âdeta yeryüzünü teslim almış... 
Kuşlar birazdan çıkagelirler… Rızıklarını arayacaklar…
İhtiyarlar eskiden tedbirliydiler…

Babaannem, eliyle ufaladığı ekmek kırıntılarını camın kenarına koyardı, nasibi olan kuşlar gelsin, yesin diye…

Bazıları da avuç avuç buğday serperdi karların üstüne…

Kurda kuşa merhametti bu…

Bu dünya Rahman’ındı…

Onlar, her şeyi O'ndan bilirlerdi…

Onun içindi ki, yaptıklarını da büyük bir sadelik içinde yaparlardı… 
...
Allah’ım! Yeryüzünü beyaza boyadığın gibi, içimizi de o renge boya… 
Çocuklarımızın o saf dünyasına bizi de misafir et… 
Onların neşesini bize de duyur, bize de hissettir… 
Çocuklar kendi dünyalarının rengini buldukları için karı severler… 
Kar beyaz olduğu için değil, onların iç dünyaları da bembeyaz olduğu için karı severler...
Hiç el değmemiş bir kar tanesinin üzerine elinizi değdirin… Sonra yüzünüzü gökyüzüne doğru çevirin…

İçinizden geçen en güzel bir dilek ve duâyı Rabbimize gönderin…

Tam sırasıdır…

Size ait, size mahsus kelimelerle… 
...
Dua etmek için diri bir kalp gerek... 
Dua etmek için temiz bir yürek gerek…

Toprak tohuma kavuştuğunda nasıl duâ ederse, su toprakla buluştuğunda nasıl duâ ederse, hayat, baştan sona böyle bir duâdır…

Her şeyduâ ile başlar, duâ ile biter…

Bilsek de, bilmesek de... 
Kaldırılmadan yeryüzünden gökyüzünün o bembeyaz misafirleri, elimizi üzerine koyup duâlar edelim…

Rabbimizden bereketli ömürler dileyelim… 

ÇÖLDEKİ ÇOCUĞUN DUASI
Rabbim hiç kar görmedim…
Deniz görmedim…
Ama resimlerini gördüm...
Şırıl şırıl akan suların yanında yaşayanlar ne kadar talihliler dedim…
Ümit ederim ki, kullandıkları ve içtikleri suyun her yudumunda adını anıyorlardır…
Ümit ederim ki, Senin adını benden daha çok anıp hatırlıyorlardır…
Onlar için de şükrederim…

Onlar da benim kardeşlerim değil mi?
Onlara verdiğin nimetlerini çoğalt…
Onlara verdiğin nimetlerden birini olsun, bize de, bu çöllere de nasip et…
Bir yıldır rahmetini bekliyoruz…
Sana sonsuz şükredeceğiz…
Hayvanlarımız için yağmur gönder...
Kuruyan, çatlayan topraklarımız ve dudaklarımız için yağmur gönder…
Ne olur bizim çöllerimize de kar yağdır…
Ömrümde bir kerecik olsun, ben de göreyim, ben de üzerinde yürüyeyim…
Nasıl bir şey karlarda yürümek merak ediyorum…
Çok istiyorum...
Çöllerde yalınayak yürüdüğüm gibi karların üzerinde de yürümeyi…
Şu simsiyah ayaklarımla, ben de o bembeyaz karlarda yürüyeyim...
Çok istiyorum bunu Allah’ım çok...
Ne kadar da yakışırdı değil mi?
Dualarıma cevap gelecek, vereceksin biliyorum...
Vermeyecek olsan istetmezdin zaten bunu da biliyorum...
Gözyaşlarım yağmur olup yağıyor sandım...
Gerçekten de yağmur yağmaya başladı Allah’ım…
Sana hamd ederim, teşekkür ederim Allah’ım…
Ne de çabuk cevap veriyorsun Allah’ım…
Rahmet önce içime yağmıştı, şimdi de yağmur olup üstüme yağıyor…
Teşekkür ediyorum Allah’ım…

NEZAKET
Kibar bir hocamız var:
Biriyle tokalaşmadan önce parmaklarını oğuşturup bir nevi ısındırıyor, 
karşısındaki insanın elini üşütmemek için…
Ne diyelim?
Muhatabına değer verenlere, nezaket gösterenlere maşaallah…
KIS(S)ADAN HİSSELER VE NÜKTELER 
MİS GİBİ BİR ATASÖZÜ
İs yanına var, is koksun…
Mis yanına var, mis koksun…
AYNADA NE GÖRDÜĞÜN ÖNEMLİ 
Her ölüm bir aynadır…
Aynaya bakan, yaşadığı hayatı görür…
Eğer göremiyorsa; yanlış bir yere bakıyordur...
DÜŞENİN DOSTU VAR
Ne yapıyorsun?
Karda, kayıp düşünlere yardım ediyorum…
Belli…
Nasıl yani…
İçindeki sevinç dışına yansımış da ondan…
Doğru diyorsun… Eğilip de insanları yerden kaldırmak kadar ruha iyi gelen bir şey olamaz…
Herkese tavsiye ederim...
Kıs(s)adan hisse:
Düşenin dostu olmaz derlerdi... Varmış meğer…
VÜCUDUMUZUN MÜKEMMEL YARATILIŞI  DA AHİRETTEN HABER VERİYOR
Namık Kemal'in Belleten'den eşrolan (sayı 170, Nisan 1979) bir makalesindeki bir cümleye hayran kaldım:
"Madem ki insan vücudu abes olmaya, fenasını tasavvur bizzarure abes olur."
Maşaallah…
Evet insanın bedenini bu kadar israftan uzak ve mükemmel yaratan Allah, onu elbette yok etmeyecek, ebediyet ve beka verecektir…

ÖLÜMÜN ÖĞÜDÜ 
Görende seni, hiç ölmeyecek sanır...
Nedir bu şiddetli hırs, nedir bu telaş...
Biraz da ahiret için vakit ayır...
Benden demesi, yoksa bu işin sonu yaş…