Oldum olası “günleri” sevmedim, benimsemedim.

               Bana samimi gelmedi. Yapmacık, gösteriş, desinler, sansınlar, “dostlar alışverişte görsün” kabilinden, bir film, bir rol geldi bana. Emperyalizmin, kapitalizmin ve küresel egemen sömürge sisteminin bir oyunu, algı operasyonu, ticari aracı, bir kandırmacası ve aldatmacası olarak algıladım. Hem hepsi ecnebi kökenli Batı  taklidi ve  dayatması.

                Bütün bir yıl aksini yapıp, senede bir gün sıloganlarla, rollerle, filimlerle, hamasi nutuklarla, yapmacık gülücük ve gösterilerle 365 günü örtme olarak gördüm. Hiçbir gün kutlamasının, o kesimin sorunlarını çözmediğini, hatta daha da artırdığını hep beraber yıllardır görüyor, izliyoruz.

               Sadece “kadınlar günü” değil, anneler, babalar, kaynanalar, emekliler, çocuk hakları, öğretmenler, barış, sevgililer, çevre, insan hakları, engelliler, gazeteciler, tüketici hakları, yaşlılar, ormancılık, su ve benzeri tüm günlerin, hep bir yalandan, aldatmadan, kandırmadan ibaret olduğunu algıladım, gördüm, yaşadım ve hep berber yaşadık.

               Bütün bir yıl çevreyi, insan haklarını, suyu, tabiatı, anneyi, babayı, erkeği, kadını mahvet, sonra bir günlüğüne, güzel sözler söyle, roller yap, gülücükler dağıt!

             Bu günlerde, bunlardan biri gündem de yine.

            11Ay 29 gün kadınları her türlü istismara, sömürüye, ticarete, tüketime, reklama, cinsel istismara, taciz ve tecavüze, şiddete, eziyete maruz bırak, sonra da kalk, bir günlüğüne, dünyanın en büyük kadın dostu, merhameti, sevgisi  rolleri yap, nutukları at.

             Daha da mühimi; şiddeti, eziyeti, istismarı sadece erkeklerin kadınlara yaptığı  yalanına, yanlı ve ayrıştırıcı, kadın ile erkeği, karı ile kocayı ayıran operasyona alet ol!

             Dünya da ve ülkemiz de, sadece erkeğin  kadına şiddeti değil, kadının da erkeğe, insanların  çevreye, tabiata, hayvana, bitkilere eziyeti, şiddeti varken, burada da ayrımcılık yapılıyor, tüm insanların birbirine ve diğer canlılara şiddeti, eziyeti konuşulması gerekirken, sadece “erkeğin kadına “ şiddetinden söz ediliyor.

             Hep söyler ve derim ki, sadece erkeğin kadına şiddeti değil, kadınların da erkeğe şiddeti, eziyeti hep vardır ve giderek artmaktadır.

            Elbette  şiddet ve eziyeti, sadece güç ve fiziki hareketle yani dayak ile sınırlı tutamayız.

            En az dayak kadar, hatta, dayaktan da beter şiddet, eziyet şekilleri, usulleri vardır.

            Liberal kapitalizmin, çılgın tüketim modasının, dünyevileşme ve sekülerleşmenin getirdiği binbir şiddet ve eziyet şekilleri oluşmuş, yürürlüğe girmiştir.

           Evi yürüyemeyecek kadar eşya ile dolduran , eşyayı insana değil, insanı eşyaya hizmet eder hale getiren, mobilya ve mefruşat ile borca batıran, gardolapları elbise ve ayakkabı ile  ağzına kadar dolduran, kıredi kartları ile borca gark eden, alışverişte erkeğini ağaç eden, cinsel ambargo uygulayan, kocasına değil de sokağa süslenen, dırdır ile kafasını ütüleyen, eve geç gelince birçok senaryo ile suçlayan, bire on cevap veren, eline ne gelirse fırlatan, emekli eşinin  evde başını yiyen, kocasını adete esir gibi kullanan, evde eşyadan yan yan yüründüğü halde, hala mobilya, halı alma peşinde koşan,eşininkilere hasım, kendi yakınlarına kul köle olan, kocalarını bunaltan  kadınların var olduğu,  “desinleri” din edinen, bırakınız erkeğin evde reis olmasını veya eşitliği, reisliğin tamamen kadının eline geçtiği, erkeğin karizması çizilir, aşağılanır ve ayıplanır, “kılıbık-Tüm Kıl Der üyesi”derler diye şikayet etmediği, edemediği bir dünya da yaşıyor, çok örnekler görüyor, şahit oluyoruz.

           Kocasını takmadan akşama kadar gezen, dolaşan ve kafasına göre takılan, israfa batmış, boya, kuaför ve renk renk elbiselerle, pahalı gün ve kahvaltılarla bütçeyi zorlayan  kadınlarımız gittikçe artmaktadır.

          Herkesin  bir telefonu, televizyonu, b.sayarı ve arabası olan aileler giderek çoğalmakta, bir tüketim çılgınlığı yaşanmakta, bunu daha çok  kadınlarımız yapmaktadır.

          Kadınlarımızın, kitapları evde gereksiz  gördüğü, okuma ve yazmayı boş işler olarak algıladığı, dahası,  kadın ve erkeğin evde “eşit reis” olarak hukuka işlendiği, devletin en mühim ve en küçük temel taşı ailenin, çift başlılığa mahkum edildiği bir zamandayız.

         “ Bir mahallede muhtar, bir ilçe de kaymakam, bir vilayet de vali, bir şehirde belediye başkanı, ülke de başbakan, c.başkanı tek iken, aile de iki başkan, iki reis” ihdas edildi.

           Aile dinamitlendi, berhava edildi. Ya da bu yönde temeller atıldı.

            Bırakınız bu günleri, bırakınız bu rolleri, bu numaraları. Bırakınız kadın ve erkek diyerek ayrımcılık yapmayı. “Hepimiz insanız ve bir elmanın iki yarısıyız.”

           Erkek evin reisi, başbakanı, kadın ise dahiliye bakanıdır.“EŞİTLİK YOK, ADALET VARDIR.”

           Yalnız erkeğin kadına değil, kadının da erkeğe şiddeti, eziyeti vardır.

          İkisinin de olmadığı, herkesin yerini ve rolünü bildiği, birbirine eziyet etmediği, sadece erkek ve kadının birbirine değil, tüm insanların birbirine, çevreye, tabiata, bitki ve hayvanlara şiddet ve  eziyet etmediği, savaşların olmadığı, sulh ve kardeşliğin hükümran olduğu,adaletin, refahın ve saadetin ikame edildiği, kulun kula köle değil, yalnız ALLAH’a kul olduğu bir dünya için el ele verelim.

           Bunları  günlere değil, hayatın tamamına yayalım.