Eczacı Mehmet Toplar'a uğradım geçen hafta.

Yaşlılık zor, hatırlamakta güçlük çekti, beraber okuduklarımızı, Faik Baysal'lı ortak hatıraları, Asım Hamdi Arca Eczanesi'nde geçen günleri, o müzikli, kitaplı, pipolu, bol dumanlı masadan gelip geçenleri...

Mehmet Toplar, sadece kültürlü, sadece eşraftan, sadece zengin bir şehir beyefendisi değildi, neşeli adamdı, adamdı diyorum, üzücü ama artık bu yazıyı okuyup üzerine konuşacak takati bile yok, zaman acımasız,

Elbette görgülü, soylu, dengeli, zarif fakat bir o kadar da neşeliydi, nüktedandı, espriliydi.

Kendine has deyişleri, sözleri vardı, kim bilir hangi Latince şarkıdan, yahut felsefe kitabından, veya bir filmden, bir tiyatro eserinden.

"Jakamino kendine gel" bunlardan biriydi.

Esprinin dozunu kaçıran oldu mu, yahut edepsizlik saydığı bir yöne doğru ilerledi mi muhabbet, zarif bir nezaket çizgisi vardı çünkü, yine gülerek önünü alırdı, zevksizliğin, kabalığın, "Jakamino kendine gel" diyerek.

Dün Malatya'daydım. 5. Anadolu Kitap Fuarı'nın Onur Konuğu Nurullah Genç için bir şiir gecesi sunmak üzere. Malatya Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Çakır'ın misafiriydik.

Talha Bora Öge, Seyfullah Kartal ve Dursun Ali Erzincanlı şiirlerini okudu, meşhur ve muazzam "Yağmur" naatını yazan şairin, Yazarlar Birliği Şeref Başkanı D. Mehmed Doğan da, arkadaşı, dostu Nurullah Genç hakkında konuştu.

Bir hatıramı paylaştım salondaki Malatyalılarla.

1992’de Adapazarı'nda, hadi bunlara da bir söz hakkı verelim, küsmesinler, kabilinden, seçimler yaklaşıyor demokrasisi aslında, bir panel düzenle diyorlar bana. "Türkiye'de Sosyal Değişme" panelin adı.

Sosyolog Prof. Dr. Nur Vergin geldi, çok meşhur o vakitler, ekranlardaki yeni yetmeler ortalıkta yok daha, D. Mehmed Doğan geldi Ankara'dan, Yazarlar Birliği Başkanı o zaman, bir de Aydınlık Gazetesi yazarı, adı hatırımda değil...

Salonda, muhafazakar büyüklerimiz, arkadaşlarımız, sessiz sakin oturuyorlar. Ortada iktidar miktidar yok, belediye melediye yok, para yok, pul yok, cesaret de yok yol yordam da... Ne verseler razıyız, razı olmayanlarımızda da ortak bir şuur ve kültür yok, işbirliği yok.

D. Mehmed Doğan, dedi ki: “Artık sadece cenaze namazına değil, cuma namazına da giden cumhurbaşkanlarına hazır olun"

Aman Allahım, ortalık birbirine girdi. Salon önce buz kesti, sonra karıştı. Demokrasi pişman oldu bize söz hakkı verdiğine.

Nasıl olabilirmiş böyle bir şey!!!

Nasıl oluyormuş gördük de, mesele bu değil. Mesele, bundan sonra ne göreceğimiz.

"Dünya beşten büyüktür" her ne kadar benim gibi sokaktaki adamın anlaması gereken bir ifade değilse bile, küresel muhataplarının bu sözden hangi tarihi ve diplomatik hatta coğrafi mesajları aldığını bir kenara bırakalım, vatandaşlığımız gibi sade düşünelim.

Dünya gerçekten de beşten büyük ve Türkiye, o beşten daha küçük değil.

Kimin başbakan olacağından daha önemli bir tarafı var yaşadıklarımızın.

D. Mehmed Doğan gibi söyleyelim, "Sadece cuma namazı kılan cumhurbaşkanlarına değil, Ayasofya'da hutbe okuyacak başkanlara da hazır olun."

Ne yani hilafet mi gelecek?

Gelir. Bir mahsuru mu var? Hilafet gelecek de, gelmeden önce bizden izin mi alacak?

Hilafetten önce biz kendimize gelelim, diyorum.

Evet Jakamino, sana soruyorum, Hilafet gelecek olsa hazır mısın?