Hepimizin hayatında dönüm noktası oluşturan kişiler ve olaylar mutlaka olmuştur. Bunların içinde okuduğumuz okullar ve bir yetişkin olmamızda emeği geçen öğretmenler önemli bir paya sahiptir. Çocuklarıma ve çevremdeki gençlere her fırsatta, taşınma nedeni ile değişen okulumda, 4. sınıfta tanıştığım ilkokul öğretmenimin benim hayatımda çok önemli bir dönüm noktası oluşturduğunu, beni sıradan bir öğrenci olmaktan alıp o zamanlar çok az kişiye verilen takdir belgesi alacak bir konuma getirdiğini anlatıyorum. Ortaokulda ve lisede bana öğrenmeyi, okumayı ve yazmayı sevdiren öğretmenlerimden isimlerini de zikrederek bahsediyorum. Fakat üzülerek söylemeliyim ki tanıdığım gençlerden, onlara koçluk yapmış ve hayatında dönüm noktası olmuş biri ile ilgili yaşanmış bir hikaye anlatan pek çıkmadı. Bu tür hikayelerin günümüzde azalmasında çok fazla etken var. Tek taraflı bir konu olmadığı gibi, veli, öğrenci, öğretmen üçlüsü ve onların idealistliği ile izah etmek yeterli olmaz. Teknolojinin ve internetin geldiği aşamada çocuğun öğretenleri artık sadece öğretmenleri ve ailesi olmaktan çıkmış durumdadır. Bilgi sahibi olmak ya da öğrenmek artık farklı manalar ve yöntemler içermektedir. Üstelik bilmenin yetmediği, onu idrak etmemiz ve uygulamamız gerektiği bir durum da söz konusudur. Buradan şu yargıya varmamız yanlış olmaz: Bilmek öğrenmek değildir, eyleme dönüşmeyen bilginin bir hükmü yoktur. İşte bu noktada koçluk kavramından söz etmek faydalı olacaktır.

Yazımızın da temel konusunu oluşturan koçluk, bilginin eyleme dönüşmesi noktasında devreye giren, görevleri ve sorumlulukları arasında öğretmek, geliştirmek ve performansı arttırmak olan herkesin uygulaması gereken bir süreci ifade eder.

Günümüzün oldukça popüler kavramlarından biridir koçluk. Geliştirilmesi gereken her konu koçlukla ilişkilendirildiği için biraz da abartılı bir çeşitliliğe ulaşmıştır. Takım koçluğu, yaşam koçluğu, öğrenci koçluğu, yönetici koçluğu, kariyer koçluğu, nefes koçluğu, aile koçluğu, kişisel marka koçluğu, iletişim koçluğu, iş geliştirme koçluğu, ilişki koçluğu gibi. Kelime anlamı olarak koçluk ”coaching ; birini, bir yerden bir yere götürme” anlamına gelir. Koçluk; kişilerin var olan potansiyellerini ortaya çıkararak, ulaşılabilir hedeflere ve olasılıklara odaklanan bir öğrenme ve gelişim süreci olup doğru sorular ile kişilerde farkındalık oluşturma sanatıdır. Amacı; danışanın kendi belirlediği hedeflere, koçun desteğiyle ulaşması ve sorunlarının üstesinden tek başına gelmeyi öğrenmesidir.

Yazımızın başında ilkokul öğretmenimin beni sıradan bir öğrenci konumundan alıp takdir alan bir öğrenci konumuna taşıması kanaatimce bir koçluk örneği sayılabilir.

Yıllar sonra, profesyonel anlamda koçluk yapmak bizim işimizin de bir parçası haline geldi. 1990 yılında yayınlanan Peter SENGE’nin BEŞİNCİ DİSİPLİN adlı kitabı, ÖĞRENEN ORGANİZASYONLAR KOÇLUĞU kavramını literatüre kazandırmıştır. Bu kitaptaki öğretilerle oluşturulan ve 2003 yılında çalışmakta olduğum kurumda uygulanan Öğrenen Organizasyonlar Projesinde ben de yer almıştım. Bizim ekibe önce koçluk eğitimi verilmiş, ardından tüm personeli eğitmek için görevlendirilmiştik. Bu proje kurumumuzda hedeflenenin üzerinde bir başarı elde edilmesini sağladı. Projede yer alan ilk koçların yani bizlerin kariyerinde karşılığını bulması fazla gecikmedi. Daha sonraki yıllarda ülkemize de gelen ve böylece öğretilerini kendisinden dinleme imkanı bulduğumuz Peter SENGE, dünyada yönetim stratejilerinde en önemli 24 kişiden biri olarak kabul ediliyor. Ona ait danışmanlık şirketinin onayladığı uluslararası geçerliliği olan Öğrenen Organizasyonlar Koçluğunun sadece benim için değil o yıl bu projede yer alan koçların hepsi için önemli artıları oldu. Projede kısaca özetlemek gerekirse, çoğunlukla takım halinde öğrenme çalışmaları yapılıyor ve bir sorunu çözmek için beyin fırtınaları ve neden analizleri yapılıyor. 5 disiplin ise şu şekilde sıralanıyor: 1-Sistem Kurmak 2- Kişisel Ustalığa Ulaşmak 3- Zihni Modellerin Uyumu 4- Paylaşılan Vizyon 5- Takım Halinde Öğrenme

Günümüzde bireylerin ve kurumların gelişiminde önemli katkılar sağlayan koçluk sistemi, aslında tarihin tüm dönemlerinde bir şekilde işlevini yerine getirmiştir. Ünlü düşünür Sokrates’le ilgili BİLEY TAŞLARI hikayesi buna güzel bir örnek teşkil ediyor:

Zenginliği ve asaleti bir şeref alameti olarak görmeyen Sokrates’e biri sorar: “Sen herkese konuşma sanatını öğretiyorsun da kendin neden iyi bir hatip değilsin?” “Ziyanı yok” der Sokrates “bileyi taşları da kendi kendilerini kesmezler, fakat kaba demirleri keskin yapabilirler.”

Bizden örnekler de oldukça fazla. Celalettin-i Rumi’nin koçu Şems-i Tebrizi dir. Bu koçluk onun Mevlana olması ile sonuçlanmıştır. Fatih Sultan Mehmet’e Akşemseddin’in yaptığı koçluk İstanbul’un fethinde meyvelerini vermiştir. Çok daha öncesinde “dört yüz çadırlık bir aşiretin” kısa zamanda düzenli bir devlet ve ordu teşkilâtı ile tarihe altın harflerle yazılmasının ardındaki isim olarak kabul edilen Şeyh Edebali’nin Osman Gazi’ye yaptığı koçluk gelmektedir. Her ne kadar tarihi tartışmalara konu olsa da onun Osmancık’a öğütleri ünlüdür. Ben bu öğütleri üzerime alındım ve yöneticilik kariyerimde çok faydasını gördüm. Şeyh Edebali benim de koçum oldu desem yanlış olmaz. Yıllar önce kendime uyarladığım öğütlerden birkaç örnek vermem gerekirse:

“Sen artık bir yöneticisin. Bir ekip liderisin. Bir aile reisisin.

Bundan sonra öfke bize; uysallık sana. Güceniklik bize; gönül alma sana. Suçlamak bize; katlanmak sana. Acizlik, yanılgı bize; hoş görmek sana. Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana. Kem göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana.

Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana. Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana. Unutma ki, dünya sandığın kadar büyük değildir. Dünyayı bize büyük gösteren bizim küçüklüğümüzdür. “

Değil onlarca kişiden, sadece bir kişiden bile sorumlu iseniz, konumunuz ve göreviniz ne olursa olsun bu öğütleri Şeyh Edebali’nin size verdiğini düşünün. Uyguladığınızda sizi bir Osman Gazi yapmaz belki, fakat çok faydasını göreceğiniz konusunda size garanti verebilirim.