2003 Yılında, bu başlık altında bir makale yazmıştım. Biraz kısaltarak  yeniden yayınlıyor, günümüze göre değerlendirmesini okuyucuya bırakıyorum:          

             “Ramazan ‘Oruç’,  Oruç ise, nefis terbiyesidir. Nefis terbiyesinin ise; ‘ahlaki, içtimaiiktisadi ve kemal’ boyutu  bulunmaktadır.

             Orucun içtimai ve iktisadi boyutu; yoksulların halinden anlama, ayni ve nakdi yardımdır.

             Şüphesiz nefsi terbiye, fakirin halinden anlama ve yardım, sadece Ramazan’a has değildir. Senenin her ayı, ömrün tamamı aynı hassasiyetleri taşıma, en asgari ‘insani’ ve hele hele ‘İslami’ vazifelerimizdendir.

             Ancak alışkanlıklarımız ve Ramazan ayının tabiatıyla,  bu sorumluluk ve infak etme azmimiz bu ay da daha da yoğunlaşır, zirveye çıkar. Fitre, fidye, sadaka, gıda yardımı, iftar ve diğer etkinliklerle Ramazan ayı donanır ve oruç kemale erer. Yani bu ay da fakirler bayram eder. Ramazan’a,‘fakirlerin ayı desek,’ yanlış bir benzetme yapmış olmayız.

             Toplumumuzda ki  her alanda çözülme, yozlaşma, aşınma ve çürüme, maalesef Ramazan ve oruçta da kendini göstermiş, içi boşaltılmış, umumen şekilcilik ve kabuklaşma, oruçta da kendinin ziyadesiyle tebarüz ettirmiştir.

              Maalesef orucu, sadece belli saatler arasında ‘aç’ durma olarak algılamakta, diğer yönlerini görmezden gelmekteyiz.

              Bu durumu en açık şekilde iftar davetlerinde ve masalarında görmekte, verilen toplu iftar yemeklerinde şahit olmaktayız.

              Ramazan’da insanlar, kurum ya da kuruluşlar iftar davetleri yapmakta, toplu iftar pıroğramları düzenlemektedir.

              Bu davetlere ve yemeklere katılanlara baktığımızda, hiç de Oruç ve Ramazan’ın asli gayesini görememekteyiz.

               Maalesef bu iftar etkinliklerinde, ‘yoksul ve aç insanları’ değil, bürokratları, idari erk mensuplarını, siyasetçileri, iş ve meslek camiasını veya kurum ya da kuruluşların kendi mensuplarını görmekte, kısaca, farklı derecelerde de olsa ‘toklarıın’ ağırlandığına şahit olmaktayız.

              Yoksulların en kesif bir şekilde hatırlanması gereken bu ay da açlar unutulmakta, fitre ve gıda yardımları ile geçiştirilmekte, Ramazan çadırları bile, siyasi reklama, gösteriye ve oya tahvil edilmektedir.

              İftar davetleri bir nevi çevre edinme, çevreye nüfuz etme, itibar sağlama, bulunulan yeri muhkemleştirme, etkin ve yetkin kurum, kuruluş,  ya da kişilere el atma, bağ kurma, temas imkanı bulma, siyasi reklam yapma, desinler ve dünyevi birtakım beklentilere vesile/araç kılma eylemlerine  çevrilmiş bulunmaktadır.

              Kısaca; iftarı çok yönlü amaçlara araç kılma, ‘şov’ yapma, “İFTARŞOVA” dönüştürme uygulamalarına, esefle şahit olmaktayız.

              İktisadi durumu müsait olanlara  sesleniyor ve diyoruz ki:

              İftar davetlerini yoksullara yapınız. İftarları gerçek iftarlara dönüştürünüz. İftarları şova, “iftarşova” çevirmeyiniz. İftarlarla desinler ve siyasi şovlar yapmayınız. Bu şekilde iftar vererek Allah’ın rızasını kazanmak şöyle dursun, “Gazabını” celbetme tehlikesi ile karşı karşıya kalırsınız.

              Fakir insanları çağırın ve doyurun ki, Orucunuz Oruç, Ramazan’ınız Ramazan olsun. Toplumsal “dayanışma, kardeşlik ve barış” tesis edilsin. Yoksullar senede bir gün dahi olsa,” yemek çeşitleri” ile tanışsın.

               En azından davetleri ‘karma’ yapınız. Üçte ikisi fakir, gerisi idari erk ve zenginlerden oluşsun. Yani kaynaşma, diyalog, bütünleşme ve kardeşlik olsun. En alttakiler ile en üsttekiler buluşsun, bir araya gelsin. Aradaki uçurum kalkmasa da “sarp” olmaktan çıksın.

               Davet edilen toklar da, daveti nezaketle ertelesin. Fakirlerin çağrılmasını, münasip bir dille söylesin. Çağrılır çağrılmaz, “dörtnala”koşmasın.

               İslam, “ADALET,” İslam, “BARIŞ” tır. İslam; ‘KARNI AÇ İKEN TOK YATANLARIN DİNİ DEĞİLDİR.’

               Unutulmamalıdır ki, Allah’ın gazabı;  az ‘Namaz’  kılınan, az ‘Oruç’ tutulan, az ‘Hac,’ az ‘ibadet’ edilen yere değil, öncelikle“ADALETSİZLİĞİN” olduğu yere,  haksızlık karşısında susan, direnç gösterilmeyen yere, köleliğe boyun eğilen yeredir.

               Aman ha şov yapmayalım. İftarları iftarşova, desinlere, dünyevi hesaplara, ikbal ve istikbal beklentilerine araç kılmayalım.

               “ALLAH RIZASI DIŞINDA HİÇBİR NİYET TAŞIMADAN VE OLABİLDİĞİNCE ORTAYA ÇIKMADAN, KENDİMİZİ GÖSTERMEDEN, FALANCA İFTAR VERDİ DEDİRTMEDEN, KAMU İMKANLARI İLE VERİLEN İFTARA KENDİ İMZAMIZI DEĞİL, KURUMUN İMZASINI ATARAK İFTAR VERELİM.” “Sağ elin verdiğini sol el duymayacak” pırensibini unutmayalım.

                Ramazan’ınız mübarek, Orucunuz “Oruç” olsun.”