Adapazarı'mızın merkezindeki hem Sultan Orhan Camiimizin müezzinlerinden, hem de Orta Camiimizin kırk yıllık emekli imam hatiplerindendir Hafız Mithat Usta Hocamız…
Güzel sesi dillere destandır…
Kendisiyle tanışıklığımız yıllar öncesine dayanır…
O güzel sesiyle okuduğu Ezan-ı Muhammedi'ler (sav), hala yankılanır durur kulaklarımızda...
Uzaktan sesini duyup mest olduğumuz bu insanı yakından tanıyınca daha da sevdik…
Gençliğimizde bize camiyi ve namazı sevdiren güzel bir ses oldu…
Sesten ötesi fedakâr abi, vefalı dost oldu...
Hiç unutmam yetmişli yılların başında, bir namaz sonrası Orhan Câmii’nin bahçesinde bana, "Bir kitap versem okur musun?" diye sormuştu…
Kitabı o kadar methetti ki hayır demek olmazdı…
Hemen bulup getirdi...
Kitabın kapağında “Minyeli Abdullah” yazıyordu…
Yazarı Hekimoğlu İsmail...
O sıralar daha çok batı kaynaklı felsefi düşünce eserleri, şiir, roman vs. okuduğum için bana yavan geleceğini düşünmüştüm…
Ama okuyup da yaşananların bir Türkiye gerçeğini olduğunu anlayınca; olaylara ve hayata bakışım birden değişiverdi…
Aradığıma yaklaşmıştım...
Bir solukta bitirdim…
Bu kitap yakın çevremde de epey hizmet etti…
Benim içinde sanki Risale-i Nurlara hazırlık okulu oldu...
Olaylar hızlı gelişti...
Çok geçmeden bir davet daha aldım Mithat Hocamızdan...
Bir sohbete davetti bu...
İstanbul'dan Merkez Vaizlerinden rahmetli Osman Demirci Hocamız gelecekmiş o gece…
Onun da katılacağı bir sohbet varmış Kömürcü Hacı Musa Alemdaroğlu Abimizin evinde...
Hayır diyemedim çünkü çok samimi bulmuştum daveti...
Aradığıma yaklaşmıştım demiştim ya az evvel...
İşte bu sohbette aradığımı bulacaktım…
Nur'ları tanıyacaktım çok şükür…
Bu ayrı bir bahis ama zikretmeden geçemedim kusura bakılmasın…
O günden bu yana üstümüzde hakkı olanlara da, duaya vesile olur inşallah...
...
Mithat hocamızla, zaman zaman bir araya geliriz Tozlu Camii Kütüphanesi'nde...
Geçmiş günleri yâd ederiz…
Sohbetlerini, hatıralarını dinleriz…
Geçenlerde çocukluk günlerine mahsus bir hatırasını anlattı…
Hem de heyecanla, hararetle…
Can kulağıyla dinlediğim bu anı, beni de aldı götürdü maziye doğru…
Hatta aynı gece rüyama dahi girdi anlattıkları…
Rüyada dahi bu hatırayı yazmakla meşguldüm...
Belki çocukluğumda yaşadığım anılardan birine benziyor olsa gerek...
Ben de tesiri altında kaldım bu hatıranın…
...
Şimdi gelelim o hatıraya efendim...
Mithat hocamızın rahmetli babasının çok sevdiği alımlı ve de çalımlı bir tayı varmış...
Kızıl renkli bir tay…
Çocukluk hevesi işte…
Hocamızın aklı fikri hep bu taydaymış…
Rüyalarına bile girermiş…
Bu taya binmeye çok arzu edermiş...
Ama zaptı öyle kolay bir hayvan da değilmiş hani…
Üstelik çok da tehlikeliymiş...
Mithat abimizi yakından tanıyan bilir…
Onda korku ne gezer, cesaret ise diz boyu...
Zaten çoktandır da göze almış taya binmeyi…
Fırsatını kollar dururmuş…
Bir iki denemeden sonra bir gün başarmış taya binmeyi…
Ama demiştik öyle kolay binilecek cinsinden bir hayvan değil, zaptı da güçmüş kızıl renkli tayın…
Mithat Hoca bu, dinler mi hiç…
Gözü kara üstelik de zoru seven adam…
Evdekilerden habersiz sabah akşam taya biner dururmuş…
Babası ona ders çalış dedikçe, o fırsat kollar hemen tayın yanında alırmış soluğu…
Üzerine biner gezermiş…
Saatlerce onunla hemhal olup, vakit geçirirmiş...
Dedik ya bu tay delişmen, zaptı güç hayvanmış...
Birgün yine eyeri olmadan çıplak vaziyette tayın üzerine binmiş geziyormuş…
O an olanlar olmuş…
Nasıl olduysa, eşinip kişnemeye başlamış tay...
Mübarek hayvan birden, arka ayakları üzerine öyle bir şahlanmış ki üzerinde durabilene aşk olsun!
Filmlerdeki atların o muhteşem şahlanış sahnelerini hatırlayın, aynen öyle…
Mithat hoca yapışmış atın boynuna, yelelerine ama nafile hayvan bir aşağı, bir yukarı sıçramış…
Ne olduğunu anlayamamış…
Önce havalarda uçmuş, sonra yere inmiş…
Tay, samanlığın duvarına fırlatıp atmış hocamızı...
Başını duvara vurunca üstü başı paralanmış…
Sonra mı?
İşte bakın burası önemli..
Tay ne yapmış biliyor musunuz?
Huysuzlaşıp, üstündekini atan o hayvan birden uysallaşmış...
Gelmiş duvar dibinde üstü başı perişan ve acıdan kıvranan hocamızın yanına…
Başlamış yüzünü, başını diliyle yalamaya…
Suçunu tamir eder gibi, dostluğunu göstermeye çalışıyormuş adeta…
Sonraki günlerde daha pekişmiş aralarındaki sevgi ve dostluk…
Ailenin ve babasının olan bitenden hiç haberi yok tabi…
Bir gün babası, "Artık taya binilecek zaman geldi" demiş…
Ahırdan eyeri getirip hayvana güzelce bağlamış ve üzerine binmiş…
Tayın zaptının güç olduğunu gayet iyi bildiğinden, kendisine yere atmamasına çok şaşırmış...
"Allah Allah, fesuphanallah… Bu tay, bu kadar da uysal değildi, acaip" deyip, hayretinden söylenmiş durmuş...
Adamcağızın olandan bitenden haberi yok tabi…
Nerden bilsin küçük oğlunun büyük bir iş başarmış olduğunu...
Nerden bilsin tayın onun tarafından terbiyeden geçirildiğini, ehlileştirilip alıştırıldığını…
...
Kıs(s)adan hisse:
Her olayın perde gerisinde nice gizli hikmetler olduğunu bu hatırayı dinlemekle bir kere daha anlamış olduk...
Küçük zannettiğimiz çocuklarda büyük işler yapabilirler... Yaparlar da...
Belki de birçoğundan bunların haberimiz bile olmaz…
Hafız Mithat Usta hocamıza sıhhat ve afiyetler dileğiyle…
Sevgili babacığına da binler rahmet duası olsun inşallah...
......0.......
SAATÇİ BURHAN YENİHAYAT
Yakından tanıdığım üç tane Saatçi Burhan vardı Adapazarı'nda…
İkisi rahmetli oldu, biri hayatta…
Rahmetli olanları, Fatiha’yla yâd edelim…
Baba dostlarımızdı aynı zamanda merhum o iki Burhan amcalarda…
Yeri geldikçe, onlardan da anılar paylaşacağız inşaallah…
...
Gelelim hayatta olanına…
Bu dünyada çok antika insanlar var…
Saatçi Burhan Yenihayatkardeşim onlardan biri...
Dostluğumuz ve arkadaşlığımız 50 yıla yaklaşıyor...
Allah rahmet eylesin Ağa Camii İmam Hatibi Halit Hoca'mızdan 60'lı yıllarda berber ders aldık, Kur’an okuduk... Biz yarı yolda kaldık, o devam etti hafız da oldu çok şükür…
İnsanın adını andığında içinin ferahladığı dostları vardır ya…
Burhan kardeşim, o müstesna insanlardan biridir…
Gözümde ve gönlümde yeri başkadır…
İşini güzel yaptığı gibi, neşeli ve nüktedandır da…
Tam bir Nasreddin Hoca torunudur…
Bir araştırsalar, akraba da çıkabilirler belki...
Ondan size bazı hatıralar aktaracağım…
Düşünmeye ve gülmeye hazır olun….
...
Bir arkadaşı latife yollu takılır Saatçi Burhan Yenihayat kardeşimize:
"Hiç çıkmayacak abdest nasıl alınır?"
Orijinal cevaplar vermekte de usta olan Saatçi Burhan, tebessüm ederek şöyle der:
"Zeytinyağıyla efendim, zeytinyağıyla!.."
...
Geçenlerde yine bir müşterisiyle olan diyaloğundan:
Adamın biri, saatinin içine su kaçmamasını kastederek:
"Bu saati açmadan pilini takmak mümkün mü?" diye sorar...
Burhan kardeşimiz kamera şakası mı acaba diye bakınır sağa sola…
Ardından cevabı verir:
"Biz daha o seviyeye gelmedik. Teknolojide çağ atlayamadık…"
...
Burhan tam bir neşe fabrikasıdır demiştim…
Küçücük ama gönlümüzü mest edip, huzur veren mekânında acı, tatlı çok günlerimiz geçiyor...
Sabah sohbetleri, kitap ve gazete okumaları, nice yeni projeler hep bu sıcak mekânda gerçekleşti…
Rabbim ağız tadıyla, imanın bereketiyle ve neşesiyle yaşamayı ona da cümlemize de nasip eylesin inşallah...
Bu huzur içindeki dükkânda bir bardak çay içmeye sizde buyrun efendim, sizde uğrayın derim...
Bitişik komşumuz, çaycımız Kadir kardeş işaret beklemeden servise hazırdır zaten...
Burhan kardeşimin mesleği kendisinden öğrendiği ve çok sevdiğim babacığına, muhterem Ahmet Yenihayat amcamıza da gani gani rahmet dualarıyla…
Mekanı cennet olsun inşaallah…